DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Kırık / Nuri Tarkan

Anahtarı zıvanaya sokmak için eğildi, kırılmış olduğunu gördü ama kapı zorlanmamıştı, kapının muhtelif yerleri de aniden sıcak suya maruz kalan soğuk bardak gibi çatlamıştı, kapıyı açtı ve içeri girdi, vestiyer de aynı şekilde kırıklar ve çatlaklarla doluydu, ayakkabısını çıkardı yerine koymadan öylece olduğu yere bıraktı, kenarda dik bir şekilde duran keratayı aldı vestiyere doğru umursuzca fırlattı, montunu çıkardı kırık olan askılığa astı, astığında montunun da arka tarafının hafif şekilde çatladığını gördü, esnek yapısı sebebiyle herhalde diye düşündü, duvarlarda da çatlak ve kırıklar vardı her taraf toz beton dolmuştu, deprem mi olmuştu bugün hiç hissetmemişti, Louis Wain’in kedisi de yamuk duruyordu duvarda, kırılmamış çatlamamıştı ama duvarlarda oluşan çatlaklar tabloya çok benziyordu belki de bu sebepten çatlamaya kırılmaya gerek duymamıştı, mutfağa vardığında kırık bardakların arasından çatlak olanını seçti musluktan su doldurdu, suyun bir kısmı çatlaktan üstüne sızarken bardağı kafasına şiddetle ve bir umutla dikti, bardağı tezgahın sağlam yerine koydu, bardaktan bir parça koptu yere düştü, mutfak zemininde ki küçük halı tangram gibi olmuştu, televizyon da kırıktı çalışmıyordu, bilgisayarı açtı facebooka girdi, facebook ta kırılmıştı ekranı taş çarpmış cam gibi tuz buz olmuştu facebook’u kapattı, ekşiyi açtı o da aynı şekildeydi kapattı, haber sitelerini dolandı onlar da aynıydı, etnik bir radyo buldu bu iyiydi, her ne olmuşsa müziği kırmayı başaramamıştı, hatta uzun süredir notalar bu denli ahenkli dizilemiyordu sanki, kafasını kırılmak üzere olan yastığa koydu, biraz batıyordu ama iyiydi yine, uzandı, olmuyordu her yerine bir şeyler batışıyordu, bir moloz yığınının içerisinde varlığını sürdürmeye çalışıyordu, zaman geçmiyordu bir beste sanki bir gün sürüyordu, doğruldu ve etrafına baktı perdenin bir kısmı da düşmüştü yine de içeri giren ışık miktarı etrafın dağınıklığından olsa gerek yeteri kadar aydınlatmıyordu, savaş sonrası üzüntüyü yaşıyordu ev ne yapacağını bilmez kendisini düzeltecek gücü bulamaz halde, bir kitap aldı eline okuyacak ve bedeninin varlığını unutacaktı, ilk “insan anlamla yaşayan canlıdır” cümlesini dört kez okudu, beşinci kez okumaya başlamıştı ki “insan” kelimesi kucağına düştü, kucağından aldı yerine koydu hemen sonra “canlıdır” kelimesi düştü, onu da aldı, yerine koyarken bütün kelimeler teker teker düşmeye başladı, sayfa bomboş kaldı bütün kelimeler kucağına yığıldı, aralarından “anlam” kelimesini aldı uzunca bir süre elinde evirdi çevirdi, iyice morali bozulmuştu, umutsuzca fırlattı kitabı, havada dönerek ilerleyen kitabın binlerce kelimesi odaya saçıldı, elinde sadece “anlam” kelimesi kalmıştı, gömleğinin cebine koydu bilgisayarın başına oturdu bir Word dosyası açtı ve bu yazıyı yazdı, hiç nokta kullanamadı bilgisayarın nokta tuşu kırılmıştı,

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 5 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları