DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Baharla Gelen Rahmet Yağmuru Ramazan   / Bukre Nur Yılmaz

Oruç,  bir diriliş nidası Yaradana, bir güzide Rahmet misafiri biz kullara ve her müminin olmazsa olmazı biricik farz ibadeti.

Ne mutlu, bu muazzam misafire öncelikle, gönül evinin tüm kapılarını açabilenlere.

Ne mutlu onu hakkıyla ağırlayabilenlere. Ve ne mutlu orucun ruhunu doyurabilenlere.

Evet oruç  Rahmandan kullarına yollanan, bir misafir, bir nevi elçide diyebiliriz aslında..

Ne güzel bir misafirdir o, ne kutlu bir arınma ve ne ulvi bir geliştir o, ne şahika bir bezeniş.

Ilık bir bahar edasında akar gönül evlerimize Ramazan. Her sahur bayram arefesi her iftar bayram sabahı tadında yaşanır. Gönüllerde kıpır kıpır bir huzur inşa olur yayılıverir etrafımıza.

Oruç bazen, kuraklıktan çatlamış toprağın ısrarla yağmur duasına çıkılan ve sonrası da bardaktan boşalırcasına yağan Rahmet yağmurudur canlara.

Ve asıl mesele ne kadar ıslanabileceğimizdi. Kim ne kadar nasiplenecek bu Rahmet yağmurlarından?. Kimimiz sırılsıklam olamayı başarabilecek belki. Kimimiz bir bahaneyi şemsiye yapacak tahammülsüzlüğüne. Kimimiz damlaların hakkını veresiye mücadele edecek. Yani biraz öyle. Rabbım hakkıyla Rahmetinin maneviyatında sırılsıklam olmayı nasip etsin cümlemize İnşaellah…

Oruç beyaz bir dilekçetir, bir nakşediliştir ruhlara, mucizevi bir diriliştir, kalıplaşmış meşreplerimize..

Aslında mühim olan, orucu niyetlerimizi metalaştırmadan hakkını verebilmekti.

Peki ne kadar hakkını verebiliyoruz orucun?..

Oruç; her zaman tanık olduğumuz aslında en çok tanık olmak istediğimiz, zarif ve naif bir kişiliğe bürüyor insanı. Maneviyatının nakşettiği mümince ve muhabbetce, ilmek ilmek nakşediyor benliğimize ilmini.. Olgunlaştırıyor sabırımızı ehilleştirirken taşkınlıklarımızı..

Lâkin bu açlığı biyolojik algıladığımız müddetçe, orucu bir takım kalıplaşmış yaşantımızın bir parçası haline getirdiğimiz, gösterişli şafşatalı yemek davetleri ve bazılarımızın diyet programına eklenmediği sürece diyebilir miyiz?. Aksi taktirde ne biz doyarız bir aylık iftarlarla ne oruç doyar bizden, ruhumuzdan yana..

Çoğumuzun bir mahalle ötesinde tanımadığımız bir aile, bir kap çorbaya muhtaçken biz hâli vakti yerinde eş dost ahbabımıza ziyafet verme telaşına düşeriz. Biraz daha abartmak gerekirse bir çeşit ziyafet yarışına dönüşür iftar sofralarımız. İstemsizce belki ama farkında değilizdir işin manevi yönüne odaklanmadığımız sürece.. Daha ramazana girmeden planlanmaya başlanır genelde. Kimler çağırlacak kimlere ne ikramlıklar hazırlanacak. Bu arada illaki bizim soframız en alengirlisi olacak yoksa olmaz hani abartılmak övülmek arzusunu bastıramayız ya bir türlü. Neyse…

Bir taraftanda oruç günahlarımızdan, kirlenmişliklerimizden arınma sınavıdır., Onbir ay üstü kapalı olup, yani nefsi doygunluklarımızla uyutulup, oruçluyken gerçek kişiliğimizin gün yüzüne çıktığı gerçeğinede değinmeliyiz, mütevazi olmamız gerekirse. Tabi bu itham herkesce olmasada. Bir yandan nefis mücadelesine soyunurken orucu kazanma yerine kalpler kırılır bazen. İşte tam bu noktada kendini gösteririr, nefsin oruca dayanıklılığı…

Ramazanı ortaladığımız şu günlerde paylaşmadan geçmek istemediğim sürekli zihni mi kurcalayan bir mevzuyuda  dile getirmek istiyorum.Galiba birazda her gün düşüncelerime misafir olan, iftar öncesi ve sonrası uğrayan düşünce misafirlerimde diyebilirim.

Dikkat ettiniz mi hiç bilmem ama ramazan on bir ayın sultanıdır. Bu hep böyle bilinip böyle nakşedilmiştir zihnimize.

Peki ya Ramazan ayının bir ayda sabit kalmadığına, mesela; her yıl on gün geriye atılarak 32-33 yılda bir aynı tarihe denk geldiğine göre. Ki, bildiğiniz üzere oruçta miladi takvim değil, kâmeri takvimle yani “hicri takvim” le hesaplanır. Aslında bu hesaplama tüm dini gün ve geceler içinde geçerlidir..

O zaman ek olarak diyebilir miyiz?.

“Ramazan uğradığı her ayın şahıdır sultanıdır” diye
Velhasılı kelam….
Kazanılmış bir yol olsun oruçlarımız
sahurların koynundan çıkarken
Vakti iftarlara tâvâf edilen nefislerimize
Ve dua sofralarında ağırlandığımız,
aminlerin sürurunda doyurulduğumuz,
Firdevsi Kevseri hak ettirsin cümlemize

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 28 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları