DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Bu Akşamın Adını Yalnızlık Koyalım / Âdem Efiloğlu

 

Hani öteden beri bana en çok yakıştığını söylediğin yalnızlık. Hani ellerim yanıma düştüğünde gülümsediğin ve yaramaz bir kız çocuğu edasında koşup gittiğin.

Biliyor musun Yalnızlık, yalnızlıktır sevgilim. Hüznün alengirli noktalarında demleyelim bütün çığlıkları. Sus pus sevdaları zehir diyetiyle içelim yalnızlığın gözelerinden.

Sahildeyim, ölü kuşlar serilmiş kumsalın uzun uzadıya giden kıyılarına. Işık gösterisinin içinden çağıldıyor suyun dansı, bazen bir çiçek oluyor, bazen bir ok, bazen bir yıldız. Dalgalar sırasını bekleyerek vuruyorlar iskeleye, uzaklardan bir”ti”sesi geliyorum diyor gökte birbirine serenat eden yıldızlara, bir gündüz daha ölüyor ufkun yeryüzüne düşen izdüşümünde.

Beni hiç kimse böyle ağlatmadı. Yakmadı gözümün pınarlarını hiçbir sevda. Belki de ben hiç sevdalanmadım hayatım boyunca, bütün duyumsamaları şimdi algıladığımda yandım.

Aklıma düşmemişti hiç bu yangın akşamları. Nereden bilecektim birike birike yandığımı ve nereden bilecektim içten içe ayartıldığımı. Sensizliğin izidle bir mermi sıkıldı beynime, içimden aktı ve gitti bütün varlık/ yokluk denkleminde var olan sebep sonuç ilişkileri. Dedim ki sevenler işte böyle yanarmış. Şimdi bir mecnun biriktirdim aklımda bir Ferhat bir Yusuf geçti ansızın hayallerimden. İçimin kuytularına çöreklenmişsin.

Her köşesini istinat duvarlarıyla ördüğüm kalbimi fethederek çoğalıyorsun. Çoğu zaman atmayan bu kalbin atmasına vesileydi aşkın. Bilmelisin ki aşkın kendisiyle buluşan bir adamın en hayata en barışık halisin. Anlasan ölümü bile gözlerinde demlemeyi isteyecek kadar tutkulu, oradan hiç ayrılmamak isteyecek kadar kelepçeli.

Sahile vuran yosun ve tuz kokusunun armonisi yakıyor genzimi. Söyle bana,  delilik değilde nedir bu benimkisi diye düşünüyorum. Kafeteryada koklaşan âşıklar takılıyor gözlerime, az ötede ışıkla su dans ediyor ahenkle. Bir çığlık tütsülüyor zamanı uzaklardan. Alçaktan uçan uçak sesiyle irkiliyor düşüncelerim.

Bak ruhuma bahar geliyor sevdiğim, dallar çiçek çiçek meyveye duruyor, çiçekler mis gibi kokuyor dokunduğunda. Yüz bin rengi kuşanıyor ebemkuşağı. Kelebekler ruhumda dans ediyor. Ne çok güneş sarmışız yaralara. Ne çok güneşi sevmişiz beklerken.

Bazen dertleşecek bir omuz arıyor insan, anlaşılabilmek telaşı gütmeden. Sevgiyle bakabilmek zamana. Sevgiyi ekebilmek yarınlarına, ölüm ömrün bitişini bekler mi bilmiyorum.

Akşamın sinesine saklanıyorum kimse görmesin gözlerimi diye, kimse bilmesin ağladığımı diye kuytu bir köşede elleri titreye titreye yazıyorum sana.

Sevgili beni böyle ağlatmadı hiç kimse.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 15 eseri bulunmaktadır.