DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Seni Seviyorsam Varsın / Ramazan Seydaoğlu

Sonsuz bir aşkı sorunsuz yaşamak mümkün olmadığından insanlar aşklarında hep acı duyarlar. Acıdır aşkı kutsal kılan erdem. Aşkı çekici kılan gizem de o acı değil midir? Acısız aşklar ölüme mahkûmdur.

Bin naz, bin minnet, bin cefa aşkı cazip kılarken, aşkın ana vatanı ve dorukları bulduğu yerse yürektir.

Yürekten sevmek, yürekten bağlanmak acıya olan tahammül ile ilişkilidir. Ne kadar çok acıya dayanılırsa o kadar güçlü olur aşklar.. Aşkın büyüklüğü çekilen acıların insanî ortalamasının üstüne çıktığı anlamına gelir. İnsan bedeninin ve beyninin kabul edemeyeceği boyutlar aşkın büyük bir yankı uyandırmasına sebep olabilir. Bu yaşanan drama insanlık tarihine altın harflerle yazılır, evrenselleşir. Başlangıçta bu aşk bir millete has olarak kabul edilse de zaman bu aşkı evrensel boyutlara taşır ve kültürler arasında kaynaşıp tüm dünyalıların ortak hikâyesi haline gelir. Her dilden insanlar o aşka yanar ve bir çift yürekten yanan aşk ateşi milyonlarca yüreği sarar.

Gündelik aşklarda bu acıyı duymak mümkün değildir. Rengârenk kelebeklere duyduğumuz sevgi nasıl ki birkaç gün sürerse, çağımızın aşkları da bu kadar kısa sürer. O aşık olan maşuku için acı çekmek istememiştir demek.

Kısa ve gündelik bir acıdan beklenen de kısa ve şamatalı olmasıdır. Gerçek aşkta olmayan şamatanın daniskası yaşanır bu tür aşklarda. Şarkılar, feryatlar ayyuka çıkar tabiri caizse.. Bu aşkların ne denli kirli emeller için icra edildiği de maşuka kavuşmadan hemen sonra ortaya çıkar ki, asıl amacın aşk olmadığı böylece anlaşılmış olur. Aşkı kirleten bu tür unsurların günümüzde sık sık karşımıza çıkması da aşk adına acınacak bir hal.

Ölüme mahkûm aşklar muhatabı yüceltmez. Aksine basitleştirir. Sıradanlaşır her feryadın ardında yaşanan komedi. Cinselliğe dönüştürür ve amacına ulaştıktan sonra da sabun köpüğü gibi patlayıp biter. Yaz sıcağında kızgın kayaların üzerine bırakılan bir margarinin kısa süre içinde eriyip buharlaşması gibidir.

Oysa yıllar süren aşklarda bu bedeni arzular, yerini soyut kavramlara bırakarak hasrete, hasret kavramı da acıya, acılar da yüreklerde birikip elemleşir. Ölümsüz olur aşklar yüreklerde ancak girdiği yüreği öldürür. Başladığı yüreği bitirmesinden yıllar ve hatta yüzyıllar sonrasında bile dillendiğinde girdiği yüreklerde ah ve elem bırakır. Sulandırır sevda zehrini tatmış yüreklilerin acı yüklü gözlerini…  Tekrar tekrar dirilir o ölen yürek, her seferinde can bulur taze bir yürekte.

Fazla laf haccet istemez işte. Ardından ve yıllarca geriden, yüreğimin gayyalarından kopup gelen bir sevda ile seni seviyorum desem, diyorsam işte, yaşıyorsun demektir hala bir yerlerde…

18/10/2008 saat 12:00, Haydarpaşa-Kadıköy’den Karaköy’e Giderken İstanbul Boğazında dalgalar karıştırıyor yüreğimi.. İçinden sen çıkıyorsun. Deniz kirlenmesin diye kusmuyorum.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 91 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları