DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Yaralı Serçenin Duası / Hafize Özdemir

Ağaçtaki yuvasından aşağı düşmüştü yavru serçe. Uçamıyordu henüz. Ürkek ve cılızdı.

Havada tur atan ve av arayan bir kartal keskin gözleriyle fark etti yavru serçeyi. Aşağı doğru hızla süzülerek hücum etti. Can havliyle bir sekti iki sekti…

Veee…

Uçmaya başladı yavru serçe.

“İnanılır gibi değil, uçuyorum” dedi kendi kendine. Çok mutluydu.

“Kartaldan kaçabilirim artık” diye söylendi pıt pıt çarpan kalbiyle. Hızla uçmaya kaçmsya başladı kıvrak manevralarla.

Kartal önce şaşırdı, afalladı. Beklemiyordu serçenin uçmasını. Sonra keskin bir hamleyle düştü serçenin peşine.

Hızla lanat çırpmaya başladı yavru serçe. Minik kanatları yetmiyordu kartal ile arayı açmaya. Hal kalmamıştı kanatlarında. Son gücüyle çırpıyordu.

“Beni yaratan Rabbim” diyordu içinden.

“Sesimi duyan, halimi gören sensin. Sen bu kainatın sahibisin. Herşey senin emrinde. Kurtar beni yalvarırım bu kartalın pençelerinden. Canımı bağışla.”

Ormana doğru uçmaya başladı. Tam o sırada birden karşısına bir ayı çıktı. Kartalın ayıdan korkup gideceğini düşündü. “Tüylerinin arasına saklanabilirim belki” diye geçirdi içinden. Ayın sırtına kondu. Tüylerinin arasına girmeye çalışıyordu eşeleyerek.

Kartal bir iki tur attı ayının üstünde hışımla ve öfkeyle. Ayının bir pençe atıp kükremesiyle geri yükseldi.

Serçe tir tir titriyor, hiç kımıldamıyor, nefes bile almaktan korkuyordu. Kartal birkaç tur daha atıp bekledi. Kaçırmıştı avını.

Serçe ayının ensesinden ileri doğru başını uzatıp baktı. Kartal gitmişti. Hala titriyordu serçe.

Ayı sırtında kımıldayan birşeyin olduğunu farketti. Huylanmıştı, başını salladı hızla.

Serçe neye uğradığını şaşırmıştı. Tam kurtuldum derken sarsıldı. Ayakları ve gagasıyla ayının tüylerine tutunmaya çalıştı.

Bir daha salladı ayı başını kükreyerek. İyice sinirlenmişti. Ve bir pençe attı ensesine doğru.

Ahhh diyerek savruldu serçe. Bir sızı hissetti birden. Hızla uçarak kaçmaya başladı yeniden.

Bu defa daha da çok korkmuştu.

Uçtu, uçtu, uçtu.

Kanatlarında hal kalmayana kadar uçtu yine. Sızısını bile unutmuştu. Birden gücünün tükendiğini hissetti. Kanatları onun emrini dinlemiyordu artık.

“Hadi biraz daha, biraz daha” diyordu.

“Ne olur bırakmayın beni güvenli bir yer bulana kadar” diye söylendi kendi kendine.

Kan kaybediyordu.

Pat diye düşüverdi birden. Bayılmıştı.

Ne kadar öylece kaldı bilmiyordu. Usulca gözlerini açmaya başladı. Gökyüzünü bulanık görüyordu. Güneş ışıklarını gözünün içine içine vuruyordu “Hadi kalk, acele et” der gibi..

Sonra netleşmeye başladı gökyüzü. Etrafına bir göz attı. Otların içine düşmüştü. Yarası sızlamaya başladı tekrar. Kısa bir süre daha öylece yattı.

Kımıldayacak hali kalmamıştı. Toparlanmalıydı artık. Zira kartal buralarda olabilirdi.

“Beni arıyordur mutlaka. Kaçıp güvenli bir yere saklanmalıyım” dedi usulca.

Çırpınmaya başladı, yavaş yavaş kalkmak, yeniden uçmak için. Olmuyordu bir türlü, hiç hali kalmamıştı.

O sırada bir hışırtı duydu otların arasından. Hiç kıpırdamadı, nefes bile almıyordu artık.

Gözlerini iri iri açtı, sesin geldiği yöne doğru dikti. Neydi acaba gelen

Hışırtı yaklaştı. Yakınındaki otlar kıpırdamaya başladı. Çığlık atmamak için zor tutuyordu kendini.

Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Ayağıyla bastırdı kalbinin üstüne. Sesi duyulmamalıydı kalbinin bile.

Göremiyordu neyin geldiğini minik serçe. Hazır vaziyetteydi yeniden uçmak için bir taraftan da.

Siyah iri iri gözler belirdi ve tıssss diye bir ses geldi otların arasıdan.

Bütün nefesini boşalttı bir çığlık atarak. Kaçmaya yeltendi serçe.

Yılan avını farketmiş ve çok sevinmişti. Hızlı bir hamleyle saldırdı serçeye. Kanadının ucundan yakaladı.Çığlık atmaya devam ediyordu serçe

“Bırak beniii…Yardım ediiinn…İmdaaattt”

Uçmaya kaçmaya çalışıyordu bir yandan. Can havliyle yılanın gözüne bir gaga darbesi vurdu. Kıvranmya başladı yılan. Serçeyi bırakıp kendi canının derdine düşmüştü artık.

Hızla uçup yükselmeye çalıştı serçe. Fakat uçamıyordu. Çok canı yanıyordu

Kırılmıştı kanadının ucu belli ki. Tek kanadına yüklendi.

Sekti önce birkaç kez otların arasında. Sonra biraz yükselip uçtu. İleride bir kaya vardı. Onun üzerine kadar dayanmalıydı.

Sıktı gagasını, uçtu, uçtu, uçtu. Kayaya yaklaşmıştı. Son gücüyle kanat çırparak kondu kayanın üzerine.

Bir “Ohhh…” çekti derinden. “Kurtuldum sonunda” dedi.

Acısı ikiye katlanmıştı. Bir yandan ayının pençe yarası, bir yandan kırık kanadının acısı.

Burada biraz dinlenip kendimi toparlamalıyım diye düşündü. Aşağı doğru baktı. Çağıl çağıl, dolu dizgin akan yemyeşil bir ırmak gördü.

Gülümsedi. Sesini dinlemeye başladı ırmağın. Rahatlamıştı, uyuya kaldı sonra.

Gözlerini açtığında, bir dizi çalışkan karınca burnunun ucundan geçiyorlardı.

Herbirinin ağzında birer buğday tanesi.

Serçeyi görünce sordular.

“Nedir bu halin”

Anlattı başından geçenleri. Karıncalar üzüldü minik serçenin haline. Ağızlarındaki buğday tanelerini serçeye ikram ettiler.

“Yok” dedi serçe. “Alamam, o sizin rızkınız.”

“Şurada ilerde bir harman yeri var” dedi karıncalar. “Biz gider alırız yine oradan. Sen yaralı ve bitkinsin. Hadi inat etme de ye.”

“Peki” dedi yavru serçe “Çok teşekkür ederim. Hakkını nasıl öderim.”

“Sen bize dua et sadece” dedi karıncalar. “Geçenlerde bazı insanlar geldi, buraları ölçüp biçtiler. Baraj diye bir şey yapacaklarmış. Buralar su altında kalacakmış. Göç etmek zorunda kalacağız.”

Üzüldü minik serçe. Buğday taneleri boğazına dizildi. Gözleri buğulandı. Kendi derdini unuttu.

“Size dua edeceğim” dedi.

Karıncalar Allah’a emanet edip serçeyi, vedalaşıp uzaklaştılar.

Serçe ırmağa doğru çevirdi tekrar başını. Susamıştı. Hem de buğday taneleri boğazına dizilmiş gitmiyordu aşağıya.

Irmağın kenarına inip biraz su içeyim diye geçirdi içinden.

Oflaya puflaya, hafifçe süzülerek indi ırmağın kenarına. Eğilip birkaç yudum içti.

Tekrar gagasına su alıp başını havaya kaldırdığında irkildi birden.

Su gagasında kaldı. Dondu kaldı. Ne yutabiliyor ne de bir ses çıkarabiliyordu.

Başının üzerinden eğilmiş bir kurttu bu.  Dilini çıkarmış yalanıyordu yiyecek bir av bulmanın sevinciyle. Bir pençe attı serçeyi yakalamak için.

Zıpladı serçe uçmak için. Irmağın karşısına geçmeliydi. Kurttan kurtulmanın başka çaresi yoktu.

Var gücüyle kanat çırpmaya başladı tekrar “Hadi, hadi dayanmalısın” diyordu kendi kendine. “Başka çaren yok…”

Ortasını biraz geçmişti ırmağın. Ama tükenmişti artık. Can kalmadı yine kanatlarında.

Yavaş yavaş düşüyordu ırmağa.

Çaresizdi.

Dua etmeye başladı tekrar.

“Rabbim sana sığınıyorum,  senden yardım istiyorum.

La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim ( Bütün güç ve kuvvet, yalnızca en Yüce  ve en Büyük olan Allah (c.c) yardımıyla elde edilir.)

Hasbünallahü ve ni’mel vekil (Allah bana yeter. O ne güzel vekildir.)”… dedi.

Ve düştü. Alıvermişti ırmak dalgaları arasına minik serçeyi.

Bata çıka ilerliyor, bazen taşlara çalılara çarpıyordu. Bir yandan da nefes almak için çırpınıyor, tutunacak bir dal arıyordu.

Hiç hali kalmamış, umudu da tükenmişti artık. Boğulmak üzereydi.

“Ey Yunus Peygamber’i (a.s) balığın karnından çıkaran Allah’ım. Çaresizim, tükendim, yetiş imdadıma ne olur.”

Tam o sırada ırmağın kenarında kök salmış yaşlı bir çınar ağacı dallarını uzattı minik serçeye.

Artık korkuyordu serçe. Ya bir yılan, ya bir kartal. Ya da kimbilir ağaçta ne vardı yine.

Bir sincap dalların arasından başını çıkardı. Gördü serçeyi.

Çaresizliğini, ürkekliğini farketmişti. İndi dalın ucuna doğru.

“Korkma” dedi serçeye. Tutun bu yaşlı çınarın dallarına. O çok görmüş geçirmiş bilge bir ağaçtır. Yıllardır sakladı beni, dalları arasında barındırdı. Sana zarar gelmez ondan. Hadi gel” dedi. Elini uzattı minik serçeye.

Serçe korkuyordu hala, güvenemiyordu.

Irmağın suları öyle coşkun akıyordu ki, dayanacak gücü de kalmamıştı artık.

İçinde bir sıcaklık hissetti sincaba ve yaşlı çınara karşı.

Güvenmeliydi. Başka çaresi de yoktu zaten.

Uzattı sağlam kalan kanadını sincaba, ve şöyle dedi.

“Çaresizim, yaralıyım, kanadım kırık. Diğerini de sen kırma.”

Ve çıktı yaşlı çınara.

Serçeyi misafir etti evinde sincap, iyileşene kadar. Yeniden uçmaya başlayınca kendi evini yaptı minik serçe, çınarın dalları arasında.

Mutlu mesud yaşayıp gittiler ömür boyunca.

Bu yazıyı paylaş:

2 thoughts on “Yaralı Serçenin Duası / Hafize Özdemir

Semiramis için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 4 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları