Osmanlı’da Damat Olmak / Tuğba Karabulut
Kâğıthane deresi, mehtaplı geceler, sandallardan gelen gazeller, nilüfer yapraklarında dinlenen kurbağalar, lale bahçelerinde, sırtlarında mumlarla gezinen kaplumbağalar, şemsiyeli kadınlar, göz ucuyla süzmeler, yana yıkılan fesler…
Dahası:
‘Gidelim servi revanım yürü Sa’dabad’e ‘denilen zamanlar.
16 sene kardeşi 2. Mustafa zamanında sarayda mahpus hayatı yaşayan 3. Ahmet kaç tane vezirden sonra bulduğu Nevşehirli İbrahim Paşayı sevmiştir.
Sarayın tadı kokusu değişmiş şenlikler dışarı taşmış koskoca İstanbul nasibini almış ama gün gelmiş taşradan gelen gürültü bir türlü bastırılamamıştır.
Padişahın arkasından geleceğini düşünerek olayları bastırmaya giden Damat, sefahatin faturasını bildiğin hamam tellalının elinde ödeyecektir.
Kabri başına diz çökerek:
“bu kadar asık suratlı adamla nasıl yaşadın bir ömür? sorusunu sorabileceğimiz Mihrimah Sultan’ın eşi, Venediklilere göre oldukça tehlikeli, minyon yapılı, kırmızı suratlı, kötü bakışlı ve Mahidevranın oğlu şehzade Mustafa’nın ölümünde parmağı olduğu düşünülen hakkında yüzyıllardır hiçbir iyi ve güzel mersiye yazılmamış Hürrem’in damadı Rüstem Paşadır.
Saraya damat olabilmesi için sıkı muayeneden geçen elbisesinde bit bulunduğu için, “cüzzamlıda bit ne arar!?” fetvasıyla damat olabilen gudubet suratlı adam belki de kimsenin kendisini sevmediğini bildiği için, karısının üzerine bu kadar titremiştir
“Olucak bir kişinin bahtı kavi talihi yar
Biti dahi mahallinde anın işine yarar.” anonim beyiti bile Rüstem paşa için söylenmiştir.
Geçelim..
Tarihçi Joseph von Hammer’e göre sarayın damatlarından biri fakat Tarihçi İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya göre soylulardan birinin damadı olan Pargalı İbrahim’i de iri kıyım olması cellatlarına direnmesi padişah yaverliği kurtaramamış duvara sıçrayan kanının izi kendisinden sonra gelen vezirlere, “nerede duracağını bil!” ihtarı olarak asırlarca silinmemiştir.
Pargalının modernite anlayışı Bizans’ın kültür izlerini İslambol üzerinde gösterme çabası halk nezdinde itibar görmemiş Sultanahmet meydanına diktiği iki heykelden sebep “dünyaya iki İbrahim geldi, biri putları yıktı (Hz İbrahim) diğeri putları dikti.” denilerek kendisine atfedilen en büyük eleştirilerden nasibini almıştır.
Yavuz Sultan Selim’e damat olmak kızı Şah Sultan’a atılan bir tokatla “hadi gel köyümüze geri dönelim” dedirten şekilde eskiden yaşadığı çiftliğe geri döndürülmeyle sonuçlanan faturanın kesildiği konumdur.
1899 da Avrupa’ya kaçarak sultan 2. Abdülhamit’e muhalefet eden damat Mahmut Paşa, Jön Türklerin takdir hisleriyle karşılanacak ve oğullarıyla birlikte saray bayramlaşmalarını en ağır dille eleştiren yazılar kaleme alacaktır.
Ne hazindir ki ülkeyi terkedip gitmek ona iyi gelmeyecek dön dolaş bir mekân tayin edemeden göçüp gidecektir.
Son dönem Osmanlı’da hükümeti kurma yetkisi verilen Damat Ferit Paşa’ya ne demeli?
İngiliz mandacılığına hevesle ülkeyi delice Sevr’e sürükleyen Kuvayı Milliye hareketini bitirmek için İngilizlerden lojistik destek isteyen sözde Hilafet ordusuyla halkın üstüne yürüyen damada vatan toprağında ölmek bile nasip olmayacak Fransa her muhalife kucak açtığı gibi onu da bağrına basacaktır.
Süksenin nişanların makamların terfilerin adamı olmak kadar
Hezimetlerin yıkımların bedellerin hesapların cellada boyun eğişlerin de konumudur damatlık
Yani kısaca.
Osmanlı’da damat olmak demek, verilen konumun yetkilerini kullanmak kadar bedel ödemekle de orantılı okunmalı.
One thought on “Osmanlı’da Damat Olmak / Tuğba Karabulut”