DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Huzurlu muyuz Gerçekten? / BukreNur Yılmaz

Huzuru duyduğu kadar vicdan sahibidir insan. Peki ya, vicdanı olgunlaştırmak, huzur kıvamına getirebilmek için nasıl bir yol izliyoruz?

“İnsan bedel ödediği kadar insandır” diyor; insan olmanın insan kalabilmenin gerekliliklerini sorgulatan bir yazısında Ahmet Polat.

Ödediğimiz veya ödeyeceğimiz bedellerde bizi niyetten eyleme taşıyamıyor ise ne kadar hakkını verebiliriz ki, insan olmanın?. Çünkü her insan sınanmakla mükellef ama bazıları sonucu kendine öğretmen edinirken bazıları sonucu kendine düşman kesilebiliyor maalesef.

Sahte ninnilerle uyutulduğumuz, yarı uyanık yarı uykuda fani bir ömürden  geçiyoruz, lâkin, hakikate olan farkındalığımız ne yapsak ne yana dönsek hep bir muamma. Yenik düşüyoruz uyanmamız gereken derin uykulara, uzun uzun susuyoruz, koca dağlar kuruluyor suskunluğumuzdan belki de susturuluyoruz en çok da insan yanımıza anlam iletemediğimiz zulümlere suskunluğumuz. Güzelliği saf düşlerden soyutlanan bir zaman dilimi düşüyor payımıza / ama iyiliği maddelerin gölgelerinde ararken yüreklerimizde barındıramadığımız bir zaman /  modern çağın getirileri diyoruz ya hani “olmazsa olmazı” adı altında, ruhumuzun kendi derinlere inmesine ne kadar çok ihtiyacı varsa o kadar çok engelle karşı karşıya bırakıyor, insanlığı maddenin gölgesine hapsediyor bu kalabalıklar..  Kayboluyoruz azar azar, harf harf, nokta nokta eksiliyoruz bir şeylerden, eksiliyoruz anlam dünyamızı gölgeleyen eşya zenginliklerinden, eksiliyoruz hesabını çıkaramadığımız geçmişten, eksiliyoruz genç nesil adına tedbir alamadığımız gelecekten, eksiliyoruz ömür denilen bu fani diyardan geçerken, daha da kötüsü insanlıkta adım adım gerilerken.

Sahi size de öyle gelmiyor mu? /donuklaşıyor bu yaşama heyecanları neden?!.

Aldandığımız fikrine kapıldığımda düşüncelerimi muhakemeye çeken bir ayetin sesi celp ediyor;  “Ey insanlar; Allah´ın vaadi muhakkak haktır, dünya hayatı sizi aldatmasın. Ve o mağrur da Allah ile sizi aldatmasın.” Fatır/5.

Ne kadar tefekkür tohumları ekebiliyoruz mealin kalbine / ne kadar temaşa edebiliyoruz içimizde ki mânâ göğünü / ne kadar teşekkür edebiliyoruz El Vehhab Olan Rabbimizin sürekli ve sonsuz bahşettiği nimetlere. Ne kadar şükredebiliyoruz bedenimizi taşıyan ayaklarımız için, ışığı karanlığı, gökyüzünü, yeryüzünü, kışı, baharı hele sevdiklerimizi her haliyle görebilmenin eşsiz bir nimet olduğuna. Belki de görebilmek bu dünyada Rabbin insana bahşettiği en eşsiz nimetlerden olsa gerek. Ya aldığımız nefesler; tüm yaşam faaliyetlerimizi sürdürmemizi sağlayan, alırken vermenin verirken almanın elimizde olmadığı, saymakla biter mi El Lâtifin Lütufları? İnsan başlı başına bir mucize bir alemi derya ve her insan bir ayettir kendi içimizde okunmayı bekleyen..

Kalbi muhakemeye çeken bir ayetle daha taçlandırmak istiyorum satır aralarını;

“Ey insan, sen gerçekten Rabbine doğru çaba üstüne çaba gösterir, sonra da O´na varırsın!” İnşikak/6.

Doğru kul olma yolunda sarf edilen çabalar bizi ne kadar hakikate götürebiliyor?.

Doğru kul olabilmek için nasıl bir çaba sarf etmemiz gerekiyor?

Derinlerde bir yerlerde çırpındıkça gün yüzüne çıkartamadığımız bir anlamsızlık çıkmazına çarpıyoruz. Oksijeni şükürden nasiplenmiş suni  teneffüslere muhtaçken kalplerimiz, vahyi referans alarak tutunabilsek kadrine doğruluğun, bilerek kıymetini iyiliklerin, dayanarak adaletine sonsuz nimetlerini üzerimizden hiç eksiltmeyen Rabbin. Tövbe sularını yudumlamalı artık pınarlarından nedametlerin. Kazarak kuyusunu aldanışların, şifresini çözmeli ve deşifre etmeli sözde iyilik elçileri ama özde kötülük güdenlerin. Zulme duyarsızlaştıkça nabzı düşüyor insanlığın. Gün geçtikçe daha da ağzının tadı kaçıyor vefanın.

Derinleştikçe bu minvalde, bize kalbin Rabbi için attığını hissettiren bir şeyler lazım diye iç geçiriyorum. Duru ve saf şeyler, ince ve derin bir şeyler, ince ama kötü kabuslardan uyandırabilecek kadar sarsıcı, ince ama nefreti alnından vurabilecek kadar da yapıcı, ince ama vicdanlı bir kalbinin olduğunu hissettiren cinsten / hani duyguların yapay pasını söker ya içten gelen halis bir niyet / kederleri ferahlatan bir tefekkür / gönle huzur veren (en çok sevdiğimiz şeylerden vazgeçebildiğimiz) içten bir sadaka mesela / öyle bir iyilik kopsa yüreklerden işte. İnsana nereden geldiğini nereye gideceğini hatırlatan bir iyilik. Ya acıya haddinden fazla alışıyor bu gözler / ya da acı yüreklere uğranmadan geçiyor artık neden!

Ey kalbim neredesin sen?! Ey ezeli ebedi biricik varlığının sebebini unutup gaflete dalan / ey kendi biçareliğine dahi aciz kalbim neredesin sen?!

Kur’an’ı referans edindiğimiz meallerin kalbimize inmesi, etkisinin doğru ve uzun ömürlü olması dileğiyle. Ve selam olsun Allah yolunda çaba gösterebilenlere…

 

 

Bu yazıyı paylaş:

2 thoughts on “Huzurlu muyuz Gerçekten? / BukreNur Yılmaz

  1. O kadar güzel anlatmışsınız ki bizler şükürsüzlük içinde gaflete düşmüşüz geç kalmadan inşallah kendine gelir kalbim ve aklım. Yüreğinize sağlık yazılarınızda her seferinde başka şeyler buluyorum 💛

Semiramis için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 28 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları