DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Eyyüp Peygamber – Sabır Makamı / Güzin Osmancık


Sağlığın, gençliğin ve güzelliğin ilahi sırrı bu suda mı saklı?

Her aşkın bir hikayesi, her aşığın da ağır bir imtihanı vardır. Sabır da Hz Eyyüb (as)’e yakışır. Zenginlik de fakirlik de, varlık da yokluk da, gençlik de ihtiyarlık da, ilim de cehalet de, güzellik de çirkinlik de hepsi bir imtihandır. Belki de imtihanın ötesinde Yaradan’ın hediyesidir. O’nun nimeti külfetinden daha büyüktür diyelim. Elimde su şişesi bir an önce makama varıp o Eyyüp Peygamber’e (as) şifa olan sudan kana kana içmek elimdeki şişeyi doldurmak istiyorum.

Arabalarımızdan indikten sonra ağaçlı bir yolda adeta koşar adımlarla gidiyorum makama.  Dar ve dik merdivenlerden inerek çilesini çektiği o küçücük çilehaneye giriyorum. Aklımda onun ibretlik hikayesi ve çektikleri, çektiklerinin yanında bizlere örnek olası sabır imtihanı var.  Yaşanan her olay insanın kendi sahasında oluşup, onun sınanması için bir vesiledir. Sabır ile sınanan öyle ibret olası bir hikayesi var ki Eyüp peygamberin, hepimize ders olacak. Ama o kadar kolay mı sabretmek musibetlere. Musibetler değil mi bizi olgunlaştıran, kemalata erdiren?

 Makamın içinde Eyyüp Peygamber (as)’in sırtını dayadığı bir kaya var. Elimle o kayayı okşuyorum ve o kayaya sırtımı dayayıp öylece kalıyorum. Bir Peygamber’in ayak izlerinin takipçisiyim artık. Bu kayaya yaslanmış, burada uyumuş ve bu sudan içmiş. Bunları düşünürken kendimden geçmiş bir halde ne kadar bahtlı olduğumu düşünüyorum. Ayağım bir Peygamber’in ayağının bastığı yerde dolaşıyor. Onun gözlerinin değdiği yerleri görüyorum şu an. Bir koku yayılıyor etrafa. Öyle bir koku ki tarifi gayri mümkün değil. Nereden geldiği de belli değil. Onu ve hayatı boyunca geçen bütün olayları idrak etmeye çalışıyorum.  

Kimdir sabrın sahipleri bilinmesi gerek. Vel Asr suresinin son ayeti anlatır sabır sahiplerini. Onlar hüsranda değildirler der. Bir kulun gelebileceği en son noktadır sabır.

Bu hikâye üçlü bir sistem arasında geçen zorlu bir mücadelenin kazananları ve kaybedenlerinin ibret alınası dersidir. Allah(cc), Eyüp Peygamber (as)  ve İblis üçgeninde kazanan hep Allah taraftarları olmuştur. Burada Eyyüp Peygamber (as)  her zorlu şarta rağmen Rabbinden vaz geçmemiş, İblisin vesveselerine rağmen bir an olsun teslimiyetinden ödün vermemiştir.

Kuran-ı Kerim’de adı geçen Peygamberler’den biridir Eyüp Peygamber. Yakub  (as) ’ın kardeşlerinin neslinden gelen bir peygamberdir. Ama ne yazık ki kendine o kadar az kişi iman etmiştir ki!  Dedesi olan İshak peygamber onun için çok büyük bir duada bulunmuştu. Bilinir ki Peygamberlerin duaları asla geri çevrilmez. “Ey oğul, evladın ve malın çok olsun, sabrın daim olsun”  dediği dua tutmuş Allah (cc) ona çok mal ve çocuk vermiştir. Tarlaları, sürüleri, mülkleri, evlatları o kadar çoğalmıştı ki, buna paralel şükrü de artmıştır. Bunu gören iblis boş durur mu?: “Elbette şükredersin, kim böyle zenginliğe gark olur da şükretmez ki?”  der. Bunun üzerine Hz Eyüp Peygamber (as) : “Şükrümün sebebi malım mülküm değildir. Rabbim’e olan güvenim, bağlılığımdır.” der. O öyle bir söz söylemiştir ki, Rabbi, bunu kulunun üzerindeki tecellisini görmek ister. Onca malını, sürülerini bir anda kaybediverir. “Malın da sahibi sensin, mülkün de sahibi senin Rabbim” diyerek şükrü yine de artar. Yine gelir iblis yanına.  “Ya evlatların, onlar da giderse yine şükredecek misin?” der. “Veren de o dur, alan da O’dur. Can da onun, evlat da onun. Biz sadece emanetçisiyiz. İsterse verir, isterse alır” der. Ve o da olur, evladını da alır Rabbimiz.

Canın da evladın da sahibi sensin Rabbim.” der ve yine şükründen vaz geçmez.   Hırsından çatlayan İblis, “Ya sağlığın, o da giderse yine şükredecek misin” der? “Yine de şükrederim, bedenimin de sahibi de O’dur” diye cevap verir Eyyüp Peygamber (as).

Öyle bir hastalığa yakalanır ki sormayın. Bedeninin her yerinde yaralar açılır. Yaralarına müptela olan kurtlar dadanır bedenine. Ama o asla şükründen vaz geçmez. “Her şey senin elinde Rabbim” der.

Benim için uygun uygun gördüğün budur, verdiğin musibetlere sabrederim”.

Ama öylesine içler acısıydı ki hali. Bütün bedenini yaralar kaplanmış, yaraların içinde kurtlar, üstelik de öylesine kötü kokular saçmaktadır ki her gören ondan kaçar. Halkı istemez onu ve şehirden kovarlar. Artık yanında eşi Halime Hatun’dan başka hiç kimseleri yoktur. Şehirden uzak bir yerde yaşam mücadelesi verirler. İblis yine boş durmaz. Yanına gelip “Hadi, dua et de O güvendiğin Rabbin seni iyi etsin” der. 

“Nasıl Rabbimden bunun için dua isterim ki. Tam altmış yıl beni sağlıklı yaşattı, şimdi yedi sene hastayım diye nankörlük mü edeyim?” diye cevap verir. İbadetlerinden vaz geçmez, bütün vaktini yine Rabbine şükrederek geçirir. Ne yiyecekleri ne de yiyecek alacak paraları kalmıştır. Halime Hatun şehre inerek boğaz tokluğuna temizlik işleri yapar. Ama artık o kapı da yüzlerine kapanmıştır. Halk, onların lanetli olduğuna inanır. Halime Hatun’a bu sebeple iş de vermez olurlar. Halime Hatun çaresiz bir halde dolaşırken yanına kılık değiştirmiş olarak İblis yaklaşır. “Sana yiyecek ekmek veririm ama karşılığında senden bir şey istiyorum.” der. “Saçlarını kesip bana vereceksin, bunun karşılığında ben de sana yiyecek vereceğim.” Çaresiz kabul eder Halime Hatun. Tek düşüncesi kocasına bir parça somun götürmektir. Saçlarını keser, İblise verir ve karşılığında bir parça somun alıp kocasının yolunu tutar. İşte İblisin isteği gerçekleşmiştir. İblis, Hz. Eyyüp Peygamber (as)’i karısı ile tam kalbinden vuracaktır. Bu arada Eyyüp Peygamber (as)  secdede Rabbine şöyle yalvarır. “Rabbim! Şikâyetim yoktur, sakın isyan ediyorum sanma. Ama artık kurtlar kalbime kadar sirayet ettiler, kalbim zarar görür de seni zikredemezsem diye korkarım.” İşte tam o sırada İblis yanına yaklaşıp. “Karın gelince hemen saçlarına bak.” der. O devirde kötü bir iş yapan, iffetsiz kadınların saçları kesilirmiş. İblisin amacı, yanında bulunan, ona bakan tek kişiyi de yanından ayırarak Hz Eyyüb’ü çaresiz bırakmaktır. Artık buna da sabır gösterecek, şükredecek değil ya diye sevincinden oynar durur iblis. Çarenin yalnızca Rabbinden geleceğini bilen Eyyüp Peygamber (as)   Rabb’ine seslenir.   

Sad /41:  “Ve kulumuz Eyüp’ü zikret. Rabbine şöyle seslenmişti. Muhakkak ki şeytan bana dert ve azap dokundurdu.”  Tam o sırada Halime Hatun sevinçle elinde bir parça somunla yanına yaklaşır.

Ne olur peki?

Rabbi “Tamam.” der. “İmtihanını verdin.”

 Sad /:42 Ayağın ile yere vur. Bu serin yıkanılacak ve içilecek su.  

Sad/ 43:  “Ve bizden ulul elbab’a (sırrın sahibi) zikir olarak ona ailesini ve onlarla beraber olanları bağışladık.

Rabbi ona şöyle seslenir. Ayağını üç kere yere vur. Yerden bir su çıkacak, o su ile yıkan ve abdest al, sonrada o serin sudan kana kana iç. Ayağını yere üç kere vurur ve yerden öyle bir su fışkırır ki, sanki su değil şifa. Yıkandıkça yaraları iyileşir, içtikçe gençleşir, yıkandıkça güzelleşir. Rabbine olan güvenin ve sadakatin sonucudur bu.

Sabır, sabır, sabır. Bir kulun geleceği en son nokta budur işte.  

Ama ben nedense çok sabırsızım. Makamdan ayrılıp koşarak suyun başına gidiyorum. “Şifalı su” diye bilinen sudan önce kana kana içiyorum. Elimi yüzümü bir güzel yıkarken bir yandan da duamı ediyorum. “Hz. Eyyüb’e verdiği şifadan, gençlikten ve de güzellikten de istiyorum. Kalbime ve nefsime şifa olsun.” diyorum. Ve şişemi de doldurup çantama koyuyorum. Ya sabır ya sabır.  Çok da sabırsızım çok, hem de aceleci bir de meraklıyım ki sormayın. Ama merak öğrenme isteğinin belirtisiymiş diyorlar.

Bu şehirde garip olan bir şey var, garip bir çekim alanı var. Neden bu topraklar kendine çekiyor insanları. Müzikleri, kültürü, Peygamberler’in yaşadığı kıssaları hepsi, hepsi o atmosferi oluşturuyor. Bu şehrin gizemi hangi sırrın sır hazinelerinden akıp geliyor ve insanların kalplerinde böylesine bir esrar oluşturuyor.

Evet daha sonra Eyyüp Peygamber (as)’e ne olmuş dersiniz? Allah (cc), ona yine mallarını geri vermiş ve bir sürüde iman eden evlatlar bahşetmiş. O zaman neden bu kadar ağır imtihanlar sorusu aklımıza geliyor. Hele ki en sevdiği, herkesten üstün tuttuğu kullarına karşı.  

Sebebi AŞK.

Göz yaşı dökmeyen aşık var mıdır?

Aşk acıdır.

Aşk ağlatır.

Ama aşk, maşuğunun bütün zorluklarına karşı ondan hiç vaz geçmemektir.  

Gitme vaktimiz yaklaşıyor, rehberimizin arabalarımıza gidiyoruz komutu ile arabalarımıza binip, Harran’ın yolunu tutuyoruz.

Bu yazıyı paylaş:

3 thoughts on “Eyyüp Peygamber – Sabır Makamı / Güzin Osmancık

  1. Muhteşem bir yazı daha. Sizi severek takip ediyorum. Her hafta yazınızı bekliyorum. Çok teşekkürler verdiğiniz bilgiler için. Sayenizde o mübarek topraklara gitmis o anları yaşamış kadar oluyoruz. Inşallah bize de gitmek nasip olur. Kaleminize sağlık 💖

  2. Yüreğine sağlık gönül dostu, can dostu. Sevgi ve muhabbetle kucaklıyorum 😘

  3. Kaleminize sağlık bilgilerimizi akıcı anlatımınız sayesinde tekrardan tazelemiş olduk, Hz Eyüp sabrı, Allah a duyduğu aşkı insan hayatına yansıtırsa değeri kıymetlenir derecesi yükselir, nimetleri tazelenir. Allah samimi inançlı kulunu sever. Büyük nimetler büyük sabırla gelir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 45 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları