DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Hatıraları ile Sulara Gömülen Belde: Halfeti / Güzin Osmancık

Aşk ile yaradılış arasında kutsal bir ilişki vardır. Gayb hazinelerinden gelen aşk, onlara Şemsin sadrındaki mahzun aşkı mı yaşattı acaba? Hatıralar, yaşanmışlıklar, aşklar hep içimizde derinlerde bir yerde gömülü kalmadı mı? İşte Halil ve Fatime’nin acı bir aşk hikayesidir bu beldeye isim veren. Birbirini seven ama kavuşamayan sevdalıların hazin hikayesinden doğan isim Hal -Fet.

Ya sonra? Aileleri sebebi ile kavuşamayan aşıklar el ele tutuşarak Fırat’ın derin sularında kaybolup gittiler. Bütün dünyada güller rengarenk açarken Halfeti’de siyah açmasının sebebi bu mu acaba? Öyle bir siyah gülü var ki bu beldenin, sanki kokusuna efsun sinmiş. Başka hiçbir yerde yetişmiyor bu fideler solup gidiyor. Bana hayat veren, can veren ille de bu topraklar diyor. Ağlayan Arap Kızı da bir ismi bu gülün.

Gülleri bile siyah açan, kara gülün beldesi Halfeti.

İsmin bu hikâyeden geldiği doğru mu bilmem ama burada böylesine bir aşkın yaşandığı da gerçek. Zaten kavuşamayanların hikayesi değil midir aşk?

Halfeti’nin o kadar çok efsaneleri var ki, benim de en çok ilgimi çeken bu efsaneler. Burada suyun altına gömülmüş kim bilir ne hatıralar, yaşanmışlıklar var. Şu suyun üstünde minaresi görülen cami, kim bilir içinde kimler bayram namazı, sabah namazlarını kıldı. Kim bilir kimlerin göz yaşları vardı seccadelerde. Sulara gömülen şu okul, kimleri okuttu, kimlere hayat dersi verdi, kim bilir sınıfın sıralarına ne aşklar kazındı acaba. Her ne kadar bir şeyleri yerin altına gömsek de zamanla hatıraları gittikçe büyüyüp efsane olmuyor mu?

Bütün bir mazisi suyun altına gömülen bu belde acaba sular altında kalmadan önce bu kadar biliniyor, konuşuluyor muydu? Medyada bu kadar adından bahsettirip, bu kadar ziyaretçiyi ağırlıyor muydu?

Şimdilerde gezi programlarında en çok rağbet edilen isim Halfeti. Burayı görmeden önce hakkında bu kadar efsanesi, bu kadar hikayesi olduğunu da bilmiyordum. Eski Türk filmlerinin vazgeçilmez platosuydu Fırat. Son yıllarda en bilindik olanı, Eşkıya filmi görüntüleri ile akıllarda kalmıştı.
Bizi dolaştıracak tekneye binerken inanılmaz bir heyecan duyuyorum. Şimdi görselleri ile ilgimi çeken suyun üzerinde ki minareyi ve burada yaşanmışlıkların hatıraları ile dolu olan o evleri görmek için sabırsızlanıyorum. Fırat’ın o efsanevi sularında seyir halindeyim. Filmlerde gördüğüm, hikayelerini dinlediğim Fırat nehri üzerindeyim. Burada gittiğimiz her yörenin müzikleri eşlik ediyor gezimize. Teknede çılgın bir müzik eşliğinde herkes halay çekiyor. Bense teknenin burnuna geçmiş, müzik eşliğinde Fırat’ın derin suların da seyr-i alemdeyim.

Daha önceleri kimselerin haberi yoktu buralardan. Ne zaman ki 2000 yılında Birecik Barajı yapıldı, her şey hatıraları ile birlikte baraj suları altında kaldı, o zamanlar basında çokça bahsedildi, istenmedi bu sulara gömülüş. Bereketli toprakları da sular altında kaldı deniliyor.
Ama şimdilerde artık efsaneleri ve verdiği ilginç görüntüsü ile çok daha popüler Halfeti.

Pek çok efsanesi var demiştik bu beldenin bir tanesi de Kara gül efsanesi.
Efsaneye göre bu gülün koparılması yasakmış. Ama bir gün orada yaşayan bir kıza madalyon şeklinde görünmüş ve kız da o gülü koparıvermiş. İşte ondan sonra olanlar olmuş, kızın lanetli olduğunu düşünüp taşlayarak öldürmüşler. Ondan sonra burada güller hep simsiyah açmış. Halfeti’den hediye götürülecek tek şey de bu kara gül kolonyası. Şişesinin içinde ki simsiyah görüntüsüyle çok ilginç bir kokuya sahip.

Efsaneler sadece onunla bitmiyor.

Rumkale Beyi’nin Nergis isminde bir oğlu varmış, kalede bulunan bir kuyuya bakınca kendi yüzünü görmüş, gördüğü yüz o kadar güzelmiş ki ona âşık olmuş. Her gün eğilir kuyuda ki aksine bakar hayran hayran kendini seyredermiş. Bir gün o aksine yaklaşabilmek için o kadar eğilmiş ki kuyunun içine düşüvermiş. Oradan da Fırat’ın sularına karışmış. Ve onun düştüğü yerde güzel mi güzel kokan çiçekler yeşermiş. Bu çiçeklere Nergis çiçekleri demişler. Hala daha o güzel kokuları ile yeşeren nergis çiçekleri kendi görüntüsüne aşık Narsist kralın oğlunu hatırlatır bizlere.
Belde sular altında kaldığı için kara bağlantısı tamamen kesilmiş. Sadece motorlar ile ulaşım sağlanıyor. Çok medeniyetler yaşamış bu topraklarda. Ama benim en çok merak ettiğim, bu kadar medeniyetlerden sonra nasıl bu kadar sade ve yoksul hayatın bu topraklarda hüküm sürdüğüdür. Şanlıurfa’ya bağlı olan bu ilçede kaybolan bir kültür mü, yoksa kaybolan bir kültürün küllerinden yeniden doğan bir varoluş mu söz konusudur, bu tartışılır.

Pek çok Peygamberi kucaklayan, müzikleri ile insanların kalplerine dokunan bu toprakların kutsallığı Yaratıcının cömertliğidir diyelim. Buranın tarihi geçmişini bilmeden de geçmek olmaz.

Şehir M.Ö 855 yılında Asur kralı III. Salmanassar tarafından kurulmuş. O zaman ki adı Şitamrat’mış. Üzerinde Hititler, Persler gibi pek çok medeniyet yaşamış. Yunanlılar buraya Urima demişler. Roma döneminde önemli şehirlerden biri olmuş. II.Yüzyılda şehir Bizansların eline geçmiş.
O zaman bu şehre Roma İon Koyla adını vermişler. Daha sonra Hz Ömer zamanında Şanlıurfa fethedilmiş. Emeviler, Abbasi’ler, Selçuklu ve Zengi’ler, Eyyübi’ler gibi birçok devlet tarafından idare edilmiş. Daha sonraları Ermeni Prensliği ve İlhanlı hükümdarı Hülagü tarafından ele geçirilmiş.

1292 yılında Memlükler tarafında kuşatılan şehir Kalat -ül Müslimin adını almış. Yavuz Sultan Selim zamanında artık Osmanlı topraklarına geçen şehir Rumkale adını alarak Osmanlı eyaleti olan Halep’e bağlanmış. Şehrin nüfusu azalınca şehir Fırat’ın karşı sahiline geçip Halfeti adını verdikleri bir yerleşim merkezi oluşturmuş. Birecik’e bağlı olan bu nahiye 1954 yılında ilçe olmuş.

2013 yılında Uluslararası Belediyeler Birliği tarafından Sakin Şehir anlamında Citta Slow unvanını almış.

Geçmişten geleceğe akan bir medeniyetin arta kalan yitik miras mıdır bu küçük belde. Yoksa tarihe ismini Halfeti olarak geçiren Halil ve Fatıme’nin yaşayamadıkları aşkları unutturmayan efsanesi midir?

Ne demiş şair

Görmez misin Ferhat ile Şirini.
Onlarda sevdiler biribirini.
Attı külüngünü verdi serini,
Böyle yar yoluna ölen olmadı.
Leyla da bir zaman mecnunun dendi,
Onlara da imdat kılan olmadı.”

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Hatıraları ile Sulara Gömülen Belde: Halfeti / Güzin Osmancık

  1. Kaleminize sağlık, halfeti tarihi akıcı bir üslupla sıkmadan betimleme yaparak yüreğimize dokundunuz👏👏👏

Soner Köse için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 45 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları