DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

İlâhî Aşkım Tecellisi: Selimiye / Güzin Osmancık

“Gözlerin şahadet ettiği bu manzara, Sinan’ın anlatmak istediği ilahi aşkıdır. İçinde kök salmış çılgınca bir aşkın taşa işlenmiş tezahürüdür. Selimiye Sinan’ın Yaradan’ına layık olmanın onurlu mücadelesi ve verdiklerinin hamd ile şükrünün ifasıdır.”

Yine bir aşk yolculuğunda, aşığın Yaratıcısına sunduğu bir eserin peşindeyim bugün. Sabahın erken saatlerinde koyuluyoruz yola. Edirne de Selimiye Camiyi yerinde görüp Koca Sinan’ı daha bir anlamaya çalışmak amacımız.

O, Selimiye Cami ki mimariye İslam imajını yükleyen, taşa hayat veren, mermeri ilmek ilmek işleyen, mekânda mucizeler yaratan Koca Sinan’ın eseri. Neredeyse kul yapısından uzak ilahi kudretin tecellisi dedirtecek bir eserdir.

15 yüzyılda Avrupa çılgınca Rönesans’ı yaşarken, Leonardo da Vinci, Rafaello, Michelangelo gibi usta sanatçılar adından söz ettirirken, Osmanlı da eserleri ile mimariye Osmanlı imajını yükleyen, kul yapısı denmeyecek kadar insanı hayrete düşüren bir sanatçı, Koca Sinan üslubu vardı.

Kimselere anlatamadığı aşkı Mihrimah Sultandan, bütün dünyaya anlattığı ilahi aşkı Selimiye de sanatının zirvesine ulaşan usta Koca Sinan’dı bu usta.
2.5 saat süren yolculuğumuz sonunda Edirne’ye vardığımızda kalbimizde yatan tek şey bir an önce Selimiye’yi görmek, yol boyunca hakkında anlattıklarımızı yerinde hissetmekti. İşte şimdi bütün heybeti ile Selimiye karşımızda durmakta ve bu ihtişamı ile bizleri asırlar öncesi hikayesine götürmekte.

Selimiye Camini anlayabilmek için önce Sinan’ı çok iyi tanımak gerek. Ona Mimar Sinan demek çok büyük haksızlık olur. Çünkü bu imaj onu sadece mimarlık ile sınırlı kılar. Kütlesel eserlere adeta İslam’ın ilahi ruhunu işleyen bir mimar, bir mühendis, matematikçi, geometri uzmanı neccar, dülger nakkaş, yani İslami sanat adına ne varsa hepsine hâkim biridir o. Yaptığı eserlerinde sanatına kendine has İslami Osmanlı tarzını oluşturan bir usta.

Kayserinin Ağırnas köyünde doğduğu zaman babası Abdül Mennan ona Sinan adını koyup, mızrak gibi dümdüz, ok gibi hızlı, devlet-i Osmaniye’nin kılıcı gibi keskin olsun diye kulağına fısıldamıştı. Devlete hizmeti çok olsun, Sinan adı da ebeden hiç unutulmasın diye dua etmişti. Dedesi Yusuf ağa Sinan’ı daha çocuk yaşlarında Kayseri’deki Selçuklu yapılarının tamiri için yanında götürüp ona tamir işleri öğretirdi. Acemi oğlanlar ocağında marangozluk ve hendese derslerinde çok başarılıdır Sinan.

Sultan Selim Han ile Çaldıran ve Mecidabık savaşlarına katılır. Bu arada Halep, Şam, Kudüs, Kahire gibi mimaride çığır açmış ülkelerin eserlerini inceler, bunlardan etkilenir ve Selçuklu mimarisi ile harmanlayarak kendindeki İslam bilinci ile artık tarihe Koca Sinan denilen bir üslup geliştirir.

Koca kelimesi bir makam bir payedir. Mimariye inanılmaz teknikler katar. Hatta onun için matematikteki dört işlemden başka beşinci bir işlem bulduğu bile söylenir. Eserlerinde sadece mekân ve malzemeyi birleştirmez. Bunlara birde tabiattaki elemanları katar. Adeta güneş ve ayı mekanlar ile bütünleştirir. Güneş ışığını mekâna sokar. O, İlahi ruhu her bir köşede hissettirir.

Onun “Ser Mimaran-ı Cihan ve Mühendisan-ı Devran” dünyadaki mimarların ve zaman içindeki mühendislerin başı olması boşuna değildir. 49 yaşında aldığı bu görevle Osmanlı İmparatorluğunun estetiği ona teslim edilir. Hizmet verdiği 50 sene sürecinde 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 okul, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 7 su yolu ve kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ambar ve mahzen 48 hamam inşa eder. Ama Selimiye ile kendinle yarışır ve ulaşılmaza ulaşır.

fbt

Öğlen ezanının edası ile içinde olduğumuz Selimiye Camini incelerken hemen yapılış hikayesi canlandı gözlerimizin önünde.

Devir II. Sultan Selim Han devridir. Bir gün Sultan rüyasında Nebiler Sultanı Peygamber (s.a.v) efendimizi görür. “Eğer bir gün Kıbrıs’ı fethedersen benim adıma bir ibadethane yaptır” diye buyurur. Nihayet Kıbrıs bir gün fethedilir ve Peygamber (s.a.v) efendimiz yine sultanın rüyasına girerek Kıbrıs’ın fethini kutlular.

Mesajı alan Sultan Selim Han hemen huzura Hassa Ser Mimaran -ı Sinan ustayı çağırarak kendi adını taşıyacak bir eser bırakmasını ister. Bu öyle bir eser olmalıdır ki dünyada eşi menendi olmasın. Sinan usta da aslında hep bu anı beklemiştir. Ayasofya için “Hiçbir İslam eseri bu kubbeyi geçemez!” sözünü senelerdir ağır bir yük gibi sırtında taşımıştır. O da “Bu öyle bir eser olmalı ki eşi menendi olmasın, beni kefereye karşı galip kıl” diyerek Rabbine yalvararak işe koyulur.

Devrin bütün ünlü ustaları emrine verilip kesenin ağzı açılır. Zamanın en ünlü sanatçıları kethüda, kalem kâtibi, mimarlar, minareciler, mermerci, taşçı, sıvacı, neccar, nakkaş, hattatlar Sinan’ın emrine verilir.

Yıl 1569. Önce caminin yapılacağı mekân seçilir. Osmanlıya Payitaht olan şehir Edirne’nin en görünen yeri olan Kavak Meydanında karar kılınır. Ve getirilen bütün yapı taşları toprağın üzerine bırakılır. Aradan uzun zaman geçmesine rağmen bir türlü Cami inşasına başlanmaz. Sultan Selim Han bu konuda oldukça acelecidir, ister ki bir an önce sözü yerine gelsin. Ama daha tek bir taş dahi yerine konmamıştır. Ve Sinan usta huzura çağrılarak 6 sene geçmesine rağmen neden inşaatın başlamadığı konusunda hesaba çekilir.
Sinan usta eserin depreme dayanıklı olması, toprağın iyice oturması için bunun elzem olduğunu anlatır ve sultana kesin bir tarih belirler. Bu tarihte caminin anahtarını vereceğine dair kesin bir süre konur. Süre çok kısıtlıdır, bu zaman zarfında kimse caminin biteceğine ihtimal veremez. Ama bu Koca Sinan’dır. Verdiği söz mutlaka tutulacaktır.

Ve nihayet inşaata başlanır. Kubbe öyle bir kubbe olmalıdır ki bununla “İşte ben en büyüğüm en görkemli benim” diyebilmelidir. Çünkü 31.612 cm çapındaki göğün kucak açtığı bu dev kubbe Vahdeti yani Allah’ın tekliğini, çapı ise tevhidi sembolize edecektir. 49 metre yüksekliğindeki bu kubbe 8 fil ayağa oturtulur. Kubbe kasnağına 32 adet pencere yerleştirerek kubbenin ağırlığını azaltır.

dav

70.9 metre uzunluğundaki 4 minaresi olan caminin farklı üsluptaki minareleri 3 şerefeli olup. 3 müezzine aynı anda minarelere çıksa birbirlerini görmeyecek şekilde yapılır. Caminin içinde 4 büyük fil ayak dikkati çeker. Bu 4 sütün ayrı ayrı ülkelerden getirilir. Birinci sütun Mısır İskenderiye den, diğer 2. Sütun Balbek ten, 3. Sütun Topkapı Sarayından sökülür. 4 direk ise Bizans zamanında dikilen kızıl taştır. Camide içindeki süsler ise Allah’ın güzelliğine ithaf edilir. Caminin ak mermerleri Marmara adasından yeşil mermerleri Arabistan’dan, somaki mermerler ise değişik diyarlardan toplanır.

Kapıları ise Abanoz ağacından olup en değerli sedefkarlar tarafından işlenir. Câminin hatları zamanın en ünlü hattatı olan Molla Hasan’ın eseridir. İzmit çinileri ise Kura’n’dan sureler yazılarak tezyin edilmiştir.
Sinan Usta, 1575 yılında tam da vadettiği tarihte caminin anahtarlarını Sultana teslim eder. Anahtarları alan Sultan Selim Han “Bu bina eylediğin Allah’ın evi sıdk-u safa ve dua ile senin açman evladır Sinan Usta” diyerek anahtarları kendisine teslim eder.

Anahtar kapıya yerleştirilirken Fetih suresi okunarak hep bir ağızdan ya Fettah nidaları ile kapı açılır. 1620 metrekare mekâna besmele çekerek girenlerin bir anda dilleri lal olur. Yer gök tekbir sesleri ile inler. Şimdiye kadar böyle bir eser yapılmamıştır ve de yapılması imkansızdır.

Sinan Usta mutludur, “Allaha hamd olsun ki bu fakir kuluna cihanda nice mabetler için sanat hizmeti nasip ettin.” diyerek şükrünü ifa eder.

Mimaride sade ve Allah’ı hatırlatan, insana huzur veren bir mekân oluşturan bu üslup Sinan’ın artık mimariye kattığı Osmanlıda İslami üsluptur. Dış olabildiğince sade, iç ise deruni olabildiğince süslüdür.
Selimiye bir anlamda görsel bir şölendir. İmandır, inançtır, Sinan’ın Allah’a sunduğu aşkıdır. Seyredenlere “Bu bir kulun eseri olamaz, mutlaka bu eserde Allah’ın tecellisi vardır.” dedirten eserdir.

Öncelikle içinde öğle namazımızı eda edip her bir köşesini incelediğimiz bu esere duyduğumuz hayranlığı anlatmak kelimeler ile mümkün değil. Şimdi sıra artık her bir açıdan camiyi resimlemek ve baharın bu ılık gününü ölümsüzleştirmek.

Madde ve manada hep yaratıcısını aramaktır sanat. İlahi aşkını itirafıdır sanat. Aşk ile nakşeder nakkaş sedefi, aşk ile oyar dülger ahşabı, aşk ile taşları konuşturur Sinan Usta. Selimiye ise Sinan’ın kendisi ile girdiği yarıştır, onun adını ölümsüzleştiren eseridir.

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “İlâhî Aşkım Tecellisi: Selimiye / Güzin Osmancık

  1. Ustaca kelimeler seçilerek oluşturulan cümleler ile Sinanın eseri kadar mükemmel bir yazı olmuş.Sanat eserindeki muhteşemliğin gölgesinde kalmayan yazılanlar için Güzin Osmancık takdiri haketmiş,kendisini tebrik ederim.

Mustafa Enis Cangül için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 45 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları