Kim Bilir Belki de Bilmeden Kötülük Yapıyoruzdur / Güler Demirhan
Beş altı gün evden uzaklaştım, döndüğümde ne mi olmuş!?
Her gün suladığım ve aylardır açmayan çiçeğim birkaç tane gonca vermiş ve bir tane de bembeyaz, kocaman çiçek açmış.
Bensiz açmış, benim ondan uzak olmam gerekiyormuş açması için.
Baktım neşesi yerinde, şaşırdım tabi; ben aylardır açsın diye gözünün içine bakayım, suyunu eksik etmeyeyim o ben yokken açsın.
İnsan olsa baya alınıp küseceğim.
Meğer fazla su istemezmiş o!
Öyle her gün sulamaya gelmezmiş.
Belki üç günde belki hafta bir sulamak yeterli onun için.
Dili yok ki anlatsın, desin böyleyken böyle, bana fazla su verme boğuluyorum, biraz ilgini çek üstümden, rahat bırak beni kendimi bulayım, içimdeki güzelliği dışa vurayım!..
Fazla ilgim boğmuş onu, kendini bulmasını, neşesinin yerine gelmesini engellemişim bilmeden.
Nefes aldırmamışım ona…
O’nu açmış görünce birkaç duyguyu birlikte yaşadım; hem sevindim, hem şaşırdım hem de çiçeğime uyguladığım boğucu ilgimden dolayı nefes alamayışını fark etmem beni üzdü…
İnsanlar da böyledir!
Çocuklar hele:
Onları tanımadan, kişiliklerini keşfetmeden yaptığımız iyi niyetli davranışlarımızla onlara bazen iyi gelirken, bazen de kendilerini keşfedip, kişiliklerini bulmalarına, yeteneklerini keşfetmelerine, iç dünyalarını dışa vurmaları ya da içlerindeki rengarenk dünyayı yaşamalarına engel olabiliyoruz.
Dışarısının zararından koruyalım derken şefkatle, ilginin dozunu artırıyor, katı sınırlar çiziyor, onların kabiliyetlerinin keşfedilip, gelişmelerine engel olabiliyoruz.
Ebeveyn gölgesinde, katı sınırlarla çizilmiş alanda büyüyen çocuk; kendisini mutlu zannederken, içten içe bir şeylerin eksikliğini hissediyor. Huzursuzluğu, yoksunluk hissi günden güne içini kemirmeye başlıyor.
Çocuk büyüse de, yetişkin olsa da kendini keşfedemiyor.
Ben ne istiyorum, bana küçük yaşlarda sunulanlar ve sonrasında katı bir şekilde devam eden sınırlar ve baskılar benim isteklerim mi, aslında farklı alanlarda yeteneklerim mi vardı, biraz nefes alabilseydim nasıl bir ben olurdum. Bu içimdeki huzursuzluk yerini tatmin duygusuna mı bırakırdı, daha az kaygılı mı olurdum, kendimle daha mı barışık olurdum!?
Bunları bilemiyor.
Yıllar geçiyor, yaş belki 30 belki 40 oluyor hala küçük çocuk gibi ebeveyninin çizdiği sınırlarla hayatına devam ediyor.
Onları kaybettiğinde ise, sudan çıkmış balığa dönüp ne yapacağını bilemiyor.
Kendini yeniden keşfetmesi uzun bir zaman alıyor, pek çok konuda geç kalmış oluyor. Ya da öylece içindeki ışığı kaybetmiş olarak, mutsuz bir şekilde hayatına devam ediyor.
Çocuğun anne babadan ayrı karaktere, kabiliyetlere, istek ve hayallere sahip, bambaşka sıfır kilometre bir birey olacağı gerçeği unutulmamalı.
O bizim hayallerimizi gerçekleştireceğimiz, yapamadıklarımızı yaptıracağız bir piyonumuz değil.
Biraz ayrışmakta fayda var!
Halbuki anne baba ya da diğer büyükler çocuklarını büyütürken; aşırı korumacı ve dayatmacı olmaktan vazgeçip, kendisine küçük yaştan itibaren bir izin verse, katı kurallar ve kalın çizgiler yerine kendini keşfetmesine, anlamasına, iç sesini duymasına müsaade etse, gölgesini üzerinden zaman zaman alıp, biraz araya mesafe koysa, yeni yetişen gencin öncelikle, kendisine olan güveni yerine gelecek.
Belki de benim çiçeğim gibi kendini keşfedip, mutlu bir birey olarak yetişecek. Kendini bularak, fark ederek yoluna devam edecek.
Gülercim seni tebrik ediyorum eline kalemine yüreğine sağlık 👏👏
Çok doğru yazdıkların ❤️