Cenaze Evi / Suheyla Poyraz
Kapı ardına kadar açılıyor. Elinde mendil, ıslak gözlerle bekliyor ölenin kızı. Eşikte sarılıyorlar.
-Başın sağolsun’ diyor gelen, ağlamaklı bir sesle.
Sarılma uzun sürüyor. Ölenin kızı, derin bir iç çekiyor:
-Dostlar sağ olsun Hanife abla.
İçeri buyur ediyor geleni. Daha önce gelenler kalkıp karşılıyorlar, sesler alçak, yüzlere hüzün oturtulmuş. Hoş beş ve başsağlığından sonra birbirlerini iyi tanıyanlar, ölmüş komşu ile alakası olmayan bir sohbete koyuluyorlar. Ölenin kızı şaşkın, acılı izliyor. Konuşmaların, ölenden farklı bir yöne çekilmesi canını sıkıyor. Belli edemiyor. Öyle sanıyor ki ölenden her söz ediş yavaş yavaş silinmeye başlayan varlığına bir sarılış, hatıratına uzanıştır. Ve hep ölen konuşulmalıdır. Ve anlıyor ki acı yalnızca en yakını vuruyor. Az bir zaman sonra o da komşularının eviyle, çoluk çocuğu ile ilgili sözlerine katılıyor. Hatta gülüşmeler oluyor. Kısa bir kahkaha atan bir komşu bu cüretinden utanıp susuyor. Diğerleri küstah dercesine bir bakış atıp ciddileşiyor. Bu kadarı da fazla. Cenaze evinin bir ciddiyeti olmalı canım.
Neyse ki odada baş köşedeki koltuğa oturtulmuş, önüne, içinde biraz şeker, biraz tuz bulunan kap ve birkaç bardak su dolu sehpa kondurulmuş hoca hanım, boğazını temizleyip okumaya başlıyor. Sesinde içli bir ifade, gözleri yarı aralık, başı hafifçe sallanarak önce tövbe dualarını yapıyor. Yasin cüzünü okumaya başlıyor. Yaptığı tecvid katlini birkaç dikkatli göz dışında kimse anlamıyor. Ellerinde cüzlerle, onu takip eden birkaç kadın hariç diğerlerinin gözleri yerde. Sanki birbirlerinin yüzlerine bakmak kesin bir emirle yasaklanmış. Ara sıra biri gözlerini kaldırıp es kaza diğeriyle göz göze gelse sanki bir suç işlemiş gibi hemen kaçırıyor bakışlarını.
Sayfalar çevriliyor. Hoca sureyi bitiriyor. Onun nağmeli ve içli okuyuşundan sonra hemen bir hanım atılıp okuma faslını ele alıyor. İnce ve titrek sesi ile alelacele, kaidelere uymadan bitiriyor sureyi. Birkaç kadının göz kapakları düşüyor. Biri gizlice esniyor. Sırasıyla ‘Yasin’, ‘Tebareke’, ‘Amme’ okunuyor. Ölenin kızının hıçkırıklarını, birkaç acıyan bakış karşılıyor.
Dua faslına sıra geldiğinde, bitiyor olmanın verdiği rahatlama havaya siniyor. Hanımlar, ölene karşı rutin komşuluk görevlerini yerine getirmenin ferahlığı ile memnun kıpırdaşıyorlar. Sırada ikram faslı. Ölenin kızı ve birkaç akraba telaşla çay servisine başlıyor. Tabak çatal tıngırtıları odaya yayılıyor. Şimdi ölenin bahsi hiç yok. Sohbet odadakilerin hayatı üzerine dönüyor yine. Az önce okunan surelerde ne denildiğine dair hiçbir fikir olmadan, o eve sinen ölüm kokusundan hiçbir ibret alınmadan tabağındaki börek ve tatlılarını keyifle yiyen, çayını içen hanımlar birer birer çıkıp gidiyorlar. Dillerinde rahmetli ile ilgili birkaç dua ve sabır dileği.
Kapı kapanıyor. Ölenin kızını bir mutfak dolusu bulaşık ve dayanılmaz bir yalnızlık hissi ile bırakarak ..