DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Kitapsever Bir Hukukçu: Bülent Karataş / Abdulbari Karabeyeser


Kalbiyle Kırşehir’e bağlı bir kitapseverdi Bülent. Yüzünde daima bozkır havasını anımsatan bir tebessüm vardı. Sarısıcak bir tebessüm. Yüzüne, bakışına hâlel getirmeyen bilakis zenginlik, içtenlik, samimiyet ve güven katan bir tebessüm. Biz o tebessümün gölgesinde çokça anı biriktirdik, kitap karıştırdık, çay içtik!

Hep bir acelesi vardı: Şehre, insana, kitaba ve kendisine!

Taş, tesbih, gravür, tablo vesaire birçok şey topladı. Kitap onun en son limanıydı.

Bu son limana demirlemesiyle birlikte çok kitap aldık. Özellikle ilk baskıları, piyasada zor bulunanları, nadir eserleri tercih ederdi. Müzayedelerin gözü kara müşterisiydi. Ücreti ne olursa olsun kitap ağır basardı. Para hep ikinci plandaydı. Kitabı severdi. Nerden kitap kokusu gelirse gelsin oraya damlardı. Belediyede, Valilikte, Kültür müdürlüğünde basılan tüm kitaplardan anında haberdar olurdu. Onları kütüphanesine kazandırmayana kadar gözüne uyku girmezdi. Sağ olsun bize de getirdiği olurdu.

Türkiye’nin birçok ilinde, birçok sahaf ve kitapçı ile irtibatı vardı. Parayı önemsemediği için kitapçıların nazarında sadık müşteriydi. Kitapçılar özellikle sahaflar pazarlık yapan müşteriyi sevmez, dikkate almaz. Bülent dikkate alınan müşterilerdendi.

2010’ların başıydı sanırım. Kütük Eve bizi yemeğe götürmüştü. Yemekten sonra sokak aralarında bir yerde bir taşçıya, arıonxe uğramıştık. Oradan dört, beş taş almıştı. Sıradan normal taşlardı. “Bu taşları ne yapacaksın Bülent?” dediğimde ise sadece gülümsemişti.

Çaylarımızı içip ayrılacağımız sırada adamın eline 360 TL para saydı. Gördüklerim karşısında şaşırmıştım ancak Bülent’i anlamakta zorluk çekmiyordum çünkü benim derdim kitaptı. Bu parayla ne çok kitap alınır diye düşünüyordum. Herkes başka şeylere yazgılıymış demek ki!

Arabada konuşa konuşa Zafer Pasajındaki Dost Sahaf’a geldik. Hobisinin çok güzel olduğunu ancak bu parayı taşlara değil de kitaba vermesinin daha uygun olabileceğini konuştuk. Bağnaz değildi. Pek belli etmese de yeni fikirlere, farklı görüş ve tavsiyelere daima açıktı. Dinlerdi, kafasına yatmadı mı yüzüne yayılan o sarısıcak bozkır tebessümüyle “hadi bana eyvallah!” der giderdi. Bu sefer öyle yapmadı. Bazı çekincelerini paylaştıktan sonra kolları sıvadı. Vefatına kadar hep kitap topladı.

Hastaneye kaldırılmadan kısa bir süre önce görüştüğümüzde “Galiba Kırşehir’le ilgili en zengin kütüphane benim. Bu konuda iddialıyım!” demişti. Fakat kitapları ofisinde üst üste yığılı olduğu için çoğunu görme imkânımız olmadı.

Birçok kitapsever dostumla tanıştırmıştım. İsmail Kasap, İsmail Eraslan, Tolga Akpınar, Semra Yılmaz, Özgür Akkurtve diğerleri… Hepsiyle irtibatını devam ettirdi. Onlarla bilgi alışverişinde bulunmayı ihmal etmedi. Pandemi girmeseydi Semra ile birlikte onunla geniş bir röportaj hayal etmiştik. Kulağına çıtlattığımda neden olmasın demişti ama olmadı.

Zafer Çarşısından Terme Caddesine taşındıktan sonra mesafenin uzaklığına pandemi de eklenince görüşmelerimiz eskisine nazaran seyrekleşti fakat inkıtaa uğramadı, telefonla da olsa hep birbirimizi arayıp sormaya devam ettik. O aldığı kitapları, ben alamadığım kitapları paylaşırdım.

Emeklilik günlerinde bir sahaf dükkânı açmayı dillendiriyordu arasıra ama ömrü vefa etmedi. Buna rağmen kıymetli eserler topladı. Vaktini, mesaisini iyi değerlendirdi. Hukukçu kimliğinden çok kitapsever bir dost olarak muhayyilemizde kaldı. Vasileri karar verecek ancak topladıkları nadide eserlerin İl Halk Kütüphanesinde Bülent Karataş ismine açılacak bir bölümde halkımızın istifadesine sunulması bizleri ziyadesiyle mutlu eder.

Evet, dedik ya birçok şeye acelesi vardı. Ölüme de acelesi vardı demek ki! Allah rahmet eylesin. Kabri nur, menzili cennet olsun inşallah.  Varsa bir hakkımız helal olsun.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 15 eseri bulunmaktadır.