Yol Hikâyesi / Hanife Coş Albayrak
Ne batan güneş korkutuyor beni
Ne de ürküyorum akşamlardan
Gözlerimde hıçkıran
Çocuk sesleri
Kulağımda çınlayan veda nağmesi
Her gidiş geri çeviriyor ikilemleri
Kararsızlık en tepeden bakıyor
Aşağıya
Bavullarımı topluyorum ara sıra
Kapı eşiğin de gel ve gitlerim
Göçe niyetlenen şehrin ışıkları
Bir güneş ışığı kadar ulaşacağım yer
Mesafeler bana soruyor adresini
Üstü başı yırtık bir sabaha
Kucak açıyorum
Toparlanmak için beni bekleyen yarınlara
El sallıyorum
Geriye dönüp baktığımda
Ne kaldı geçmişim de
Bir bir sayıyorum
Sıralıyorum ardından
Selam şimdi evvel zamanlara
Selam beni benden alanlara
Selam körkütük gece
Selam uykusuz sabahlara
Bir köşeye kaydettiğim
Ne çok notlarım var
Mürekkep de soğuyor yazılar
Alnımdan çizgiler boşalıyor avuçlarıma
Tut ki ellerim bir göl kenarında
Parmaklarım titriyor heyecandan
Tut ki kollarım bırakmış kendini
Teslim olmuyorum son aşamaya kadar
Dikkat ediyorum kendime
Böyle bir çağda nefes almak
Akıllara zarar
Metanet diliyorum kalanlara
Yüzlerce koridor da
Farklı farklı simalar
Tereddüt de kalmak hakkımız
Tek tek ayraç koydum
İnsanların sağından verilmiş kitaplara
Takvimler zamansız akıyor
Kaç duvar arasında
Bir hayli yoğun geçen hayat hikayeleri
El değiştirdikçe
Evrim geçiriyor
Sokaklar kaldırım taşlarıyla dolu
Adımımı atsam
Yeni bir yol ayrılıyor üstüme
Adı bende saklı tüm sokakların
Demirden merdivenler
Diziliyor önüme
Beni alıp giden
Ayaküstü ziyaretçiler sarıyor
Dört bir yanımı
Gitsem bir daha görünmeyeceğim
Kenara çekilsem ben kaybedeceğim
Bilemiyorum
Hangi çağın insanıyım
•••