DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Hayvan Hapishanesi / Muhyettin Baydaş

Vahşi hayvanların yakalanarak kafesler içinde tutuldukları, hayvanat bahçesi denilen yerler, aslında bir hayvan hapishanesidir. Hayvanların hayatını dikkate almadan yargılamadan mahkûm ettikleri bu yerlere insanlar “hayvanat bahçesi” derler. İnsanların zevkleri ve eğlenceleri için oluşturulan bu açık hava hapishanelerinde hangi hayvan yok ki. Ayıyı görüyorum. Ona özel yapılan koğuşta uzanıyor. Tüylerinin bir kısmı dökülmüş, gelişimini tamamlamamış gibi. Baygın gözleriyle gelip geçene bakmakta. Ormanların korkusuz hayvanı birkaç metre karelik bir alana hapsedilmiş ölümü bekleyen bir mahkûm gibi. Ormanlarda kendisini sınırlayan hiçbir engelin olmadığı bir dünyadan kafes hayatına… kış uykusunu özlemiş olmalı. Eşinin olmasını çocuklarını büyütmesi.. serin sularda alabalık avlamayı,  meyve yemeyi en fazlada özgür yaşamı özlemiş olmalı. Belki de onu hayata bağlayan özlemlerine kavuşacağı günün hayalidir. Dilini anlamazsak da aslında neler hissetini bilmemek için akıldan yoksun olmak gerek.

İnce, uzun, zarif ve benekli vücuduyla Zürafayı görüyorum. Zarafetinden eser kalmamış, yorgun, hayata küsmüş, gözlerinden akan yaşlar yüzünde iz bırakmış, benekleri solmuş vücudunun yarısı çepe çevre kapatılmış, baş boyun kısmı dışarda kendi özel koğuşunda ayı gibi uzanacak bir alanı bile yok. Beterin beteri varmış. Sürekli ayakta olmak nasıl bir duygu bunu insana sormak lazım.  Gökkürenim altındaki en uzun hayvan boynunu uzatarak en üst dallardaki filizleri yemeyi kim bilir. Ne kadar özlemiştir. Hiçbir hayvanın ulaşmadığı yaprakları yemenin gururunu unutalı yıllar olmuş belki de. Ormandaki ağaçlara yukarıdan bakmayı, eşi ve çocukları ve arkadaşlarıyla istediği yerde gezip koşmayı kaç kez hayal etmiştir. Bu kafesten hayal ile kurtulmayacağını anlamıştır. Ama elindeki tek tesellide hayalleridir. Zürafalar insanı kafese yerleştirip seyir etselerdi, insanlar zürafalar için ne düşünürlerse zürafada şu anda insanlar için onu düşüyor olmalı. Bundan emin olabilirsiz.

Kafesin en uç noktasında oturarak insanları izleyen tilkinin o kabarık kuyruğunda ki tüyler yağlanmış gibi birbirine yapışmış haldeydi. O güzelim tüylerinden eser yoktu. Her şeyini kaybetmiş çaresiz bir gürünüm arz ediyordu. Ona rağmen gözleri fırıldak gibi dönmekte. Her an bir plan yapma peşinde sanki. Ancak yaptığı bütün planların işe yarmadığını görmüş olmalı. Ümitsiz ve çaresiz bakışlarından bu durum anlaşılmaktaydı. Kargayı kandırdığı, ayı ile olan macerasını, kümese kral olmayı unutalı yıllar olmuş. Yere ertesi yıl yemek için gömdüğü gömülerden eser kalmamıştı. O ertesi yılı hesap edip plan yapmıştı. Ancak planın üzerinde kaç yıl geçtiğini bile hatırlamıyordu. Kurnazlığı ile bilinen tilki iki metre karelik bir alanda sıkışıp kalmış, kurnazlığı ile insan aklını yenememiş olmalı ki bu hayata mahkûm olmuştu. Kırlarda o ince nazik burnu ile fareleri kovalamayı, ördek yavrusunu avlamayı, ,tek başına ormanda özgürce gezmeyi çok özlemiş olmalı. Nasıl özlemesin ki sizi iki metre karelik bir kafes içerisine koysalar ve ne zaman çıkacağınız beli olmazsa, haliniz nice olurdu. Düşünmek lazım.

Tilkinin yanında ki kafesin içinde bulunan deve, çok ciddi bir musibete uğramış ve içinde çıkamamış bir kişi gibi boynu aşağıya doğru düşmüş düşünceli bir vaziyete ölümü bekler gibiydi. Çölün vazgeçilmez hayvanı ve bir kafes, hiç birbirine yakışmamış, Allah’ın hakkında ayet indirdiği ve nasıl yaratıldığına bakıp ders çıkarmayı istediği hayvan. Salih Peygamber’in mucizesi. Peygamberimizin hicretle gittiği Medine’de evinin yerine belirlemede dikkate alınan hayvan. Açlık ve susuzluğa günlerce dayanan ve insanlar için günler boyu, sırtında yüzlerce kilo ağırlıkla yol alabilen deve. Gözleri iki kat kirpikli gözleri şiddetli kum fırtınalarına karşı tam bir korumaya alan kum fırtınasının vaz geçilmez hayvanı. Çölde yetmiş dereceye dayanıklı bir deri ve tüy yapısına sahip, Ayak tabanlarındaki özel kalın deri ise kızgın çöl kumlarına karşı alınmış bir tedbirdir. Gibi.  Çöle yakışan ve çöl için yaratılmış deve, Kafes içinde cezalı bir varlık gibi tutulması insanın ayıbıdır. Ne hazindir ki deve  büyük bir suç işlemiş ve ağır bir cezaya çaptırılmış bir mahkûm gibi infazını bekler sanki

İnsanın, bir yaratılış mucizesi olan deveyi düşünerek, Yüce Allah’ın şanını gerektiği gibi tanıyıp takdir etmesi gerekirken kafese mahkûm etmesi ne acı, acı ki ne acı. Acıyı kafeste duran deveye sormak lazım. Dilini anlayabilsek, biz çok şey söyleyeceği kesindir. Aslında ne söyleyeceğini biliyoruz. Ama…

O güzel desenli tüyleriyle küçük bir kafeste bulunan hüthüt kuşunu görüyorum. Kanatları ve kuyruğu siyah ve beyaz, diğer bölümleri pembe ve kahverengi tüylerinin çoğu birbirine karışmış ve solmuş bir durumda. Kafasını kanatlarının altına almış, insanları görmek istemiyor gibi Hüthüt kuşu eşine ve anne babasına insanlardan daha saygılı bir kuştur. Eşi öldüğü zaman bir daha evlenmez. Anne ve babası yaşlanınca onların bakımını yapar. Yeme ihtiyacını karşılar. Annesi öldüğünde ona bir mezar buluncaya kadar başının üstünde tutar. Bu kuşun yeri kafes olmamalı. Kendi doğal ortamında özgürce yaşamalı.  Her canlının hakkıdır bu. Hüthütün, Hz. Süleyman’ın habercisi olması, çok güzel desen ve renkleri sahip olması Kuran’da başından geçen olayın yer alması insanlar için bir anlam ifade etmemiş olmalı ki bu kuş şu anda kafeste ve hayatının acısını çekmekte. Hz Süleyman gibi kuşların dilini bilen olsaydı. Belki de derdini anlatır rahatlardı. İnsanlar onun dilini bilmeseler de kafeste olmasının acısını tahmin edebilirler.

Dağların efsane hayvanı kurt. Kafeste olur mu? Kafesin bir ucundan diğer ucuna hiç durmadan gidip gelmekte. Durmayı ve teslim olmayı hele kafese konulmasını kabullenmediği her halinde belli. Kim kabullenir ki. Kurt tarihe adını yazdıran, bayraklara sembol olan ve özgürlüğü savunanlara ilham kaynağı olan bir hayvandır.  Özgürlüğün simgesi, hürriyet aşığı kurt ve kafesi bir arada görmek oldukça üzücü. Savaş ve taktik ustası, insanların bu konuda örnek aldığı hayvan. Efsanelerin yol göstericisi ve kılavuzu. Özgürlük ona nede yakışır.

Ama o şimdi mahkûm.

Gücün ve kesin zeka sahibi kurt, beli ki insanların sahip olduğu gücü ve zekayı yenememiş ve kafese mahkum olmuştur.  Esaret ve boyun eğmeyi asla kabul etmeyen bu hayvanın insanlar tarafından hürriyetinden mahrum bırakılması hürriyetini seven inanlara asla yakışmaz. Ölümü, esarete tercih eden kurtta özgürlük yakışır. İnsanlar bunu bilmeli önemsemeli. Haklı olanın hakkını vermeli.

Küçük bir ağacın dalına aslı bir kafes. İçinde renkli bir kuş. İyice yaklaşınca keklik olduğunu anladım. Kırmızı gagası, siyah şeritli kanatları boynu halkalar şeklinde çizgiler dağların güzellik ve ses kraliçesi kınalı keklik. Kafeste sarkmış kanatları, kirlenmiş renkli vücudu güzelliğinden eser kalmamış. Bu güzel kuşun zincire vurulması. Özgürlüğünü kısıtlayan demir parmaklıklardan oluşan kafeste olması. Oldu mu? Yani

Kanatlarını uzun süre çırpmadan uçmayı, yerden hızlı koşmayı, yavrularıyla temiz bir suda yıkanmayı çok özlediği beli. Bu güzel kuşun kendi hayatını yaşaması hakkıdır. Bu engel olmak Allah’ın doğaya koyduğu düzeni bozmaya çalışmaktır.

Göklerin hâkim gücü kartal. Artık gökte değil. Küçük bir kafeste. Boynu bükük bir mahkûm. Geçmişte yaşadığı güzellikleri düşünerek hayata kalmaya çalışır gibi.

Bülbülü kafeste görmek, bana o meşhur sözü hatırlattı. “ Bülbülü altın kafese koymuşlar. Ah vatanım demiş” Bu atasözünü insanlar söylemiş, ancak kafesi icat eden ve bülbülü kafese koyanlarda insanlardır. Dolayısıyla bir insana veya hayvana ne kadar güzel bir yer verililerse verilsin kendi doğduğu ve büyüdüğü doğal ortamı arar. Bülbül ve kafesin bir arada olması çok üzücü,  Bu bülbülü gülsüz bırakmaktır. Gülsüz kalan bülbülün susması demektir. . Bülbülün susması gülün solması rengini kaybetmesidir Çünkü gül bülbülün sesiyle uyanır ve rengini bülbülün aşkından alır. Özgürlük ve aşk şarkılarını okuyan bülbülün kafese konulması onun susturulmasıdır. Özgürlük ve aşk şarkıları susturulmamalı.

Hız şampiyonu ceylan. Hızlı koşmak zorunda, çünkü Allah’ın ona verdiği bu özelliği sayesinde hayatta kalabilir. Arslan’a yem olmamak için koşmak zorunda. Güzelliği ile örnek varlık. Biz insanlar güzel, iri ve siyah gözlerini sevgilinin gözlerine benzetmez miyiz? Ama hiç düşünmeden bu güzelliği kafese mahkûm ederiz. Ürkek, hızlı çevik ve  zarif olan ceylanın kafeste ki görünümü bu özelliklerinden eser kalmadığını gösterir gibi. Güzelliğin yerinin kafes olmadığını hepimiz biliriz. Güzellere güzelliğinin hakkını vermek  gerek.. Ceylan güzelliğini ancak kendi ana vatanı olan doğada koruyabilir.

Kafeste bir aslan. Cümlesi bile hoş değil. İnsanlar başarılı kişiler aslan gibisin derler. O hale arslan neden kafeste. Ormanların kralı.  Hani güçlü pençeleri ile hiçbir şey onun karşısında duramazdı. Beli ki insanlar aklı ile gücün üstesinden gelmiş.  insanlar her tarafa arslan heykellerini dikerken, canlı aslanları kafese koymaktan çekinmemektedirler. . İlginçtir. Dünya üzerinde canlı arsandan daha fazla arslan heykeli bulunmaktadır.                                                Hey gidi aslan cesaret ve gücün sembolü, gücünden eser yok. Kükremesi ile ormanı hizaya sokan aslan, sesiz ve sedasız oturan bir kedi gibi. Bu durum bir krala yakışmaz. Kralı bu halde görmek oldukça üzücü. Biliyorum sen gerçek bir kralsın. İnsanlar sana saldırmadıkça sen onlara asla saldırmazsın. Ama insan….

 “Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar.” deriz ya. O şimdi gönülde değil. Kafeste ve üzgün.

Hangisinden bahsedeyim ki, kafeste o güzel desenli kanatlarının döküldüğü tavus kuşundan mı? Pamuk gibi deriye sahip tavşandan mı? Ufacık boyu ile sincaptan mı? Bunların hiç birinin yeri kafes değil. Kendi doğal dünyalarıdır.  İnsanların kafes yapma yerine doğal dünyaya verdikleri zararı onarmalıdırlar. Çünkü dünya sadece insana ait değildir. Dünya insansız varlığını devam ettirir. Kısa sürede insanların kendisine verdiği zararı onarır. Ancak insan dünyasız olmaz.

İnsanların hayvanlara karşı bu kadar korkunç olmalarını izah etmek oldukça zor. İnsanlar hayat tersinden okursa. Bir gün dünyaya hâkim varlıklar hayvanlar olsa, İnsanların onlara davrandığı gibi onlarda insanlara öyle davrandığını düşünüp empati kursa olmaz mı?

İnsanı değil de hayvanları akıllı olarak yaratılsaydı, acaba daha iyi bir dünya olur muydu? Acaba onlar da insanın türünü yok eder miydi?

İnsan doğup büyüdüğü ortamdan, yurdundan uzakta ne kadar iyi bir yaşama ortamında bulunursa bulunsun, yine de yurdunu arar; onun özlemini çeker. Bu durumum hayvanlar içinde değişmediğini neden insanlar kabul etmek istemez. Bilemiyorum. Hayvanlar neden kafeste?  Suçları ne? Neden ana vatanı olan doğal ortamlarından koparılmışlar.  Hayvanların olmadığı bir dünyada insanların yaşama şansının olmadığını insan bilmeli ona göre davranmalıdır.

Allah insana aklı, dünyayı yaşanmayacak bir yer yapmaları için vermemiştir. Aklını kullanarak dünyaya konulan dengenin korunmasını istemiştir.   Oysa insan bugün gücüne güç katarak yaşadığı dünyayı kendi zevk ve hükmetme duygusunu tatmin etmek için mahvetmektedir. Kimse bu gidişatın sonunun ne olacağını tahmin edemez.

Her gecenin bir sabahı vardır.

Sabah ola hayrola

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 2 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları