DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Tanıdık Ama Yabancı Sokaklar / Öznur Çelik

Nevruz, küçük kasabanın ana caddesinde arabasını yavaşça sürerken etrafı inceliyordu. Yol kenarına dizilmiş eski taş binalar, tahta panjurlu pencereler, rüzgârla sallanan sokak lambaları… Kasaba, yılların ağırlığını taşıyan sessizliğiyle ona garip bir huzur veriyordu. Ancak içinde bir his, buranın aslında pek de yabancı olmadığını fısıldıyordu. O, buraya ilk kez gelmiyor muydu?

Nevruz, çalışacağı mühendislik projesi için kasabanın dışında bulunan eski bir fabrikanın restorasyonuna katılacaktı. Okulu yeni bitirmişti. Büyük bir şehirde doğup büyümüş, böylesine küçük ve unutulmuş bir yerde daha önce hiç bulunmamış olmalıydı. Ama neden bazı köşeler ona tuhaf bir şekilde tanıdık geliyordu?

Arabayı park edip kasabanın merkezindeki küçük bir kafeye girdi. Ahşap masalar, loş ışıklar ve eski bir sobanın başında oturan yaşlı adamlar… Kasabanın yerlileri ona merakla bakıyordu. Tam kahvesini sipariş edecekken boğuk bir ses duydu:

“Seni burada tekrar görmek tuhaf… Nevruz.”

Duyduğu isimle irkildi. Konuşan, sobanın yanında oturan yaşlı bir adamdı. Üzerinde eski püskü bir ceket vardı. Gözleri derindi ve sanki onun ruhuna bakıyordu. Nevruz şaşkınlıkla ona döndü.

“Affedersiniz… Beni tanıyor musunuz?”

Yaşlı adam hafifçe gülümsedi, ancak içinde hüzün vardı.

“Tanımak mı? Evlat, bu kasaba seni unutmadı… Ama sen kasabayı unutmuşsun.”

Nevruz’un kalbi hızla atmaya başladı. Ne demek istiyordu bu adam? O, buraya hiç gelmemişti… değil mi? Nevruz’un elindeki kahve fincanı hafifçe titredi. Yaşlı adamın sözleri aklını allak bullak etmişti.

“Bu kasaba seni unutmadı… Ama sen kasabayı unutmuşsun.”

Nevruz derin bir nefes aldı, yaşlı adamın gözlerinin içine baktı.

“Sanırım beni biriyle karıştırıyorsunuz. Ben buraya ilk kez geliyorum.”

Adam başını yana eğdi, hüzünlü bir şekilde gülümsedi.

“Öyle mi diyorsun?” Sandalyesinde arkaya yaslandı. “Peki, o zaman şu eski fabrikanın yanında büyüdüğünü de hatırlamıyorsun, değil mi?”

Nevruz’un içini tuhaf bir ürperti kapladı. Çalışacağı yerden mi bahsediyordu? O fabrika terk edilmişti ve yıllardır kullanılmıyordu.

“Ben büyük bir şehirde büyüdüm,” dedi Nevruz kararlılıkla. Ama içinde, kendi sesini bile inandıramadığı bir boşluk hissetti.

Yaşlı adam derin bir iç çekti, sonra cebinden eski bir fotoğraf çıkardı ve masanın üzerine koydu. Nevruz’un kanı dondu. Fotoğrafta, eski fabrikanın önünde duran küçük bir kız vardı. Sarı, dalgalı saçları omuzlarına dökülüyordu. Gözleri… Nevruz bir an nefes alamadı. Bu gözler onun gözleriydi.

Eli titreyerek fotoğrafı aldı.

“Bu… Bu kim?” diye fısıldadı.

Yaşlı adam ona dikkatle baktı.

“O sensin, Nevruz.”

Nevruz’un zihni sarsıldı. Nefesi kesildi, bir anlığına dünya etrafında dönmeye başladı. Bu kasabaya hiç gelmediğini sanıyordu. Ama ya hatırlamadığı bir geçmişi varsa?

Nevruz’un kalbi hızla çarpıyordu. Fotoğrafa bakarken parmakları istemsizce titredi. Küçük kız… O olabilir miydi?

Hayır, bu mümkün değildi.

O, bu kasabaya ilk kez geliyordu. Öyle değil mi?

Gözleri fotoğrafın sararmış kenarlarına kaydı. Bir şey hissetmiş gibi arkasını çevirdi. El yazısıyla yazılmış eski bir not vardı:

“Nevruz, eve dön. 2005’te bıraktığın seni bekliyor.”

Nevruz’un nefesi kesildi.

2005… O yıl sadece 5 yaşındaydı.

Fotoğrafı biraz daha inceledi. Sol alt köşesinde silik harflerle bir şeyler yazıyordu:

“Küçük yıldızım, seni her zaman bekleyeceğim.”

Küçük yıldızım mı?

Nevruz’un zihni bulanıklaştı. Sanki bir sisin içindeydi. O an zihninde bir şey canlandı:

Bir kadın sesi… Yumuşak, nazik. Bir ninni mırıldanıyor:
— Nevruz karanlık bir odada. Gözlerini açıyor ama hiçbir şey net değil.
— Bir çift el, onu kucaklıyor. “Küçük yıldızım… Seni her zaman bekleyeceğim.”
— Sonra çığlıklar. Kapıların çarpması. Bir fısıltı: “Onu unutması gerek…”

Nevruz derin bir soluk alarak kendine geldi. Ellerini masaya dayadı, başı dönüyordu. Yaşlı adam ona dikkatle bakıyordu.

“Bir şey hatırladın, değil mi?” diye sordu usulca.

Nevruz fotoğrafı sıktı.

Ne yapmalıydı?

Nevruz fotoğrafı elinde tutarak yaşlı adama döndü.

“Bunu kasabadaki başka biri biliyor olabilir mi?” diye sordu, sesi hâlâ titriyordu.

Yaşlı adam başını hafifçe salladı.

“Belki de… Ama herkes konuşmak istemez. Burası unutmayı tercih eden bir kasaba.”

Bu sözler, Nevruz’un içine garip bir ürperti düşürdü.

“Bunu kim bilebilir?”

Adam derin bir nefes aldı.

“Eski kütüphaneci Cemile Hanım’ı bul. O, geçmişi unutmaz.”

Nevruz hemen kafeden çıktı. İçindeki huzursuzluk giderek büyüyordu. Fotoğraftaki “küçük yıldızım” ifadesi zihnine kazınmıştı.

Bu kelimeler ona nasıl bu kadar tanıdık geliyord

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 19 eseri bulunmaktadır.