Bir Minibüs Dünya / Hilal Kantarcı
Toplu taşıma araçları; dar kapsamda küçük bir şehrin, geniş kapsamda ise bir dünya insanın yollarının habersizce kesiştiği yerlerdir.. Buralarda, normal şartlarda asla yüz yüze gelemeyeceğiniz insanların hayatlarından kısa kesitlere şahit olursunuz. Her ne kadar bakmıyor, görmüyor ve ilgilenmiyor olsanız da sizi ansızın kendi hayatlarına şahit kılar, kısa bir öyküyü gözünüzün önünde yaşar ve çekip giderler hayatınızdan. Bu şahit kılınışın ardından, size sadece onların kişisel öykülerini nasıl devam ettireceklerini düşünmek, merak etmek ve onlar hakkında endişe duymak kalır.
İki kısa mesafe minibüs yolculuğunda, evet sadece iki yolculukta hayatlarının bir bölümüne davetsizce tanık olduğum dört ayrı dünyaydı onlar…
Pejmürde giyimli yaşlı kadın, en fazla yirmi yaşlarındaki genç kızıyla birlikte biner minibüse. Kadın parayı şoföre uzatırken, kızı da annesine oldukça yüksek bir sesle komut vermektedir: “Otur diyorum sana, otur diyorum. Bak otur!” Herkes tedirgin gözlerle onları süzmekte ama kimse ağzını açıp bir şey diyememektedir. Ve bu tedirginlik ile dakikalar bereketlenmektedir. Genç kızın davranışlarının normal olmadığı her halinden bellidir. Arada tutarsız kahkalar atarak annesine: “Seni parçalayacağım. Göreceksin bak, parça parça edeceğim seni” diye sesini savurmaktadır. Anne mahcup, anne tedirgin, anne saklanacak delik aramaktadır. Başka şeyler anlatarak kızının dikkatini dağıtmakta ve belli ki daha fazla hakaret işitmeden yolculuğu sonlandırmaya çalışmaktır. “Falanca teyzen var ya, merdivenden düşmüş o” demekte ve konuşmasına devam etmektedir; “Ben de düşsem ya o merdivenlerden! Ama öyle bir düşsem ki, bir daha hiç doğrulmasam! Ve böylece senden kurtulsam.” Faydasız, tüm bu yakarışlara rağmen kızı ona acımayacak ve “Seni parçalayacağım. Parça parça edeceğim seni.” diyerek, annesine bağırmaya devam edecektir…
Yine aynı minibüse, bembeyaz saçlarıyla yaşlı bir kadın binmektedir. Parayı yanındaki gencin avucuna koyarak, “Bir kişi parası uzatır mısın a evlâdım, Yalova’da ineceğim” demektedir. “Teyze, burası zaten Yalova, sen nerede ineceksin?” diye sorunca genç, cevap veremeyen yaşlı teyze belli ki zihninde bir kopuş yaşamaktadır. Hiçbir şey söylemeden verdiği parayı gençten alıp, bu sefer şoföre kendisi uzatmaktadır. Zihni bulanık olan teyze acaba evine varmak için doğru yerde inmeyi başarabilecek midir?
Bir diğer vakit, orta yaşlı bir hanım binmektedir minibüse. Olanca kalabalığa rağmen, hiç istifini bozmadan görüntülü telefon konuşmasına devam etmektedir. Sesinden Suriyeli olduğunu anlaşılan hanım, telefondaki genç kızla vedalaşatıktan sonra sessizce telefonu kapatmakta ve ardından gözyaşlarına boğulmaktadır. Nafile, başını eğip yüzünü saklamakta oluşu, hıçkırıklarının duyulmasına engel olmamaktadır…
Sonra yaşlı bir amca; havanın olanca soğuğuna ve şiddetli yağmura rağmen ayağına geçirdiği yazlık ayakkabısı ve içine giydiği çorabı ile inmektedir minibüsten. Kuşkusuz, çoraplarının ıslanması ve ayaklarının bu ıslaklık ile üşümesi fazla vaktini almayacaktır. İnsana bu soğukta o ayakkabıları giydiren şeyin, yokluktan başkası olmadığı ise âşikardır…
İki kısa mesafe minibüs yolculuğundan bende kalan; sadrımda bu insanlara şahit olmanın verdiği yük ve kalp ağrısıdır. Esas acı olanın ise; tüm bu insanların bir öykü kahramanı ya da bir kurgunun ürünü değil, hepsinin aynı şehirde yaşadığımız, aynı havayı soluduğumuz ve buna rağmen hikâyelerini bilmeden yanlarından geçip gittiğimiz insanlar olmasıdır…
İçerisinde her ne yaşanırsa yaşansın, şehir; gecesinde ve gündüzünde barındırdığı insanlarla birlikte akmaya ve bu insanlar da, sonunu kendilerinin bile bilmediği hayat öykülerini yazmaya devam edecekler. Bize ise; onların hüzünlü hikâyelerinde kendi mutluluklarımızı eritmek, belki; şahit olduğumuz insanların mutlu bir sona kavuşması için duâ etmek ve hafif bir kalp sancısı eşliğinde, onların öykülerinden sadece gördüğümüz kadarını anlamlandırmaya çalışmak kalacak…
Ah o minibüsler ah..Allah ferahlık versin cümlesine..
hayatın inceliklerinin farkına ruhu ince insanlar varırmış
örneğin : bir kuş ölür,insanlar ölü bir kuş görürken
ruhu ince insanlar ilk kanat çırpınışlarını ,
ilk çıvıltılarını
ve son kanat çırpınışlarını ile son çığlıklarını varıncaya dek
bir çok şey görürlermiş…
-kalbinizi kutluyorum efendim-
bundan böyle otobüslerde farklı bir seyahat edeceğim inancındayım.
Şahit olup, kayda geçmeyenler dramlardır; minibüs hikayeleri.
Muhteşem anlatımı ile yazar büyüteç tutmuş. 👏👍