DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Kalbi Kırık Olanlarız / Gürhan Gürses

Siz hiç sevdiği kadına yalvar yakar olan bir adama şahit oldunuz mu?

Dağ gibi bir adama…

Hani şöyle bir vursa un ufak edecek bir adama.

Heybetinden gölgesi bile korkan…

Gelip görün ki o dağ gibi adam nazenin bir kadının huzurunda çukurdan beter oluyor. Yüksekliğini yitiriyor, azametini kaybediyor, küçülüyor ve yok oluyor. İşte biz de buna aşk diyoruz.

Nicesi kaybetti kendisini aşk diyarında. Kiminin adı Mecnun’a çıktı kiminin Ferhat’a kiminin de kara sevdalıya. Şimdi sizi adı bahtı karalıya çıkmış olan bir adamın aşktaki son halini anlatacağım.

Adam yalvarıyordu ömrünün  afeti devranına:

– Hiç mi sevmedin? diye.

Kadın inadına susuyordu. Bu suskunluk alemşümul bir suskunluktu. Yoktu misali. Kulakları sağır edercesineydi.  Aklı başından alırcasına, kalbi yerinden sökercesine ve tahammül eşiğini aşarcasınaydı.

Zavallı adam! Kalbinin tahakkümü altında münaacatını yapıyordu mütemadiyen. Bu nasıl bir ricaydı? Nasıl bir arzuydu? Nasıl bir sevmekti? Yoktu eşi emsali yeryüzünde. Kadının ağzının içine bakıyordu adam ve  onun bir kelimesi için canını verecek gibiydi. Bir bakışı için yapamayacağı şey yoktu. Ama kadında da ona karşı hiçbir şey yoktu. Sevmenin zerresi bile. Yoksa niye suskun dursun ki!

Siz zulmü bir tek top tüfekle yapılır sanmayın.  Kalbi zulümler, hakiki zulümlerdir. Psikolojik zulümler Çin işkencesinden beterdir. Hani mahkûmu sabitlerler ya sırtüstü zemine. Başını omzunu, elini kolunu, bacağını ayağını iplerle sımsıkı bağlayıp sağa sola öne arda dönmeyecek şekilde sabitlerler. Sonra alnının tam da ortasına isabet edecek şekilde su damlatmaya başlarlar. İlk başta sizlere hiçbir anlamı gelmeyecek olan bu damlatma işleminin belli bir süreden sonra buna maruz kalan adamın beynini tokatlayan hatta balyoz etkisi  uyandıran bir işkenceye dönüştüğünü ifade edelim. Tabi ki ahirde de adamın kafasının içi enkaz haline döner ve şiddetli bir depremin altında kalmış gibi heba olur gider. İşte sevgilinin bu adama yaptığı da bundan başka bir şey değildi. Adamın kalbinin tam da ortasına nişan almış bir avcı gibi susuyordu kadın. Adamın kalbi durmak, beyni patlamak üzereydi.

Adam tekrar sorma gereği hissetti:

– Azıcık da mı sevmedin? Adamın bu sorusu  yüreğimi dağladı.  Ey kadın! Vicdanın yok mu senin? Hiç mi merhametin kalmamış? Sevmeyebilirisin ama onu bu hale getirmemeliydin. Ve bu susmak da neyin nesi? Of ya!

Kadın yine susuyordu. Deve inadı derler ya aynen. Ben hiç bu kadar susanını görmemiştim. Bu kadar inadını… Adam, bir yağ gibi eriyordu her soruşunda. Gözleri iyice irileşmiş, sözleri iyice güçsüzleşmişti. Umutsuzluk gelip konmuştu yüreğine. Çaresizlik ona başka bir şey yapma imkanı vermiyordu. Yapacak hiçbir şeyi yoktu. Nasıl hareket edeceğini de bile bilmiyordu. Düşünü karşınızda susan bir var. Sözleriniz hep askıda kalıyor. Buna ne kadar sabredebilirsiniz? Sizi muhatap kabul etmiyor, susuşuyla aşağılıyor ve yok sayıyor.

Adam:

– Birazcık da mı? dedi sonra. Kadın dünyaydı adam da onun etrafında dönen aydı. Kadın mumdu adam ise onun aşkıyla etrafında pır pır dönen pervaneydi. Kadın kutsal bir mekandı ve adam da o kutsala olan aşkıyla onu tavaf eden h‘acı’ydı.

Kadın inadın şahikasıydı.

Yola düşen büyük bir kaya parçasıydı. Kapatıyordu suskunluğuyla kendisine çıkan yolları. Kalbi tıkayan yağ parçasıydı. Kalbe giden bütün damarları kapatıyordu. Çaresi yoktu adamın. Gözleri yaşarmaya başlamıştı. Kaybedeceğini düşünüyordu kadını. Elleri titremeye başlamıştı. Ayaz vuruyordu yüreğine. Zemherideydi.  Sendelemeye başladı. Tutunacak dal aradı.  O dal karşısındaydı ama tutunamıyordu. Kırılan dal değildi adamın yüreğiydi. Siz kalbin kırılmadığını mı düşünüyorsunuz? Oysa insanda en çok kırılan kalptir. Bunu ortopedistler bilmez. Alçıda tutmaz, kaynamaz da kırılan kalpler. O kırıklık içinde kendi kendisini onarmaya çalışır kalp. İlacı ise sevgilinin bir tatlı sözüdür bazen, bir şehla nazarıdır bazen de. Merhemi ise sevgilinin dokunuşudur kırılan yere. Şifacısını kaybeden o kadar çok insan tanıdım ki bu dünyada! Kalbinin kırılmadık yeri kalmamış nicesini… Paramparça olmuş, un ufak olmuş yürekleri… Siz o kırıklıkları göremezsiniz. Sadece onu taşıyan bilir. Kuaföre gidersiniz saçınızdaki kırıklıkları alır bir makasla, eskisinden daha gür ve canlı bir saçla çıkarsınız oradan. Ya kalpteki kırıklıklar? Onları alacak makas var mı? Onları yüreğinizden sökecek bir cımbız var mı?

Adam gücünü toplamaya çalıştı ve son bir nefesle:

– Minnacık da mı? dedi.

Kadın oralı bile olmadı.

Adam ise yığılıverdi kadının ayağının önüne.

Kadın muzaffer bir komutan gibiydi.

Fethettiği kale ayaklarının altındaydı ve zulmün bayrağını diken bir düşman askeri gibiydi benim gözümde.

 

 

 

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Kalbi Kırık Olanlarız / Gürhan Gürses

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 25 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları