DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Seni Seviyorum Memleketim / Dr. Hatice Kösecik

Bireysel ve toplumsal olarak da alışılmadık bir dönemden geçiyoruz. Corona günleri. Böylesi bir deneyimi çoğumuz daha önce tecrübe etmedik. Ve bu dönemde insanların kaygılı olması da  korkması da doğal. Anormal olan belki de  böyle bir süreci yaşayıp hiç endişe duymamak  olabilir. Olayın ciddiyetini anlayamayanlarımızın ilk başta yaptığı gibi. Zira onlar, hiç önlem almayarak kendilerini de toplumu da riske atmaktadırlar. Ya da bu kişiler muhtemelen geliştirdikleri bir çeşit inkâr mekanizması ile yaşanan durumun ağırlığıyla yüzleşmek istemeyebilir. Gerçekleri görmez, kafasını kuma sokar. Bilirsiniz işte o koca kuş misali…

Sokaklarda “eve gir” diye bağıran insanlar, evinin penceresinden “yaşlılar eve girin” diye haykıran adamlar, oturduğu bankta el sallayıp gülen dedeler…

Onlar yurdumun insanı…

Hiçbirine de kızamıyorum. Çünkü hepimiz önce anlayamadık, düzenimizin bozulacağına, minik bir virüsün gelip de dünyamızı korkutarak bizi evlere sokacağına ihtimal dahi veremedik.

Şu sıralar, dalga bile geçilir oldu artık. Pandemi ve dalga geçmek! Acaba alışıldı mı virüse, sosyal mesafeye, evde kalmaya? Ölümlere rağmen alışıldı mı? Normalleşti mi bu olay da. Alıp bir elimize çayımızı bir diğerinde de çekirdek,  vaka sayısını mı izliyoruz dev ekrandan? Öyle ya, bu konudaki espriler aldı başını gitti.

Bir yandan da hayatını yitirenler, hayat işte… Ama yeni yeni daha çok öne çıkan bir korku var.  Sokakta ve her yerde. Koronadan daha çok insanı saran, hasta eden korku… Toplumda hızla yayılan his! Panik dalgası, katlanarak gelen dalga…

Acaba ben de virüsü kaptım mı, geçtiğim yoldan öksüren biri geçtiyse bana da bulaşır mı?

Elimi yüzüme sürdüm mü, marketten virüsü eve getirdim mi?

Sorular, sorular, sorular…

Ya cevaplar, var mı bir cevabı? Var mı bu korona virüse bir stres savar? Ama bildiğimiz bir şey var ki; panik boyutuna varan aşırı korku atakları yaşamak, güvenlik kaygılarını abartılı yaşayıp gereğinden fazla önlemler almak psikolojimiz açısından sağlıklı değildir.

Endişeli  kişilerin sıklıkla yaptıkları hatalardan birisi;  mümkün olan ile muhtemel olanı birbirinden ayırt edememektir. Şöyleki; bu salgında bir takım olumsuz sonuçların yaşanma olasılığı bir vaka olarak mümkündür. Ama ne kadar muhtemeldir acaba diye düşündüğümüzde;  virüsün bulaştığı kişilerin önemli bir kısmının bu durumu hafif atlattıklarını biliyoruz. Kişinin bu gerçekliği göz ardı edip en kötü olasılıklar gerçekleşecekmiş gibi varsayması, sağlıklı değildir. Koruyucu da değildir. Ciddi olarak da psikolojik açıdan zarar vericidir.

Sürekli olarak kötüyü düşünüp, televizyon başında virüsle ilgili haberleri seyretmek de kaygıyı arttırabilir. Endişe negatif duadır çünkü. Ve sürekli olarak kişinin kendine kötüyü telkin etmesi, beyninin onu kabul etmesi anlamına gelir. Ve bağışıklık sistemini çökertir ki bu bizim şu anda olmasını istediğimiz en son iştir. Zira bu salgınla baş edebilmenin yegâne yolu, bağışıklık sistemini güçlü tutmaktan geçiyor.

Endişeli olmak yerine, kendimize sürekli dışarıdayken evde yapmayı özlediğimiz işler için zaman verilmiş gibi kabul ederek, önce sakin kalmayı öğrenmeliyiz. Unutmayalım ki bu zamanlar da geçecek, virüs de geldiği gibi çıkıp gidecek hayatımızdan. En az zararla olabilmesi için gerekli tedbirler haftalardır söylenip duruyor zaten. Görevi olanlar dışında, ülkenin dörtte üçü evinde sükunetini koruyup beklerse eğer, bu virüse karşı girişilen Kurtuluş Savaşını evde otururken kazanmaya yardımcı olunur. Bu bir vatandaşlık görevidir, ‘Seni seviyorum memleketim.’ diyebilmenin bir başka çeşididir bu. Aslında savaş dünyanın savaşıdır, küresel bir savaştır. Ve görünen o dur ki “İnsanlığın imtihanı” çok çetindir…

 

KORONAYLA MÜCADELEDE SAĞLIKLI VE DOĞRU NEFES ALMA

Bu bağlamda, tehlikede hissettiğimiz şu günlerde kaygıyla birlikte nefes alışverişimiz de hızlanır. Eğer bu durum uzun sürerse uyuşma, karıncalanma, sersemlik hissi ya da baş dönmesi gibi belirtiler meydana gelebilir. Oysa, rahatlayabilmek için nefes alışverişini yavaşlatmak, özellikle de nefes verişinizi uzatmak  gereklidir. Hızlı ve yüzeysel göğüs solunumu yerine, yavaş ve derin karın solunumunu (diyafram solunumu) uygulamanın rahatlatıcı etkisi olacaktır.

Nasıl mı? Basit olarak şöyle tarif edelim:

Bir elin içi göğse, diğerini de midenin üzerine koyup, nefes alışverişinizde hangi elinizin daha çok hareket ettiğine baktığınızda, kaygılanmaya eğilimli kişilerin daha çok göğüs bölgesi üzerindeki ellerinin inip kalktığı görülecektir. Oysa ideal olan; karın üzerindeki elin inip kalktığı,  karın (diyafram) solunumunu kullanmaktır.

Yavaşça alınan soluk beşe kadar sayıp tutulmalı ve daha sonra yavaşça, yediye kadar sayıp verilmelidir. Sabah ve akşam en az beş, en çok on kere yapılması gevşeme açısından etkili olacaktır.

Yalnız bu işlemi yaparken de itinalı ve yavaş olmalıdır. Ve dinlenerek yapılmalıdır. Atlı arkamızdan koşmuyor, unutmayın; amaç tüm vücuda doğru düzgün nefes alarak oksijeni iletebilmektir.

 

VÜCUDUN DİRENCİNİ ARTTIRMAK İÇİN DİKKAT EDİLECEKLER

 

Sakin olabilmek, söz dinleyerek evde kalıp, savaşa destek olmak, direncini güçlendirmek, panik havası oluşturmamak önemli.

Mevsim meyvelerinden yemek, günde en azından bir tane yeşil soğan yemek (iyi bir C vitamini kaynağıdır), yeşil çay içmek, ev yapımı turşu, kefir, ayran içmek de yapılabilecekler arasında.

Güzel kokulu yağlar, özellikle nane yağı, portakal yağı koklamak. Evin içinde kekik kaynatıp buharını yapmak veya cezvede kaynayan suya birkaç damla limon yağı, bergamot yağı gibi yağlar damlatmak da evin havasının değişmesi için önemli. Ayrıca iki saatte bir akım yapacak şekilde pencereleri açıp evi doğal olarak havalandırmak. Yalnız havalandırma işleminde dikkat edin de cereyanda kalmayın. Bir taraftan kaçarken başka bir enfeksiyona, bel boyun tutulmasına maruz kalmayın. Aman dikkat.

Ve tabi ki endişe haline de son vermek.

Unutmayın, alabilecek tedbirleri aldıktan sonra normal hayata devam edebilmek ruh halimize iyi gelecektir.

Evde kal, savaşı kazanmaya sen de böyle destek ol  yurdumun insanı.

Evde kal, güvende otur, sevdiklerini koru, kendine ve insanına ne denli önem verip söz dinlediğini göster Türkiyem.

Yüreğiniz yorgunluk görmesin, sağlıcakla kalın…

 

 

 

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 28 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları