Sen de Sev Ama Sevilme Benim Kadar / Gürhan Gürses
Karşımda put gibi duruyordu. Yaşama dair hiçbir emare yoktu.
Nefes bile aldığından şüpheliydim. Taş kesilmişti. Gözlerini sabit bir noktaya
dikmişti, gözlerime bakamıyordu. Parmaklarını dahi kıpırdatamıyordu. Suçlu gibi
duruyordu. Yelkenlerini indirmiş, havlu atmıştı.
Çok sevdiğimi biliyordu. Onun
tırnağına dahi zarar gelmesini istemediğimi, ağlamasına razı olmadığımı, acı
çekmesine müsaade etmediğimi, saçının bir telinin dahi kırılmasına, yüreğinin
incinmesine asla ve asla razı olmayacağımı da biliyordu. Belki de onun canını
acıtan buydu. Bana karşı mahcubiyeti çoktu ama her şeyi düzeltmesi için de
vakit artık çok geçti.
Benim ona olan bağlılığımı, onsuz ne
hale düşmüşlüğümü bizatihi görmüştü. Beni yaşamıştı ama ben onu yaşayamamıştım.
Onun arkasındaki duvardım, sırtını dayadığı, güvende hissettiği… Ağlayınca
mendil olduğumu, hastalanınca ilaç olduğumu biliyordu. Yalnız kaldığında
yanında bir tek benim olduğumu, dara düştüğünde elini uzatacağı el olduğumu…
Belki de aşırı sevilmekten kaybetti. Bitmez diye düşünmüş olabilirdi. Kalp
kafesinde sevdalı bir keklik zannetmişti belki de beni. “Ne olursa olsun
gitmez!” diye akletmiş de olabilirdi. Umursamazlığı bu yüzdendi, sevmezliği,
özlemezliği…
Başkası ne kadar kapatabilir
boşluğunu? Ne kadar onun gibi olabilir? Nasıl sever fedakârca? Nasıl özler
masumca? O böyle durunca yanımda dut
yemiş bülbül misali ben de sol yanımı yumruklayıp haykırdım bütün gücümle:
“Şurama batan ağrı neyin nesidir, şurama saplanan sancı?”
Gözyaşlarım süzülüyordu yanaklarımdan
aşağı. Saçım sakalım hüzün içindeydi. Kalbim
delicesine çarpıyordu. Aklım almıyordu
onca şeyi. Bir insan bu kadar sevilirken
nasıl da kör olurdu? Nasıl da taşlaşırdı?
Nasıl da başkalaşırdı böyle?
Beni anlamasını beklemiyordum, sevmesini de, özlemesini de. Derdime şifa olmasını, teselli yahut teskin etmesini… Ağrı da benim, acı da, sancı da… İlacı da benim, şifası da…
Zehri içinde olan panzehirim.
Kaburgalarımı kırarcasına yumrukluyordum göğsümü: “Seni yaşattığım yer değil mi burası?” diye. Suçluymuş gibi yapıyordu, seviyor gibi, özlüyor. Gibilerini söküp attığım ve direkt sevdiğim, harbiden özlediğim kadına acıyarak baktım ilk kez. “Kadın, zorla sevmek olmaz.” dedim “Ben seni içimden geldiği gibi dosdoğru ve dümdüz sevdim. Sen ise beni seviyor gibi yaptın.”
Gözlerinde yalvarma vardı; iİtiraz ve isyan…
Hani sökebilseydim yüreğimi göğsümden, kaburgalarımın
arasından çekip alabilseydim inanın bunu yapardım o an. “Kalp taşıyoruz kadın!”
dedim “kalp!” Çaresizce susuyordu. “Sensiz koyduğum her güne bin ah ekledim
ben. Bana da günah!” dedim. “Artık özgür bırakıyorum seni. Bensizliğini ilan
ediyorum senin, kutlu olsun.”
Ayrılığın salası veriliyordu. Bir adam çok sevdiğinden ayrılıyordu. Bir kadın hiç sevmediği ama çok sevildiği adamı
kaybediyordu. Kadın ellerini uzattı,
boşta kaldı. Gözlerini dikti gözlerime, gözlerimsiz kaldı. Bir şey diyecek oldu
bana, arkamı dönüp gittim. Sözlerimsiz kaldı. Dakikamı saat eyleyen kadın, ömrümü zindan… Sen de sev ama sevilme benim kadar! Sen de özle ama özlenme benim kadar!
kaptan