DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Biz Hangisini İyi Beslersek / Güler Demirhan

Bir yanda rüzgarı dahi incitmekten korkarak yürüyen, hayata katkı sunarken dahi çevresine ve başka insanlara zarar vermekten imtina eden; hassas, nahif, nezaket ve zerafet timsâli, değerli insanlar mevcutken.

Diğer yanda, kendini ıspatlamak için sağı solu hırpalayarak, hoyratça, tekmeler savurarak, taşlar atarak yürüyen, kaba saba ve kötü diyeceğimiz zararlı insanlar mevcut.

Bu durum kaçınılmaz bir şekilde her toplumda var.

İyi ile kötünün, siyahla beyazın çarpışması. Belki de matematiksel bir denklemi gibi adeta…

Bazı toplumlarda değerli ve faydalı insanların sayısı çoğunlukta iken bazı toplumlarda ise kötü denen, bencil ve zararlıların sayısı fazla.

Bu durum toplumun, toplumu yönetenlerin kalitesi, eğitime ve insana verdiği değer ve emek, kötüleri engelleyen kuralların, kanunların konması ve gerektiği gibi uygulanması.

Kötülüklere net bir şekilde tavır alan her türlü tutum ve yaptırımların olması ya da görmezden gelinmesi gibi gibi pek çok maddeyi ve kıyası beraberinde getirir.

Faziletli, yani kaliteli toplumlarda ilk grupta bahsettiğimiz; topluma fazlaca katkı sunan, insanlara fayda sağlarken bile ufak tefek zararlardan çekinen, iyi niyetli ve nezaketli insanların fazla olduğunu görüyoruz.

Bu insanlar çöpünü sokağa atmayı bırakın, çöpü cinsine göre geri dönüşüm amaçlı kutulara atmayı hedef edinirken, her davranışıyla bir felsefeyi yansıtırlar aslında.

Bu hayat felsefesi ve davranışıyla; kendisine, çevresine ve genel olarak topluma fayda sağlamayı ve kendisiyle birlikte bulunduğu toplumu kalkındırmayı hedefler.

Bu durum, suyun israfından sakınmak, evini, balkonunu çiçeklerle güzelleştirmek, yeşili doğayı koruyup çoğaltmak, insanlara adil davranmak ve latif üslupla hitap etmek, geçimli olmak, güler yüzlü olmak, bolca kitap okumak, okumayı ve düşünmeyi teşvik etmek, hediyeleşmek, hayvanları koruyup kollamak, gibi pek çok müstesna davranışla donanmışlardır.

Hedef salt kalkınma da değildir aslında, asıl hedef huzurdur.

Huzurlu ve bilge bir topluma doğru, kutlu bir yolculuk.

Zararlı kişiliklerse aksine; kaosla ve kavgayla beslenirler. Adeta hayat ve herkes onlara borçlu onlar da kırıp dökerek, etrafı kirleterek, kediyi, köpeği çocuğu tekmeleyerek, can yakarak herkesden her şeyden intikam alıyormuşcasına acımasız ve bencilce davranırlar.

Toplu taşımada, markette, her hangi bir mekanda sıra beklerken, tatilde ve sayılabilecek her ortamda, menfaatçi ve terör estiren davranışlarıyla, durduk yere huzur bozarlar.

Hatta ilk grupta olan iyi niyetli insanların emeklerini kırıp dökmekle yok eder, onları en kıymetli hazineleri olan iyi niyetleriyle aldatıp, dolandırmak dahi isterler. Bunu yaparken müthiş de zevk alırlar.

Hani son zamanlarda moda bir anlayış var, Psikoloji eksenli dizi ve kitapların çoğalması ile daha da hakim bir hale gelen anlayış.

“Acaba çocukluklarında ne yaşadılar da bu haldeler, bu kadar zararlılar?” vs…

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu bir mazeret olamaz.

Herkes hayatının belli aşamalarında belli sıkıntılar, zulümler belli zorluklar yaşamıştır.

Akıllı ve iyi niyetli kişiler ne olursa olsun, geçmişlerinde ne yaşarlarsa yaşasınlar; kendisini ve çevresini güzelleştirmeye çabalar, enerjilerini güzelliğin inşasına kanalize ederler.

“Benim yaşadığımı (kötülüğü, zorlukları) kimse yaşamasın, bunun için ben ne yapabilirim!?” Sorumluluğu ile kendilerini sorumlu hissederler.

Diğer grup ise;
“Ben ne yaşamışsam herkes bunun bin beterini yaşamalı(!)
Herkesin canı yanmalı(!)” kafası ve kötü niyetiyle harekete geçer ve ne yazık ki çok canlar yakar, etrafını mahfeder.

Zannederler ki böyle davranmak onlara iyi gelecek, dertlerinin dermanı olacak…

Bu durum susadıkça tuzlu su içip, yeniden daha fazla susamaya benzer.

Dipsiz kuyuya düşmüş gibi kötülük, kısır döngüsünde önce kendilerini boğar, yakarlar.

Beraberinde yıkıp yaktığı insanlara da yazık olur.

Aklı başında ve bilinçli insanlar yaşadığı toplumda, erdemlerle donanmış, iyi niyetli ve faydalı insanların çoğalması ve kaliteli, faziletli, ferah bir toplum için ellerinden gelenin fazlasını yaparlar.

Bu konuda kendisini sorumlu hisseden her birey üzerine düşeni yapar.

Önce kendi çocuğu ile başlar işe, sonra eş dost, akraba çocuklarına yönelir…

Eğitimci ise öğrencilerine yansıtır güzellikleri, güzel ve faydalı alışkanlıklar ve bilinç oluşturmaya çalışır onlarda, geleceğe yatırım yapar.

Kudret sahibi ise genel manada maddi manevi imkanlar oluşturur.

Devlet erkanında ise farklı imkanları seferber eder.

Maddi güce sahipse çevrede, kütüphane veya benzeri yerlerin sayısını artırır.

Hiç bir şeyi yoksa bu amaçlara hizmet eden dernekler aracılığı ile katkılar sunar.

Hani bir hikaye anlatılır:

Yaşlı bir bilge öğrencileri ile yürürken siyah ve beyaz iki köpeğin kavgasına şahit olurlar.

Bu köpeklerin daha önce de bu kavgalarına çok defa şahit olan, öğrencilerden biri hocasına sorar:
“Hocam, ne zaman görsek bu köpekler hep kavga ederler, sizce kazanan hangisi olur!?”

Yaşlı bilge cevap verir:
“Biz hangisini daha iyi beslersek o kazanan taraf olur evlat!..”

Gayret bizden takdir Allah’tan.

Biz iyilikleri besleyelim, emek verelim ki iyilerin sayısı artsın, faziletli ve ferah topluma doğru ilerleyelim.

Kazanan hepimiz olalım.

Sevgi ve muhabbetle kalın.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 26 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları