Huzur Sokağı / Gülden Taş
Bir Cuma sabahıydı sana açıldığında tüm kapılarım, yıllardır var olup da beklediğim tek kapıydı ardına kadar açılan… Aradan günler, haftalar, aylar geçti. Ne zaman kaçsam dünyanın meşakkatinden sığındığım liman olmuştun benim için, gönül dağlarıma sessiz, yavaş, alav, ateş yağıyordun ve dağ yamaçlarım, tüm eteklerim seninle filizlenmiş, seninle tomurcuk, seninle açılmıştı tüm renkler; al, mor, pembe, beyaz en çokta mor rengini sevmiştim gece ile gündüzü birleştiren sabahın ilk ışıklarında seccademde el açıp da niyaza dururken, sen Cuma sabahı açılmıştın bana, göklerden rahmet olarak inen sen miydin bana yoksa ben mi sana gönderilmiştim Yüce Allah katından hiç bilmiyordum…
Günler sen kokuyor, geceler seninle yol alıyordu, nereye bakarsam hayalın beliriyor, bir el kalkıyordu semada ve en güzel gülüşlerin perde perde kaplıyordu tüm evreni, evet sen her şeydin, her şey sendi, sen cennetimdin tüm umut kapılarımın sana yönelip seninle açıldığı, seninle bağı gülşende bir başka aleme yol alıyorduk adım adım, her karışı özenle seçilmiş yollardan geçiyordu, sorunumuz yoktu şükrediyorduk Mevla’ya arada tek huzursuzluk başkalarının kapıyı tıklaması yüzünden olsa da kainatın sahibi açmıştı seni bana beni sana, bizden başkası anlayamazdı aramızdaki o gizli gücü, geçmiş arada peşimizi bırakmayıp huzursuzluk verse de, çokça etkilemiyordu her ikimizi de.
Sıla kokuyordun, hasret kokuyordun, gurbet kokuyordun yardın! Hardın! Zordun! kalbimde yanan kordun! Reyhan kokundu yayılan kainata. Seni anlatıyordu her mısra, seninle yol alıyordu her satır, seninle tamamlanıyordu şiirler sayfa,sayfa. Gül, menekşe, sümbüller açıyordu duygular ikliminde burcu burcu, taze ekmek kokusunda buğday başakları boyun eğerken sevdaya, mağrur, kendi ekseninde dönüyordu tüm dünya, eksen sendin! Kıble sen, seninle dönüyorsa tüm evren, seninle çıkmıştık bizi bize mal edenin o Yüce’nin divanına!….
Pervasızca kanat çırpıyorken gönül kuşları, arada bir çığlık çığlığa gönül yüzünde sen ben oluyordun, ben seninle sonsuza yol alıyordum! Huzur sokağının tek sakiniydim, oysa hırçın Karadeniz gibi dalgalı zamanlarım çok olmuştu senin sokağına girmeden önce, şimdi denizlerim sakin dalgasız, Martılar sessizce gökyüzünde süzülürken tınısı aşk kokan sevda türküleri söylüyor güneş en tepeden doğduğunda, bize mal edilmişti huzur sokağı. Sendin, bendim bizdik, biz beraberdik gül yaylasında iki duman, gri ,pembe arası efil efil eserken meltemler bir yudumundan içsem hani günlerce sarhoş gezdirir bilirim beni, gözlerin huzur sokağım baktıkça sarhoş ettiğin, sıcaklığın teninin savrukluğunda tenime değerken, eriyor, eritiyor tüm bedenimi ruhumdan soyarken!…
Günlerden sen, aylardan sen, yıllardan sen, ekseninde dolanırken son deminde! Haylaz, uykusuz gecenin zifiri vakti, Huzur sokağı kapıları yarı kapalı nedensiz, oysa anahtarı seninle bende vardı sadece, neden soruyorum, sen bir şey yok diyorsun! Ardına kadar açık, iyi de neden yarıya açık o halde, huzur sokağımızda bir şey değişmedi derken, şimdi ayrılık rüzgârları mı esmeye başladı? Yusuf yüreklim!… Seninle kör zindanlara güneş doğdurmuştuk, şimdilerde yarı kapalı cezaevi gibisin, benden uzak! Senden uzak! bizden uzak!.. sende çok iyi biliyorsun hiçbir şey aynı değil, huzur sokağında iskemleler devrilmiş, dükkanlar kapalı, güller kurumaya meyilli, sümbüller kokmuyor artık, lale devri kapanmış!.. Elif’ti duygularımız, şimdilerde yerlere inmiş dik başlı sevdamız, oysa Elif gibi dimdik ve kalplerimiz Vav olmuştu bu aşka! şimdi bu asilik bu aksilik nereden geliyor!.. Dağlarımızda ayrılık rüzgârları esmeye çoktan durdu ve tümüyle kapandı cennetimiz, huzur sokağı kapısında koca bir asma kilit, tek başıma gücüm yetmiyor kaldırıp da açmaya! …
Sağanaklar yağıyor kalp denen dağın üstüne, içten içe kavrulurken! daha da bir eriyor yokluklar, ayrılıklar köşe başını mesken tutmuş! Ağlama derdin! ağlarsan mutluluktan ağla derdin ya, olmuyor işte gözlerim dolu dizgin ayar, firen bilmez boşalıyor, yanaklarımda yaş izleri!…
Birlikte aşka dair şiirler yazacaktık, sadakatin Sevginin aktığı gönül ırmaklarında, birlikte çoğalıp birlikte çağlayacaktık! Sendin huzur kapım, huzur sokağına açılan!.. Bak gökler ağlıyor bu ayrılığa!… Seni bana beni sana gönderene karşı geldik isyanlarımızla! gel birlikte el açalım! bu Cuma sabahında, yine çağlasın bu sevgi kalbimizde, sen bana ben sana yazılmışken, kaderim kaderinde levhi kalemle! biz (bir) olurken amin de ey gül yüreklim amin de!…