DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

İr Ana / Merve Düvenli

Eli silahlı örgütlere ev sahipliği yapan ve silah tüccarlarının atış sahası haline gelen Ortadoğu’da Suriye’den sonra hedef tahtasına yerleştirilmeye çalışılan İran’ın jeopolitiği ve stratejileri odak noktası haline gelmiştir. Dış politikasında vekil savaşları taktiğini sıkça kullanan İran, Soğuk savaş rüzgarlarının yeniden esmeye başladığı zamanlarda nasıl bir yöne doğru yol alacağı merak konusu olmaktadır.

İran, Arap baharı sürecini fırsat olarak değerlendirmiştir lakin bu etkinin Suriye’ye sıçramasıyla statükocu tavır almaya başlamıştır. Başlarda İran Suriyeli rejim yanlısı grupların kurulup örgütlenmesinde rol oynamıştır. İran küresel çaplı etkinlik mücadelesinde gerektiğinde sert gücünü kullanmaktan çekinmeyen dış politika sergilemiştir. Suriye ayağında ise eli silahlı örgütler 1963 de sahneye çıkmışlardır. Zamanla bu gruplar 2012 de yerini Şii milislere bırakmışlardır. Suriye’de halk ayaklanması kanlı bir iç savaşa dönüşürken, ABD’nin demokrasi ve özgürlük çığırtkanlıklarıyla 2003 de Irak’a yaptıkları, İran için sıçrama tahtası olmuştur diyebiliriz. İran’ın Arap Ortadoğu’suyla arasında köşe taşı olan Irak, o dönemlerde İran’ın birinci hedeflerinden olmuştur.  Humeyni Dönemini hatırlayacak olursak İran’la Irak arasındaki gerginlikte İran Rus desteğini de yanına alarak nükleer çalışmalarına hız vermiştir. Şehirler Savaşı’ndan sonra silkinerek bir kaç ülkenin de desteğini alarak nükleer silahlarını geliştirmeye yönelmiştir. İran’ın füze teknolojisi 30 küsur yıldır yürüttüğü çalışmalar neticesinde Ortadoğu’da stratejik açıdan önemli bir boyuta taşımıştır ülkeyi.  Hatta kimyasal silahlardan aldığı cesaretle bölgede alevlenen ateşi körükleyici bir siyasete soyunmasına yol açmıştır.

Türkiye ile ilişkileri boyutuna baktığımızda Ortadoğu coğrafyasında çıkar temelli siyaset izleyen İran’ın, dış pazarında Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek istediğini görmekteyiz. Bu bağlamda yanına Rus desteğini de alarak serbest piyasa ekonomisinde yeni pazarlar arayışına girmiştir. 2003 verilerine göre Türkiye’nin İran’la ekonomik entegrasyonun artış gösterdiği dönemlerde İran ülkemize doğalgaz ve petrol satmaya başlamıştır. Bu alanda kendisine açık pazar piyasası temin etmenin hazzı ile kaos ortamından da faydalanarak ürettiği silahları eli kanlı terör örgütlerine satmaktan da geri kalmamıştır.  Ortadoğu’da kaynayan kazanda İran sert gücünü kullanırken doğrudan çatışmanın tarafı olmamaktadır. Bu bağlamda Türk Dış Politikasında İran’ı merkeze alan bir siyaset izlemek yerinde olmayacaktır. Hatta ateşi daha da körükleyecektir. Bu yüzden Lübnan ve Ürdün gibi jeostratejik açıdan önem arz eden liman kentleri olan ülkelerle işbirliği yapılmalıdır. Bu gelişmeler yaşanırken İran’a güvenmek ne derece sağlıklı bir politikadır, tartışmak gerekmektedir. Hasan Yalçın’ın da kaleme aldığı gibi İran’ın neden PYD ye destek verdiği uluslararası komşuluk hukuku açısından su götürmez bir konudur. Türkiye’nin yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi operasyonlarda ilerlemesini istemeyen İran siyaseti Afrin’e girmemizden rahatsızlık duyduğunu dile getirmektedir. Bu somut örnekte göstermektedir ki devletlerin toprak bütünlüğünün temelinden sarsıldığı Ortadoğu halkasında bölge ülkelerinin uluslararası konjonktürde bütünleştirici bir yöntem izlemediğidir. Türk Dış Politikası bir kez daha ihanetle karşı karşıya kalmış, yalnızlaştırılmıştır. Türkiye uluslararası kamuoyunda sınır güvenliği konusunu gündeme taşımış olmasına rağmen ötekileştirmeye çalışan ülkeler nazarında bizi işgalci statüye sokmaktadır. Oysaki güvenli bölge oluşturmaktan öteye gitmeyen Türk siyaseti karşısında bazı çıkarcı ülkeleri görmüştür. İran da bu noktadan hareketle olsa gerek Türkiye’ye saldırgan dış politika izlediği konusunda irite edici cümleler sarf etmektedir.

Şüphesiz bu durum lobiciliğe yer olmayan ülkemizde reel politik açıdan kuşku uyandırmaktadır. Sınır ötesi güven sorununu gündeme getirmektedir. Tüm bu olumsuzluklar yaşanırken uluslararası ilişkilerin ekonomik boyutuyla yakalayabileceğimiz istikrarlı çok yönlü Türk Dış Politikası tercih edilmelidir. Türkiye yatırım ve dış ticaret kanalları ile hem İran’ın ekonomisini yeniden yapılandırdığı bu süreçten hem de ortaya çıkan ekonomik refahtan yararlanabilir.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 4 eseri bulunmaktadır.