DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Kültürel  Miras Eşliğinde Tasarım / Merve Düvenli

  Kültür kümülatif olarak birikir, ilerler ve çoğalır. Milattan önce yazının icadından önce insanların geçmişe dair meraklarını gidermenin tek yolu ortak bir hafıza oluşturmak ve bu hafızayı canlı tutabilecek eşyalar ve sembolleri saklamaktı. Bu sembollere yüklenen anlamlar kültürün ve tasarımın gelecek nesillere aktarımında köprü vazifesi görmektedir.

Tarih kartelasında fazla geçmişe gitmemize gerek yok, yakın tarihimize Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel mimari dokusuna baktığımızda mimarinin farklı dönem ve coğrafyalara göre değişimin izlerini görmekteyiz. Erken devir Osmanlı yapıları ve klasik dönem Osmanlı mimarisini kısaca ele alacağım.

Osmanlı mimarisinin yapıtaşlarından biri olan Mimar Sinan’ın sanat tarzına ve tasarımlarına değinmeden 1950 sonrasının Türkiye mimarisini anlamak olmaz, değişimin İslam mimarisinde baş gösterdiği tasarım ve yapının değişim serüveni başlamıştır. Halen içinde bulunduğumuz yüzyılda bile etkisini gösteren Mimar Sinan’ın her üç dönemdeki eseri çağdaş Türk mimarisine ışık tutmuştur. Örneğin kanuni sultan Süleyman döneminde inşa edilen Mimar Sinan’ın yaptığı ilk büyük sultan külliyesi şehrin ana merasim caddesi olan Divanyolu ile bozdoğan kemerleri arasında yer alır. Kanuni’nin oğlu Şehzade Mehmet anısına yaptırılan bu külliyenin dört köşesinde küçük kubbeler bulunur. İç mekan planı dış mekana yansır bu dört ağırlık kulesinde. Mimar Sinan camilerinin plastik değer taşıması gereği süsleme tasarımın önüne geçmez. Cami cephe tasarımında ilk kez yan revaklar eklenmiştir. Bu revakların ortasından camiye girişler sağlanarak merkezi plan kuvvetlendirilmiştir. Mimar Sinan’ın bu plan tipi kendinden sonraki Sultan Ahmet, Yeni Camii ve Fatih Camii’ne de ilham kaynağı olmuştur. İslam öncesi Türk mimarisinin özelliği olan kubbe tarzı yapılar İslamiyet’in kabulüyle Müslümanlara geçmiş ve silsile halinde geometrik çizimlerle bütünleşmiş, 18. Ve 19. yüzyılda Büyük Selçuklularda vücut bulmuştur.

Selçukluların hüküm sürdüğü coğrafyalarda pantagonal yapıdaki tasarımlar Osmanlı kündekârî uygulamalarında zirveye taşınmıştır. Bilindiği üzere Osmanlıda önde gelen mimari akımlar erken dönem ve klasik dönem olmak üzere ikiye ayrılır. Erken devirde inşa edilen tasarımların çoğunluğunun kubbeli camii olduğunu göstermektedir kaynaklar. İshakpaşa külliyesi hariç. Giriş revakına hiç pencere açılmadan yapılan bu eserde Selçuklu döneminin türbe yaptırma geleneğine paralellik gözlenir. Diğer eserlerde kullanılan Türk üçgeni ve kemere burada da rastlanır. Külliye anlayışının örneklerinden olan bu tasarımda barok ve rokoka üslubuna rastlanmaz.

Osmanlıda her camide ayrı ayrı uslüb yer almaktadır. Bu da gösterir ki coğrafi sınırları sürekli değişen Osmanlı medeniyeti etkileşime girdiği medeniyetlerin mimarisini de tasarımlarına taşımıştır. Osmanlı mimarisinde 18. Yüzyılda eklektik üslubda yapılan bir eserin 19. Yüzyıla barok, ampir, hint ve memlük üslubunda yer almasına şaşmamak gerek. Klasik Dönemde ise mimarideki değişim cami minarelerinde görülür. 20. Yüzyıla geçildiğinde modernleşen sanat mimarisi Osmanlı klasik mimarisinin yanında sahne almaya başlamıştır deyim yerindeyse. Osmanlı padişahlarıyla Batı rüzgârının etkisine giren Anadolu Batı etkisini mimariye de taşımıştır. Yenilikçi padişahlarla gelen akım inkılaplarda muasır düzeye taşınmıştır. 1923 de Türkiye cumhuriyetinin kurulmasıyla başlayan ve bugüne kadar olan mimari süreç Cumhuriyet dönemi Türk mimarisi olarak adlandırılır. Türk mimarisini 3 dönemde ele alırız. İlk dönemde Osmanlıdan etkilenen yapılarda konak tarzı binalar yer alır. İkincisinde alman Avusturya ve İsviçre mimari akımlarının etkisi görülür. 1940 ile 50 arası özgün dönemdeyse mimari kendi sesini bulmuştur. 2. Dünya savaşın da etkisiyle Avrupa ile ilişkiler sekteye uğramış Türk dış politikasını şekillendiren alman etkisinden birazda olsa uzaklaşılmıştır. Ulusal mimari akım ile yerelleşmiş ve köklerini salmıştır. İstanbul fen edebiyat fakültesi binası ve 1949 da inşa edilen İstanbul adalet sarayı bu dönemi yansıtan ikonik mimariye güzel örnektir. Simetriye önem verilen bu dönemde özellikle savaştan gazi olarak kurtulan şehirlerde Anıtsal form ile sembolleştirilen mimari göze çarpmaktadır. Çanakkale şehitlik abidesi  ve anıtkabir mesela.

Avlulu kesme taş yapılara rastlanan Akdeniz’i ve ashap evlerin dokusunun bozulmadığı Karadeniz’i  de eklemeliyiz ki teknolojinin kullanıldığı gökdelen ve loft tarzı yapına inat hala ayakta durmakta. Restore edilerek görsel zenginlik oluşturmaktadır. Yine Osmanlıdaki gibi süslemelerin tercih edilmediği bu yapılarda zaman zaman kemer ve oymalı kapılara rastlanır. Büyükşehirlerde ofis ortamının rahatlığını teknoloji ile birleştiren residanslar ise gökdelenlere alternatif olmaktadır.

Ekonomik ritüeller ve göstergelere paralellik gösteren Osmanlı doğu oryantalizmi gün geçtikçe odak noktası haline gelmiştir. 18. Yüzyılda eklektik üslupta yapılan bir eserin 19. Yüzyılda Borok, Ampir, Hint ve Memlük üslubunda yer almasına şaşmamak gerek.  Her ne kadar yerel mimari kaynaklarda, Selçuklu etkisi ve Bizans etkisi olarak tanımlansa da Osmanlı Mimarisini keskin hatlarla şekillendiren bir yapıda değildir.

Uygarlığın yüzyıllar boyunca varlığını sürdürebilmesi mimari yapıyla desteklenmesi ile mümkün olmuştur.   Benzer etki Osmanlı hanedanı üzerinde de oluşturulmaya çalışılmıştır. Osmanlının en parlak dönemini yaşadığı Padişah Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen Mimar Sinan’ın yaptığı ilk büyük Sultan Külliyesi şehrin ana merasim caddesi olan Divan Yolu ile Bozdoğan Kemerleri arasında yer alır. Kanuninin oğlu Şehzade Mehmet anısına yaptırılan bu külliyenin dört köşesinde küçük kubbeler bulunmaktadır. Bu eserleri hala görebilmekteyiz.

Dönemin usta sanatçısı Mimar Sinan’ın camilerinde estetik ön plandadır, süsleme tasarımın önüne geçmemiştir. Mimar Sinan’ın cephe tasarımında ilk kez yan revaklar kullanıldığı bu yapıda, revakların ortasından camiye girişler sağlanarak sanatsal üslup siyasi mesajlarla bütünleşmiştir.  Ayasofya Camiinden daha büyük kubbeli olan Süleymaniye Camiinde ise (5 kubbeli pencereleri olan, elmasları İran’dan getirilen camide) pencerelerle İslam’ın beş şartı, tek kubbe ile de Allah’ın birliği temsil edilmektedir. Padişahlara Cuma selamlığında verilen mesajın bir benzeri sanat ile duvarlarda kesişmiştir.

Mimar Sinan eserlerini çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemleri olarak nitelendirir. Bu dönemlerde kullandığı değişik mimari tarz uygulamalarıyla da Mimar Sinan’ın bu plan tipi kendin den sonraki Sultan Ahmet, Yeni Camii  ve Fatih Camiinde de  ilham kaynağı olmuştur.  Tarihine şahitlik eden ve ev sahipliği yapan ünlü Sultan Ahmet Camiinin milli mücadele mitinglerinde cami işlevini yitirmesinde Osmanlıdan gelen etki söz konusudur.  Yüzyıllık sır olarak adlandırılabilecek bu örnekler yine başka bir örnekle taçlandırılabilir.  Mimar Sinan’ın eserlerinden olan Sırçalı Camii de duvarlara yerleştirilen not kağıtları zamanla sıvası dökülen cami duvarlarından çıkan notlar onun dehasını kanıtlar niteliktedir.  Çıraklık, kalfalık ve ustalık eserlerim dediği Şehzadebaşı, Süleymaniye ve Selimiye camilerinde de  benzer yöntemler ilgi çekiciliğini korumaktadır. Süleymaniye Camisi Osmanlı mimarisinin en önemli eserlerinden olup, camide oluşturulan akustiğin sırrı 430 yıl geçmesine rağmen hala çözülebilmiş değil.

Cami Hocasının konuştuktan 3 saniye sonra saflara ulaşan ses sistemi hakkında rivayetlere göre Sinan’ın nargile boruları kullanarak bu ses sistemini oluşturduğu hikâye olarak anlatılsa da kesin değildir. Sadece cami değil, Darülkurra, medrese ve külliyelerde buna benzer  çalışmaları vardır. Mimar’ın ilk ciddi eseri Haseki Külliyesidir. Yeteneği Bağdat seferindeki kadırgalarla keşfedilen Sinanettin Yusuf, Mimar Sinan adını o dönemde almıştır. Ordu ile sefere gittiği zamanlarda Van gölünü geçemeyen askerlere yaptığı kadırgalar sayesinde Osmanlı Ordusu savaşı kazanmıştır. Yaptığı üç şerefeli Selimiye Camii şerefesi ile alman mimarisini etkileyen büyük usta Tac mahal’in ustasını yetiştirerek kültürler arası etkileşimin de önünü açan sayılı isimlerden biri olmuştur.

Biruni ve El Cezeri gibi bilim insanlarından etkilenen batı medeniyeti Mimar Sinan’ın dehasını hala çözebilmiş değildir. Bu sırrı çözmek için Mimar Sinan‘ın beyninin nasıl çalıştığını çözmek amacıyla  kafatasını çalan hırsızlar bu sırra ermişler midir bilinmez.

20.yüzyıla gelindiğinde modernleşen sanat mimarisi , Osmanlı klasik mimarisinin yanında yer almaya başlamıştır. Osmanlı padişahlarıyla batı rüzgârının etkisine giren Anadolu yarımadası batı etkisini mimariye de taşımıştır.  2. Mahmut’tan  Abdülhamit Han’a kadar yenilikçi padişahlara gelen akım inkılaplarla muasır düzeye taşınmıştır. 1923 de Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla başlayan ve bugüne kadar olan mimari süreç Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi olarak adlandırılır. Bu dönem üçe ayrılır. İlk dönemde, Osmanlı’dan etkilenen yapılarda konak tarzı asma tavanlı şadırvanlı binalar yer alır. İkincisinde, Alman, Avusturya ve İsviçre mimari akımlarının etkisi görülür.  1940 ve 50 arası özgün dönemdeyse, mimari kendi sesini keşfetmiştir. İkinci dünya savaşının da etkisiyle Avrupa ile ilişkiler sekteye uğramış, Türk Dış Politikasını şekillendiren Alman etkisinden biraz da olsa uzaklaşılmıştır.  Ulusal mimari akım ile yeni mimari stili yerelleşmiş ve köklerini salmıştır.  İstanbul Fen Edebiyat Fakültesi binası ve 1949 da inşa edilen İstanbul Adalet Sarayı bu dönemi yansıtan ikonik mimarinin örnekleridir. Asimetrik dönemde simetri ile tanışan Türk Mimarisi anıtsal form ile sembolleştirilmiştir. Çanakkale Şehitlik abidesi ve Anıtkabir de simetriye önem verilerek yapılan mimari örneklerden olmuştur.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 4 eseri bulunmaktadır.