DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Dat! Dit! Dat! / Rahman Ayhan


Bir görev için, yeşil Bursa’daydım…
Çok özür dilerim, çocukluğumdan aklımda kaldığı için “Yeşil” diye, söyledim…

Yoksa Trabzon gibi, Bursa’nın da içine edip, yeşili yok etmişler…

Bursa şehir merkezinde; çarpık yapılaşma, trafik karmaşası ve betonlaşma, almış başını gidiyor…

Ukrayna’nın Lviv Havalimanına konmak için, uçak alçalırken, bir anda çok korkmuş, uçak sanki ormanın içine düşüyor gibi gelmişti bana…

Meğer havalimanı, ormanın içine yapılmış…

Havalimanı veya başka büyük projeler için bile, yeşili korumaya çalışıyorlardı…

Finlandiya’da ise evler ormanların içinde, yeşille iç içeydi… Bu evlerde, insanların huzurunu ve rahatını gaye edinmişlerdi…

Bizdeki sistem ise tam bunun tersi oluyordu… Rant için yeşil, tamamen betona çevriliyordu… Her koşul ve şartlarda, yeşili koruyan sistemden, betonlaşma gayretine giren, başka bir sisteme…

Belediye Başkanlarının, kentlere katkısı çok fazladır… Belediyecilikte, Ankara, Eskişehir, Antalya, Samsun ve Malatya gibi kentler diğerlerinden çok daha fazla ileri gittiler…

Bursa gibi dört bin yıllık kent olan Trabzon, bırakın gelişmeyi sürekli olarak, geriye doğru gittiler… Sanırım Bursa’nın en büyük şansı, İstanbul, Kocaeli gibi sanayi kentlerine çok yakın olması…

Bana, “Ya Rahman sen de, hep olumsuz şeyleri görüyorsun!” diyorlar…

Bazı zaman ben de, muhasebe yaparak, “Bardağın hep, boş tarafını mı görüyorum!” diye, kendi kendimi eleştiriyorum… Ama etrafı yalakalarla çevrili yöneticilere, birilerinin bunları söylemesi gerekiyor…

Bursa’ya güzel bir uçak yolculuğu sonrası indim… Bursa Yenişehir Havalimanı, çok küçük bir havalimanı… Havalimanı çıkışında Bursa Büyükşehir otobüsleri dışarıda bekliyor…

Kestel, Araba Yatağı, Kent Meydanı olarak, üç yerde duruyor…

Kalacağım Karayolları Misafirhanesi önünden geçtiği halde, ona yakın olan durakta, otobüs durmadı… Herhalde metroyu kullanmamızı isteyerek, belediyeye para kazandırıyorlardı…

Trabzon’la Bursa, birçok şeyle birbirine çok benziyorlar… Trabzon gibi, Bursa’da da dolmuşçu hegemonyası var… Eski, külüstür minibüsleri süren kaba saba adamların, zevksiz korna sesleri sokakları inletiyor… Dolmuşçu esnafının kornaya basma aşkı ve sevdası, insanı, çıldırtma noktasına getiriyor…

Bursa sokaklarında yürürken, iki dolmuşçunun arabalarından inerek, kavga ettiklerini gördüm… Yolcuların ve oradan geçen insanların ayırdığı bu dolmuşçular, küfür ve ağız dalaşı yaparak, arabalarına bindiler… Ayrılırken biri diğerine:

“Dat, Diiiiiittt, Daaaat, dat, diiiiitttttttttt” diye, kornaya basmıştı… (Lan şerefsiz, hıyar oğlu hıyar, ananın ellerinden öpüyorum) demişti…

Diğeri ise: “Dittt, Dat dit, diiiiiiiiiiit” (Bende seninkiniiiiiiiii) diye, söylemişti…

Bana, “Bu kadar yurt dışına gidiyorsun, şu yabancı dilini, bir türlü geliştiremedin” diyorlar…

Süleyman (as)’ ın, hayvanların dilinden anladığı gibi, Hz İsa’nın ölüleri dirilttiği gibi

Ben de, korna dilini çok iyi anlayabiliyorum…

Bu da,  Allah(cc)’ın bana vermiş olduğu bir meziyet değil mi?

15.11.2019

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 45 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları