İslam’da Sosyal Dayanışma ve Aile / Ebrar Çimen
Sosyal dayanışmanın tüm toplumlarda değişmeyen bir amacı vardır: İnsana yardım. Hayatı tüm yönleriyle kuşatan İslam da bir yardımlaşma dinidir.
Günümüzde çağdaş sosyal güvenlik kurumlarının sunduğu hizmetler Müslüman Toplumlarda çeşitli kurum ve yöntemlerle verilmiştir. Aile İslam’ın ilk yıllarından beri sosyal dayanışmanın birinci unsuru olmuştur. Zekat ve Sadaka da İslam’da sosyal dayanışmanın en önemli örnekleridir.
İslam’da karşılıklı haklara saygı esastır. Bu esasa göre insanların hak ve hukuka uymaları sosyal adaleti beraberinde getirir. Toplumun bütün kurumlarında insan hakları gözetildiğinde ise insanlar arasında ve aynı zamanda sınıflar arasında sevgi, saygıyı ve merhamete dayanan sosyal denge kurulur.
İslam aynı Zaman’da Toplumun bütününe bu yardımlaşma ruhunun yaygınlaşması yolunda emir ve hükümler koymuştur. Böylece kadın, erkek müslim gayri müslim ayırmadan herkesin mutlu olması
Önce devlet eliyle sonrada fertlerin yardımıyla temin edilmiştir.
Aile kurumu bu toplumun en küçük birimini oluşturur bunun ilk yapısı ise evlilikle kurulur.
Eşler arasında karşılıklı yakınlık ve ülfet olduğu için Kuran’ı Kerim’de evliliğe teşvik etmiştir.
Kurulan bu bağ ailenin bütün fertlerini her türlü kötülükten koruyacak ölçüde sağlam bir yapıya
Sahiptir, bu çemberi toplumun diğer kesimlerine yaygınlaştıran islam en yakınından başlayarak herkesin birbiriyle yardımlaşması yolunda hükümler getirir .
Allah’a itaat ettikten sonra anne -babaya, akrabaya, yetime, yoksula yakın ve uzak komşuya yolda kalmışa ve emrimizde çalışanlara iyilik edin diyerek müminleri uyarır. İslamiyet; özel mülkiyet miras mülkiyeti , serbest meşru kazanç hürriyeti gibi hakları tanır. Bu hak ve menfaatleri de düzenler. Toplumun devamı için gerekli olan ahlaki ve hukuki alanlarda da müesseseleri kurar ve yaşatır .
İslam yapısının beş temelinden biri olan zekat mali bir ibadettir. Akıllı ergenliğe ulaşmış hür olup nisap miktarından fazla mala sahip olan her Müslümana zekat farzdır. İslam hukukunda yer alan zekata ait hükümler Kur’an’da açık olarak ifadesini edilmiştir. Burada esas özellikle fakir ve muhtaç kesimin durumunu düzeltmek ve ihtiyacını gidermek için toplum yararına şahsi servete müdahale prensibidir. Zekat fertlerin geleceğinden emin olarak rahat ve huzur içinde yaşamalarına yardımcı olur. Kur’an’da yirmisekiz(28) yerde zekat kelimesi müstakil olarak altı (6) Ayet’te de namazla birlikte “Namazı kılın, zekatı verin.” şeklinde geçer.
“ Sadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir.” (Tevbe,9/60)
Namaz ise ferdi bir ibadet olduğu halde cemaatleşmek için bir vesile olur. Hac çok daha büyük cemaatin oluşmasını mümkün kılar. Oruç ise insanın nefsini eğiterek kendinden başkalarınıda düşünmesini sağlar. Bu manevi ortamın hazırlanmasında ibadetlerin rolü sosyal dayanışmayı gerçekleştiren niteliğiyle daha da önem kazanır. İslamiyet zenginle fakirin arasındaki diyaloğun kurulmasına yardımcı olur ve bu yolda zengine dini bir sorumluluk yükler.
İslamiyet toplumlardaki fakirlik ve yoksulluğu azaltmayı hatta ortadan kaldırmayı hedefler
İslam rızık kazanmak için gayret sarfetmeden oturmayı ve dilenciliği kesinlikle benimsememiştir.
Aksine çalışmanın insan İçin tek çıkar yol olduğu belirtilir. Muhammed’in (s.a.v) “iki günü eşit olan zarardadır”hadis-i şerifi bizim için bir düstur olmalıdır. Elbette kar-zarar hesabını sadece geçici dünya menfaatleri için değil bizleri bekleyen sonsuz ahiret hayatı içinde yapmalıyız. Allah bilendir hâkimdir.