DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Sevmek / Ela Yemşen

Ne ve nasıl olduğunu bilmeden “seviyorum” diyoruz. Sonra da nefretten, kinden ve acıdan her gün biraz daha çürüyerek ölüyoruz.

En azından ben böyleydim. Böyleydim diyorum çünkü bir zamanlar, her şeyin üst üste geldiği, bütün aksiliklerin ardı ardına sıralandığı o günlerde mutsuzluk ve korkular kaplamıştı her yanımı. Çaresiz ve yorgun hissediyordum. Etrafımdaki ihanetler, yalanlar bende herkese karşı güvensizlik oluşturmuştu. Yavaş yavaş kabuğuma çekilmiş, yalnızlığa yoldaş etmeye başlamıştım kendimi. Sporu da bırakmıştım. Her geçen gün biraz daha kilo alıyor ve bunu hiç umursamıyordum. Hobilerim, arkadaşlarım, işim, sorumluluklarım, ailem ve ben. İlgilendiğim her şey geride kalmıştı. Mutsuzdum, yalnız. Bir süre böyle devam etti benim için hayat. Dayanılmaz acı çekiyordum. Kurtulmalıydım.

Bir danışmandan yardım almaya karar verdim. Bu karar hiç kolay olmadı tabii ki. Bir değil birkaç danışmana gittim hatta. Biri “Gençsin, çık dolaş umursama hiçbir şeyi” derken diğeri: “Biliyor musun bize gelen herkes aynı, zamanımızın insan psikolojisi böyle..” dedi. Gider miyim bir daha, gitmedim. Sonra başka bir danışman ‘’kendini seviyor musun?‘’ diye sordu.

Tabiî ki “Seviyorum kendimi” dedim. Gülümsedi.

Kendini seviyor olman çok güzel. Kendini sevmeye devam et,  sevgin arttıkça ve aralıksız devam ettikçe göreceksin ki sen güzelleşeceksin, diğer insanlar güzelleşecek, dünya güzelleşecek, evren güzelleşecek.” dedi.

Sanki içimdeki sesi  ‘aslında sevmiyorum hatta bazen nefret bile ediyorum, çok kızıyorum, aptallıklar yapıyorum, şu halime bak, nesini seveyim kendimin!’ dediğimi duymuşçasına konuşuyordu.

“Sevginin olduğu yerde nefret, kin, korku, öfke olmaz.” Ve devam etti; “Var olan her şeye sevgiyle bak, sevmek için sebep arama. Ne densizce, ‘eğer’lerle ‘meğer’lerle sınırlandırma onu, her şeye rağmen sev. Kıskançlık, öfke, kibir daraltır sevgi çemberini. Tembellik etme.  Kendinden başlayarak çık sevgi yolculuğuna ve her geçen gün biraz daha büyüt bu çemberi. Anlam yüklemeden, sahiplenmeden,  beklentiye girmeden, kaybetme korkusu yaşamadan öylesine sebepsizce sadece sev. Merkezi sevgi olsun yaşamının. Bunu başarabildiğin zaman kötü giden şeylerin kendiliğinden ortadan kalktığını göreceksin.  Zorlanacaksın belki. Vazgeçmek isteyeceksin, gereksiz bulacaksın, saçma belki de.  Etrafındaki insanların hak etmediklerini düşüneceksin senin verdiğin bu sevgiyi.  Bütün bunlara rağmen sevmeye başladığında mutluluğu hissedecek ve daha çok sevmek isteyeceksin. Kendini seveceksin iyi ve kötü yönlerinle. Korkularını, mutsuzluklarını, kırgınlıklarını ve kızgınlıklarını sevmeye başlayacaksın. Bastığın toprağı, soluduğun havayı, gördüğün duyduğun tüm güzellikleri, mevsimleri, insanları, tüm canlıları tüm özellikleri ile seveceksin.  Karşılıksız, her şeye rağmen sevginin güzelliği; yüzünde gülümsemeye, kalbinde huzur ve sıcaklığa dönüşecek ve şimdi bu halde olmana neden olan sorunlarına dönüp tebessüm edeceksin.”

Tatlı bir masal dinler gibi dinledim onun sözlerini. Yüzüme gülümseyerek bakıyordu. Sevgi dolu. Konuşmanın tamamını hatırlayamasam da o anda ki huzuru halen içimde hissediyorum.

O günden bugüne bir hayli zaman geçti. Kendimi sevmek hususunda çok zorlandığımı söylemeliyim. Buna rağmen sevgili danışmanımın dediği gibi sevgi sevdikçe çoğalan ve yayılıp bulaşan bir eylem. Sonu, sınırı, ucu bucağı yok. Ve aldığın her nefesi sevmek gibisi de yok.

Çıktığım yolculuğun başındayım daha biliyorum. Her anın tadını çıkarıyorum.

Kendimi ve her şeyi seviyorum.

Çok seviyorum.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 1 eseri bulunmaktadır.