DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Ramazan Terennümleri / Bukrenur Yılmaz

Ramazan; an beni, kutla beni, yad et, dirilt maneviyatın kuraklaştığı iklimlerde. Amacıma ulaştır, insanın fıtratından uzaklaştığı, kalbine yabancılaştığı zamanlarda, eksikliklerini benimle gider, nefes aldır huzura. Hüznün isyan çöllerine düşüp şükür boyutunu aştığı zamanlarda, sığın maneviyat sancağıma. Canlandır tut ellerimden, yürüt beni ruhunun ayak basmamış tozlu yollarında diye fısıldıyor olmalı, onu anlamak isteyenlerin kulaklarına.

Ramazan’ın ilk günlerinden buyana zihnimde ramazan ismini tekrar ettikçe; akabinde, Kur/an, ramaz/an, ins/an, vicd/an ve zam/an kelimelerinin “an” ekleri yankılanıp durdu zihnimde. Bu kadar “an” eki bulunan isimler başı boş değildir elbet diye geçirdim içimden… bu kadar “an” bir şeyler anlatıyor olmalı dedim. Tabii şeytanda da, “an” eki var ama, anmanın da hayrı şerri olduğundan olsa gerek.

Anmayı anlamanın kalbine, anlamayı yaşamın içine aktarmanın bir amacı olmalı… insanlık için iyiliği, doğruluğu, faydalıyı ihya etmeyi güncellemek olmalı dedim.

Her şeyden önce kendini anlamalı insan, kendi içine yolculuk edebilmeli, kendi yalnızlığına arkadaş olabilmeli ki, zihninin düşünce pencerelerini tefekküre açabilsin.

Anlamayı başıboş bıraktıkça kendi kalbimize ulaşamadık belki de… kendimizi anlayamadıkça da diğerlerini anlamak havada asılı kaldı hep.
Ramazan’ın da bir dili, iletmek istedikleri olmalı, anmakla ilgili bir ortaklığı olmalı ki, anmak deyince akla hatırlamayı, yad etmeyi, kıymetlendirmeyi, değer vermeyi, diriltmeyi, bekleneni ihtimamla ağırlamayı, özleneni sürurla kutlama şuuruna varmayı bekliyor olmalı.

Ramazan hepimizin bildiği üzere Kur’an ayı. Her kitap nasıl ki okunup anlaşılmak için yazılıyorsa, ilk önce okuyup anlama hakkını Kurana verilmeli insan ki, hayatın rehberini en güvenilir yerden temin edebilsin.
Biyolojik açlıktan susuzluktan önce anlaşılmak ister Ramazan. Mekanı cennet olsun, oruçla ilgili bir sözü, sahibi kendisi değilse de, rahmetli anneannemden duymuştum bir kaç defa, kaç yaşlarındaydım bilmiyorum ama pek küçüktüm. “Kızım marifet aç kalmakta olsaydı, eşeği de otsuz susuz bir direğe bağlayıp akşama kadar tutarsak oda oruç tutar” derdi. Tabi ben o zamanlar pek anlayamamıştım ne demek istediğini ama kulağıma küpe olmuş ki her ramazan terennüm ederek mukayese ederdim.

Büyüdükçe daha bir anlam zenginliğine ulaşıyor büyüklerin söz mahiyeti.
Demek ki, amaç aç susuz kalmak değildi. Orucu neyin bozduğunu merak ettiğimiz kadar, kalbimizi nelerin bozduğunu merak etseydik keşke dedim… tabii sözün muhatabı her zaman önce kendimedir.

Sahi kalp kırmamak için ne kadar özen gösteriyoruz?

Öfkemizi kontrol edebiliyor muyuz?

Yalan söylemekten ne kadar sakınabiliyoruz?

Gıybet etme konusunda kendimizi ne kadar kontrol edebiliyoruz?

İnsani vasıflarımızı ne kadar hakikat doğrultusunda kullanabiliyoruz.

Kur’an’ı lafzından okuduğumuz kadar anlamak için çaba harcayabiliyor muyuz?.

Telefonumuza gelen mesajları açıp okuma merakımız kadar Allah’ın mesajlarını merak edip okuyup kulak verebiliyor muyuz?

Gerçekten ama gerçekten bunları düşünebiliyor muyuz?

Ramazan bereket ayı derken sadece buz dolaplarımızı doldurmayı, sofralarımızı envai çeşitli yiyeceklerle donatmayı mı anlıyoruz. Oruç tutmayı yalnız yemeden içmeden kesildiğimiz bir ibadet mi sanıyoruz?
Kur’an ve mesajlarıyla ne kadar bereketlendirebiliyoruz rahmet ayı ramazanı. Manevi duygularımızın açlığını vahiyle ne kadar giderebiliyoruz?

Oysa Kur’an, okunup anlaşılmayı, anlaşılıp hayata taşınmayı bekliyor bizden.

Yüce Allah bir çok ayetinde, insanlığın selameti için karanlıklardan aydınlığa kavuşturacak dosdoğru bir yol olduğu mesajını verirken Kur’an’ın insan ve hayat merkezli olduğunu vurguluyor.

“Allah, onunla rızası peşinde olanları selâmet yollarına iletir ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir”. Maide 16

İnsan yaş aldıkça daha bir anlıyor daha bir kabulleniyor yaşadıklarının fani olduğunu, burası dünya, endişelerimiz korkularımız yersiz değildir elbet zafiyetlerimiz var… hele ki, insanlık olarak ortak dertlerle sınanırken.
Evet burası dünya; hayatımızda bir şeyler kötü gidebilir, gidiyor da Allah beterinden muhafaza etsin. Geriye dönüşü olmayan sıkıntılar, kayıplar yaşayabiliriz, fakat hâlâ nefes alıyorsak, bize düşen bir şeyler olmalı.
Bir yerlerde çocuklar hâlâ doğup büyüyor, parkları bahçeleri cıvıltılarıyla dolduruyorsa, ağaçlar yeşerip, tohumlar filizlenip çiçekler mevsimini süslüyorsa, mevcut durumun daha da kötüye gitmesini engelleyebilirim diye bir başucu düşüncesi olmalı ki, Allah, zaaflarını yönetebilme gücü vermiş insana Elhamdülillah…

Belki nimetlerini fark ettirmek istiyor Allah, diye tefekküre sığınabiliriz, istediğimiz yerlerde, istediğimiz yakınlarımızla olmayabiliriz… ama sabretmek, sabrı şükürle beslemek, azmetmek ve şartları iyileştirmek bizim elimizde olduğu sürece umut var, umut baki demektir. Yani, hayatın terzisi olmayabiliriz belki ama tutumlarımızın terzisi olabiliriz.

Manevi açlıklarımızı doyurabilecek, düşünce iklimlerinden anlam arayışlarını dize getirebilecek, hayatı kuranla taçlandırabilecek, ramazan ayının maneviyatını tüm aylara yayabilecek kelime iftarları da buluşmak dileğiyle inşallah.

Hayırlı bereketli Ramazanlar ve Kadir Gecenizi şimdiden tebrik ediyorum. Bayrama hayırla ulaşmak dileğiyle selamlar…

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 28 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları