DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Yalnızlığın Derinliğini Keşfetmek / Asuman Oğuz

Kadın-erkek, yoksul, sakat ve kimsesiz çocukları korumak için sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde yaptırılarak hizmete giren âcizler yâni düşkünler yurdu.
Sultan Abdülhamîd Han, yoksul ve sakat kimseler yanında, İstanbul’da başıboş gezen çocukların da bir araya toplanarak, san’at sahibi olmalarını sağlamak, ihtiyar ve kimsesizlerin son yıllarını huzur içinde geçirmelerini te’min etmek maksadıyla, sadrâzam Halil Rıfat Paşa’ya bir dârülaceze (düşkünler evi) kurulması emrini verdi. Halil Rıfat Paşa, Okmeydanı semtinde böyle bir müessesenin kurulmasının muvafık olacağını bildirdi ve 7 Kasım 1892 târihinde Darülacezenin temeli atıldı. İnşâat masraflarının çoğunu Abdülhamîd Han karşıladı. Hayır sahipleri de iânelerde (yardımlarda) bulundular. Bizzat Halil Rıfat Paşa, evindeki değerli eşyayı ve gümüş takımlarını satarak bu teşebbüse iştirak etti.
Darülaceze 28.500 metre karelik bir alan üzerinde kuruldu. Bir erkek bir kadın hamamı, altı aceze pavyonu ile iki hastahâne pavyonu, mutfak, çamaşırhâne, çocuk yuvası, yetimhâne, câmi ve kiliseden ibaret olup, mimarı Agop adında bir Ermeni’dir.
Yapıldığı devirde çıkarılan kararnameye göre; “Darülaceze’nin idaresi Dâhiliye nezâretine bağlandı. Ayrıca kurumun yönetim kurulu başkanlığının belediye tarafından seçilen ve pâdişâhça tasdîk edilen bir me’mur tarafından yapılması kararlaştırıldı. Üyelikleri ise; Vakıflar idaresi, müftülük ve Zaptiye nezâreti tarafından gösterilecek bir me’mura verilecekti. Bundan başka ayrıca Dârülaceze’de; Ermeni, Rum, Katolik ve Yahûdî azınlıkları da birer temsilci bulunduracak ve kurul ücretsiz vazife yapacaktı.”
Günümüzde ise T.C Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na ve kendine özel bir nizamname ile yönetiliyor. Tüm ihtiyaçları ve işletim giderlerinin tamamı hayırseverlerin bağışlarıyla karşılanıyor.

Bu kısa tarihi açıklamadan ve tanıtımdan sonra bayram günü Darülacize’ye yaptığım ziyaretten; yaşadıklarımı, dinlediklerimi gördüklerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Aslında çok kereler gittiğim yerdi ama bu zamana kadar bu ziyaretleri hep kendime saklamışım hele yetimhanedeki ziyaretlerden sonra kendime gelememiştim uzun zamanlar. Darülacize gidilmesi ve ziyaret edilmesi gereken ilk yer diyebilirim. İnsanın kendiyle yüzleştiği hayatın gerçeğini kavradığı hüzün mekânı diyebilirim Darülaceze için.
Elbette etkilenmemek mümkün değil binlerce hayat hikayesine tanık olabilirsiniz. Onları dinlemek bile yardımların en güzeli. Beklentileri yok sadece gelen gidenleri olsun, konuşmak, dertleşmek, anılarını yaşadıkları talihsizlikleri ve onları buraya getiren haklı sebeplerini herkesle paylaşmak istiyorlar..
Haksız değiller elbette;
Beni dinlediğim tüm hayat hikayeleri çok etkilemiştir. Aşk hikayelerinden tutun da dert hikayelerine kadar her şey mevcut..
Mimarı yapısı bahçelerindeki peyzajı, göğe yükselen dev ağaçları avuç içlerinizden yem yiyen güvercinleri ile değişmeyen bir tarih var.
Ve değişmeyen yoksulluğun düşkünlüğün sanki finalinde intikaları oynayan sporcular gibi yorgun, buruk bir mutlulukla ve umutla hayata tutunmaya çalışan bu insanların hepsi derinlerinde ki yalnızlığa rağmen yaşam savaşlarını vermeye devam ediyorlar. Hepsi kahraman nezdimde… Burada olmaya karar vermek bir kahramanlık bence. Elbette Mecburiyetler, çaresizlikler var ancak yine de yürek istiyor bu kalın duvarların ardından hayatı seyretmek.. Bayramlar da kısmen kalabalık olan Darülacizeye bu kaçıncı gelişim bilmiyorum ama her geldiğimde bir gün hepimizin sığınacağı şefkat yuvası olarak görmeye alıştırdım kendimi.. Yüksek tavanlı odaları, uzun ve büyük pencereleri kalın duvarları sempatik gelmeye başladı bana..
Yetimhaneye her zaman uğrayamıyorum saatleri denk getirmek lazım. Bir de o gün ruhen çok güçlü olmanız lazım.
Yetimhane zamanın utandığı hüznün en hoyratça sergilendiği bir yer..
Sevdasına sahip çıkamayan bebeğine nasıl sahip çıksın yavrum diyen bir sesle oturduğum bankta irkildim . yetimhanenin kapısında beklerken ziyaret saatini; yetmiş yaşlarında vaktinde bir hayli güzel olan ve izleri de bunu teyit eden endamı güzel, lehçesi güzel, pamuk saçları kısacık kesimli konuşurken bile yüzünde mutlu günlerinin tebessümü kalan bu hoş hanımefendiye dönüp baktım ..

– Efendim diye cevap verdim..

– Öyle yavrum ben buranın sakiniyim bahçede geziniyorum arada bu banka oturup gelen gideni izlerim çoğu sizin gibi ziyaret amaçlı bazıları da kendi evladını görmeye gelir. Bu kapıdan çıkanın yüzü hep somurtuktur. Öfkeli mi? üzgün mü anlamak mümkün değil ama hep asık suratlı çıkarlar.

– Normal dedim. Yetimhane’yi ben de ziyaret ettim çıkarken bebeklerin, çocukların sesleri halen kulaklarımda ama yine de girmek istiyorum.

– Neden? dedi.

– Bilmiyorum belki bir bebeği kucaklasam sanki ona da bana da iyi gelecek gibi ya da sevap işte iyi bir hareket diye düşünüyorum diye cevap verdim. Hanımefendi beklenilmeyen bir cevap ile beni şaşırttı aynen şöyle dedi..

-Niye evladım salak mısın, üzüleceğin yerleri geziyorsun? Git sinemaya eğlenmeye bir yakının yoksa burada ne işin var? deyince iyice şaşırdım.

– Hanımefendi siz yanlış anladınız ben diye cümleyi kurmaya çalışırken kadın daha da üsteledi:

– Evladım kızım bizim kimsenin merhametine ihtiyacımız yok işte buradaki çocukların da.. Yani ziyaret edip ne oluyor ne yapıyorsunuz onların durumu düzeliyor mu yada bizlerin durumu?! Hayır düzelmiyor düzelmeyecek siz çok bilmişler gelip burada aslında bizi eziyorsunuz önemli olan burayı ziyaret etmek değil buradaki bir yaşlıyı yanınıza alıp ona ömür boyu bakmak aile ortamı yaratmak, önemli olan bu. Yetimhaneden bir bebek alıp büyütmek, evlat edinmek.. yoksa git gel hiçbir şey düzelmez, sen kendi egonu tatmin edersin, vicdanını rahatlatırsın ama hiç biri bizim durumumuzu çözmez. boşuna vakit geçirme buralarda, deyince sözlerdeki doğruluk payını da düşünerek ama bu kadar açık sözle ve hakaret vari konuşmaya da elbette benim de diyeceklerim var diyerek hafızamda cümleler kurmaya çalışırken siz neden buradasınız diyebildim tüm cesaretimi toplayarak ve gözlerine baktım.

Hanımefendi :

– Bak çocuğum herkesin bir hayat hikayesi var maaşımı verdim burada kalmak için evim yoktu zaten kira , elektrik, su, yakıt asla altından kalkamayacağım maddi yüklerdi bir de kalça kemiğimi kırdım yolda yürürken sağlık yönünden de iyi bakılıyor bize diğer yönden de ama insanın evi gibi olmuyor tabi.. Aynı odada 4 kişi kalıyoruz herkesin türlü huyları var hastane de yatar gibi geliyoruz yatıyoruz gündüz tüm gün bu bahçedeyiz kışın bile.. eşim öldü çocuğumuz olmadı olsa ne olacaktı yine burada olacaktık olanları da gördük hepsi burada . Kardeşlerim bayramdan bayrama gelirler iki parça tşörtle bir kutu çikolatayla vicdanlarını rahatlatıp giderler.
Kalben sevgiye açım, ilgiye açım ben. Giysi yiyecek istemiyorum ki ne olsa takarsınız bedeninize ama ruhunuza bu hediyeler iyi gelmiyor. Takdir edilmek istiyorsunuz işe yaramamış buraya postalanmış gibiyim sanki oysa ben gençliğimde çok başarılıydım mesleğimde, eşim beni severek aldı çok isteyenlerim oldu taliplerimden fırsat bulamazdık normal sohbetler etmeye. Kıyafetlerimi kendim dikerdim. Evimi kendim badana yapardım. Kışlık salçamı, turşumu, tarhanamı hep kendim yapardım elimde becerikliydi ama ne oldu sanki hiç birini yapmamış gibi beceriksiz oldum yetmiş yaşındayım ama ellerim bu işleri yapmaya alışmıştı sabah anlamsız geliyor akşam ise sabah olacak diye anlamsız geliyor. Saatler burada durmuş gibi hiç geçmek bilmez ömür dediğimiz sonu bekliyoruz işte evladım, diye konuşmasını bölerek “bak açıldı yetimhane girecek misin dedi bana bakıp.

– Yok dedim sizi dinlemek istiyorum.

– Kusura bakma yavrum arada böyle söylenirim sana denk geldi girmek istersen gir seni etkilemeyeyim.

– Hayır hayır, lütfen isterseniz kafeteryaya gidip birer çay içelim sohbetimize orada devam edelim ne dersiniz? diyerek ona gülümseyerek baktım.

– Ee peki o zaman gidelim bakalım diyerek tekerlekli sandalyesinin frenlerini yukarı kaldırdı hadi bakalım dedi …

– Sizi itmemi ister misiniz? dedim.

– Yok ben alıştım kendim sürüyorum dedi..

Kafeterya da oturduk çay söyledik.
– Bayramda seni buraya getiren sebep nedir? diye sordu bana. Yani bu ziyaretin niye?

– Hiç. öylesine hep gelirim. Ama sizi ilk görüyorum, deyince

– Pek çıkmıyorum bayramlarda bahçeye oda arkadaşlarımın ziyaretçileri vardı kalabalık yapmayım diye çıktım. Çıksam da en kuytu bu yetimhane köşesinde oturuyorum gelene gidene bakıyorum. Dedim ya can sıkıntısı vakit geçiriyoruz işte. Sen evli değil misin? dedi.

– Hayır, dedim.

Ailemi sordu usulünce anlattım gereği kadar kendimi anlatmayı değil o’nu dinlemeyi tercih ettiğim için kısa cevaplar verdim. Hanımefendinin cep teli çaldı eski model bir telefona “alo” dedi tamam geliyorum diye kısa bir cevap verip kapattı.

– Çay için teşekkür ederim kırdıysam kusura bakma evladım benim gitmem lazım oda arkadaşlarım çağırıyor. Çok takılma buralara incinirsin yüzünde bunu görüyorum. Benim adım Pakize tanıştığımıza memnun oldum, deyip elini uzattı tokalaştık ve gitti.

Arkasından bakakaldım…

Pakize hanım emekli biyoloji öğretmeni eşini kaybettikten sonra bir kaza geçirmiş günlerce hastanede yatmış kalçalarının her ikisi de platinli destekle yürüyor ancak bahçede tekerlekli sandalye kullanıyor. O’nu buraya getiren sebep hastaneden çıktıktan sonra tedavisini evde yapacak kimsesi olmaması kardeşleri burada kalması için ısrar etmişler. Mantıken doğru ama manevi olarak sevgisiz bir iş yapmışlar. Bu bilgileri masama oturan diğer sakinden öğrendim. Pakize abla pek kimseyle konuşmaz hayret sizinle çay içti diye söze başlayan bir darülacize sakininden öğrendim. Bir başka yaralı ceylan, bir başka hayat hikayesini içinde barındıran hanımefendiden öğrendim. Çok fazla oturmadım çayların parasını verip bir an evvel çıkmak istedim buradan kulaklarımda Pakize hanımın sesi çınlıyordu “salak mısın evladım git gez dolaş ne işin var burada?”
Yok Pakize hanım salak değilim en az sizler kadar yalnız biriyim hepsi bu.. diye usulca söylendim.
Hayata tutunanların yanından ayrılıp hayata tutunamayanların ziyaretine gitmek için yola çıktım. Istikamet Edirnekapı şehitliği anne ve baba mezar ziyaretine .. …

 

5 Haziran 2019
Ramazan Bayramı 2.gün…
Maltepe

 

 

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 10 eseri bulunmaktadır.