Talatpaşa Çıkmazı / Asuman Oğuz
Henüz baharın başlangıcındayız erik ağaçları süslenmeye başladı ancak erguvanlar açınca inanıyorum baharın geldiğine ahada bahar geldi diyorum tamamdır. Bir de musluktan akan su; elimi uzatmaya çekinmediğim zaman az daha ılınıyor sanki.. şu su’ya düşen cemre benim musluğuma geç düşüyor nedense halen buz kesiyor elim ..
Bahar iyidir de kış kötümü yani? elbette her mevsim güzeldir kendince cebince. Yıllardır şöyle kemiklerim ısınıncaya kadar ısınamadım güneşi görünce içim de dışım da ısınıyor ah güneş seni çok özledim çok..
İçinizi ısıtacak güneş gibi bir sıcak dostluktan bahsedecem size; onunla her yer güneş gibi aydınlık ve çok sıcak. Onunla yollar vefalı, onunla içilen kahvenin tadı da başka sohbeti de başka.. Tanıdığım günden beri içimi aydınlatan gençliğimin tüm ayrıntılarını kendinde gördüğüm güzel insan.. Hayatına, mücadelesine hayran kaldığım bir efsane oldu şimdiden.
Onun hikayesi gözlerinde asılı kalmış bir hüznün kalıntısı.. Parlak iri gözlerinde geçmişini görebilirsiniz elbette görmek isteyenlere gösterecek kadar açık sözlü temiz yürekli güzel insandır…
Çocukluğumuzda ne anıları saklı bıraktık ne anılar itirafa meyl etmişken ancak güvendiğimiz ve inandığımız bir dosta kelime kelime döktük içimizi. Kim bilir ne yaşanmışlıkları biriktirdik de en yakınımıza bile diyemedik. Herkes yaşadıklarını kendi bilir. saatlerce oturup havadan sudan konuşmanızda böyle sohbetleri yapamazsınız ancak kısa mesafede bile olsa yollar bu koyu sohbetler için adeta bir itiraftır sohbetin en koyusundan dökersiniz içinizi en yakınınıza. Onun gibi bir şeydi bizim sohbetimiz…
İstanbul’un rüzgârı meşhurdur biz yolda koştura koştura yürürken aynı anda baharın bu şiddet eylemli rüzgârına karşıda savunmaya geçtik bir elimle rüzgârdan nasibini alan şalımı boynumun ardına atmakta diğer elimle de kol çantamın omzumdan kaymaması için sımsıkı tutmaktaydım…
Bu değerli yol arkadaşımla kargo arayışımızın elbette bir nedeni vardı.. Elimizde bir godiva paketi Mersin’e gönderilmek üzere niyetlenmiştik.. Godiva hikâyesi enteresandır bilenler bilir, bilmeyenlere kısaca anlatmak isterim:
Lady Godiva, hem sadakatin, hem başkaldırının, hem tutkunun, hem şefkatin hikayesidir. Halk 11. yüzyıl’da İngiltere Coventry’de uygulanan ağır vergilerden isyan halindedir. Vergileri arttıran Lord Leofric’in eşi Lady Godiva halktan yana tutum alır. Eşini vergileri indirmesi yönünde ikna etmeye çalışır.
Lady’nin ısrarından rahatsız olan Lord Leofric, eşine asla kabul edemeyeceğini düşündüğü bir teklif yapar. Lady Godiva’nın at sırtında, sadece saçlarına sarınarak, Coventry sokaklarını boydan boya geçmesi koşuluyla vergi yükünü azaltacaktır. Lady Godiva’nın buna cesaret edemeyeceğine inanan Lord eşinin baskılarını bu şekilde kıracağını düşünür.
O an geldiğinde, Lady Godiva atının üzerinde vakur ve kendinden emin olarak geçişini yapar. Bu durumu öğrenen halk, dükkânlarını kapatır evlerine girer. Lady’nin onuruna kimse sokağa adımını atmaz, hiçbir pencerenin perdesi aralanmaz. Lady’nin bu cesur davranışı karşısında, ona duydukları derin saygıyı gözlerini kapatarak gösterirler.
Lord Leofric eşine verdiği sözü tutar, vergileri, indirir. Bu olaydan sonra Lady Godiva’nın cesareti, kararlılığı, saflığı, tutkusu ve güzelliği pek çok sanatçıya ilham kaynağı olur.
Lady Godiva efsanesi bugün hem hafızalarda, hem de Godiva çikolatalarında yaşıyor. Bu güzel hikâyenin ruhu Godiva çikolatalarına çok yakışıyor.
Bu kısa bilgiden sonra bizim godiva hikayesine dönelim. Abimin tarafıma hediye olarak verilen bu enfes çikolata paketini açıp açmamakta kararsızdım. Bu öykü dostuma mersinden ki arkadaşı tarafından anlatılınca adeta şok olduk.. “Yahu bende godiva paketi var, hem de hiç açmadım” dedim. Sonra bu paketin hak ettiği yere gönderilmesine karar verdik. Bu yüzden kargo arıyorduk. Bakkalın çırağından aldığım adresle biz İstanbul’un hırçın rüzgarı ve serin bahar havası ile savaşırken bir yandan da dostumun gözlerindeki hüznün sebeplerini anlamaya çalışıyordum. Öyle naif, öyle zarif bir kız ki yeter.. Aşkı tarifi içimi ısıttı bu bahar soğuğunda.. Sevgi dolu bu kız hayattan tek beklentisi hedeflerine ulaşmaktı. Sabırla, inançla kendi yolunda ilerliyordu. Ama sevgi-aşk arasındaki farkı tarif etmesine bayılmıştım. “Sevmek inanmaktır” diyordu. “Aşk ise bu inancın kısa ve çiseli yağmur gibi olmasıdır..” Enfes bir tanım… Elbette benim de çiseli yağmurlara aldanmışlığım olmuştu diye devam ediyordu ama ben sevmeyi tercih ediyorum.. Biz böyle hararetli sohbeti yaparken kendimizi kargonun önünde bulduk. On dakika sonra kapanacak diye çalışan hanımefendilerden bir ikaz aldıktan sonra paketimizi göndermeyi başarmıştık…
Talatpaşa çıkmaz sokaktan caddeye doğru ilerliyorduk. Sohbetimiz tüm lezzetiyle devam etmekteydi. Özlemlerimizi, beklentilerimizi yaşadığımız olumlu, olumsuz her şeyi bir çırpıda anlatmak istiyorduk ama vaktimiz çok kısıtlıydı. Bu kısıtlı zamanda sevmeyi, değer bilmeyi, vefayı, ezber bozmayı, terk etmeyi, terk edilmeyi, yenilmeyi ve her yenildikçe dimdik ayakta ve hayatta durabilmeyi, tutunabilmeyi anlatmaya çalıştık birbirimize..
“Yeter,” dedim dostuma adıyla ünleyerek. “Sen bir ezber bozuyorsun farkında mısın?” “Evet” dedi “Ama inandım, ruhunu sevdim, hayata tutunmasını sevdim, bu adamla tüm yaşam savaşları kazanılır.” diye devam etti. “Çok yoruldum hiç aklımda yokken karşıma çıkan bu insan ile ruhum dinginlik buluyor. Ancak bir taraftan da mesleğime geleceğime kaygı ile bakıyorum. Atanamadık biliyorsun. Öğretmenlik mesleğimi çok seviyorum, çocukları çok seviyorum. Onlara sevmeyi, öğrenmeyi, paylaşmayı, hayal kurmayı, ideallerinin peşinde koşmaları gerektiğini öğretmek istiyorum. Bunu yaparken de hayattan kopmak istemiyorum. Gönlümün, ruhumun seçtiği adamla da yoluma devam etmek istiyorum.. Çok şey mi istiyorum hocam?” diye o kocaman iri merhametli, parlak ışıltılı gözlerle gözlerime baktı.
“Hayır.” dedim “Çok şey değil ama sabır gerektiren istekler. Zaten inanan sabreder. Yolun berrak olsun inşallah.” dedim. “Bak ömür dediğin bir ikindi vakti ağaç gölgesinde belki de bir dakika belki de bir an dinlenmek gibidir. Bu yüzden inandığın yolda, güvendiğin insanla yürümeni tavsiye ederim. Mesleki hedeflerine de varmanı çok isterim. Belki de varacaksın yine sabır, maalesef sabır. Çünkü elimizden geleni yaptık, tüm kapıları zorladık artık su akacak yolunu bulacaktır” diyerek otobüs durağına geldik. Rüzgârın şiddeti ile çantam omzumdan kaymıştı. Şans işte, o anda otobüsü gelmişti Yeter’in, alelacele vedalaştık otobüsüne bindi… Ben de yoluma devam ettim.. Evime gelirken düşündüm durdum.
Godiva’nın merhametinde olan bu asil kız umuyorum beklentisi olan sevgisine her halükarda kavuşur. Umuyorum mesleki hedeflerine de ulaşır.
Bu yollardan geçmiştim, onu en iyi ben anlarım. Eve girerken şeyh Edebali’nin sözlerini hatırladım..
“Her şeyin ortası makbuldür, sevginin de. Sevdiğini gereğinden fazla sevmeyesin. Sevgini de, sadece yüreğinin eline ermeyesin. En çetin imtihan “sevgi”yle olanıdır. “Kişi ne kadar bahadır olsa da, muhabbete tuş olur.” diyen atanın sözünü aklından çıkarmayasın. Böyle imtihan olmamak, istikbalde neslinden utanmamak için gecelerin bağrında, seherlerin aydınlığında duaya durasın. Senin ideallerin ve geleceğe dair hedeflerin var oğul.”
Sevgi ile kalın değerli okurlarım…
tek kelimeyle muhteşem bir anı.saygıdeğer yazarımızı kutluyorum ve diğer anı öykülerini sabırsızlıkla bekliyorum…