Merhaba Rumeli, Elveda More Arjen… / Asuman Oğuz
Sana elveda demek zorunda kalan ecdat nesli olarak üç gün dahi olsa merhaba demenin tarifsiz mutluluğu ve buruk bir hüznün içindeyim Gülüm Rumeli …
Hep aklımdaydı bir gün yurt dışına çıkma fırsatım olursa ilk olarak görmek istediğim yer ecdat toprağımızdı.. Rabbim nasip etti ve çıktım.
Derler ya “yediğin içtiğin senin olsun gezdiğin gördüğün yerler
i anlat” diye…
600 yıl bu topraklarda emperyalist amaç gütmeden oraları kalkındırmış Osmanlı Devleti’nden kalan tarihi yapıları görünce heyecanlanmamak mümk
ün değil. ecdat rahmetler olsun buraları boş geçmemiş mimariyi döktürmüş de döktürmüş… İlk olarak Selanik Atatürk’ün doğduğu evi müze halini ziyaretle başladık. Ve sonra Atatürk’ün şehri Manastır buraya bayıldım. Ancak ben en çok Atatürk’ün askerliğini yaptığı manastır askeri idadisini gezerken çok duygulandım. Burası bir müze haline getirilmiş içinde hatıra defterlerinden, Atatürkün askeri kıyafetlerine, cumhurbaşkanlarından Genelkurmay başkanlarımıza kadar pek çok devlet büyüğümüzün imzalı yazıları mevcut.. Rejimin beyefendisi cumhuriyetimizin kurucusu ve kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz anılarına tanık olmak insanı duygulandırıyor. Ve Türklük şuurunu bir kez daha kuvvetle hissediyorsunuz. Bu manevi hazzı yaşamak çok güzeldi.
Makedonya Üsküp ve Ohri buram buram Osmanlı mimarisi kokan güzeller güzeli şahane Rumeli selam olsun sana ,selam olsun rahmetli ecdadımıza- mekanları cennet olsun inşallah….
Üsküp-Skopje levhalarda bu yazı yazıyordu oldukça güzel şehir Üsküp, bu şehir denilince Yahya Kemal Beyatlı’yı unutmamak gerekir .
Osmanlı devletinin bu bölgeye yaptığı Tarihi eserler camileri, hanları, hamamları ve çeşmeleri de dahil olmak üzere şehrin her yerinde görmek mümkün.. Çok heyecanlandıran duygular ‘vay be mimaride ki zarafete bak’ demek geliyor içinizden ve dışınızdan gururla… Hele Mimar Sinan’ın taş köprüsü nefis bir eser adeta zamana meydan okuyan bir yapı helal olsun… Mekanın cennet olsun büyük usta… Ah Üsküp her yer Osmanlı ve bizim kültürümüzü taşıyan izlerle dolusun birkaç saat yetmez ki seni izlemeye…
Matka kanyonuna gitmek üzere yola çıkarken bu göl ve kanyon hakkında rehberin bilgileri ile hazırlık yaptık. Teknolojinin getirdiği kolaylık günümüzde olmazsa olmaz tek iletişim aracımız maalesef ki cep telefonlarıdır. İşte tam da bu sırada Matka kanyonuna çıkarken cep telimi kaybettim… Canımız sağolsun diyerek Matka kanyonunun tadını çıkarttık. Görülmeye değer ve gelmişken mutlaka görülmesi gereken bir doğa harikası Matka Kanyonu .. Sanırım cep telimi aldı ki bir daha geleyim diye düşünerek kendi kendime teselli verdim…
Ve Ohrid Gölü Makedonya’nın incisi, UNESCO dünya mirasları listesinde yerini almış muhteşem göl… Ohrid Gölü ve şehri Makedonya’nın en güzel şehri iyi korunmuş ve yıllardır Dünyanın dört bir yanından ziyaretçi akınına uğruyor.. eski şehir bölgesi, orta çağ dönemine kadar uzanan hisarları, kiliseleri, manastırları, camileri ile binlerce turistin uğrak yeri kalbim Ohri de kaldı diyebilirim zaten telimde Matka Kanyonu’nda demek oluyor ki yine gideceğim elbette kısmet ancak bu uzun tanıtımdan sonra beni etkileyen 86 yaşındaki Arnavut amcamın öyküsüne başlasam diyorum yoksa bu yazı gezi tanıtım yazısına dönecek …
Geldiğimiz tur Ohri gölünde tekne turu düzenledi denge sorunum olduğu için tur gezisine katılamadım ben de Ohri eski şehir yerleşim yerini bir daha gezmek için otelden ayrıldım. İlk günkü gezide yağmurdan ve yol yorgunluğundan bir şey anlamamıştım…
Eski yerleşim şehri daracık sokakları ve balkonlarını rengarenk sardunyaların süslediği balkanların en huzur veren şehri Ohrid’de gezinirken arjen amcanın evinin önünde fotoğraf çekmek için durdum. iki katlı bir hayli eski bir yapı ancak her camının önü rengarenk sardunyalar ile süslenmiş halen ben varım yaşıyorum diyen, yıkılmadım ayaktayım diye adeta duruşuyla bu konuşan eve bayıldım.. İngilizce merhaba dedim cevap vermedi amcam.. Sonra “Merhaba nasılsınız evinize bayıldım resmini çektim bir sakıncası yoktur umarım..” diyerek sohbete daldım. Az Türkçesi ile ne demek istediğimi anlamış olmalı ki bir sandalye uzattı ‘otur’ dedi oturdum.. İstanbul’dan mı geldin? diye sordu – evet İstanbul dedim.. Hep gelirler evi çekerler ama otur dediğimde acelemiz var derler giderler sen demedin acelen yok herhalde diye sorunca
S
izinle sohbet edecek kadar var dedim biraz mahcup zira diğer sokakları da gezmek için can attığımı şimdi gel de bu amcama anlat.. zar, zor Türkçe ile cebelleşirken Arjen Amcam yaşı gereği ağır da duyması işimi hayli zorlaştırdı işitme cıhazı takmak zorunda olan sonuçta ben de ağır işiten biriyim Allah’ım ya işe bak diyerek sohbete devam ettim…
Arjen Amca’mı kısaca anlattığı kadar tanıtayım.. 86 yaşında, erkek berberliği mesleğini uzun süre yapmış.. Şehrin en tanınmış erkek berberlerinden biriymiş vakti zamanında üç çocuğu var ama hiç biri Ohrid’de yaşamıyor Avrupa’nın başka ülkelerine gitmişler.. Eşini 30 yıl önce kaybetmiş genç sayılacak yaşta dul kalmış anlaşılan bir daha evlenmeyi düşünmemiş ancak bir hastalık geçirmiş tanıştığı bir Bulgar hanımla evlenecek olmuş ona baksın diye Bulgar hanım çok para istemiş vazgeçmiş.. Arjen amca tipik Arnavut karakteri inatçı ve asimile olamayan dedelerinin Arnavut ruhunu taşımakta. Halen kendi sakal traşını yapıyor ve her sabah gün ağarınca evinin önünü temizliyor çiçeklerini suluyor ve yemeklerini kendi yapıyor, çocuklarının tüm ısrarlarına rağmen terketmemiş toprağını.. “Ben ölümü bekliyorum ama o gelmiyor more” dedi bana ..
Mutsuzluğu her halinden belli olan Arjen amcamın bu konuşması beni hayli üzdü, suratım düştü.. Dedi ki işini iyi yaparsan, eşini iyi seçersen, yemeğini ikram edersen dünya bu… koca oldum, baba oldum, dede oldum, dedi ve sustu not aldığım bu sözleri özenle beynime yazıp ezber yapmakla uğraşırken ama bak senin gibi gezgin olamadım diye muzipçe gülümsedi… Arjen Amca titreyen elleriyle bana çay ikram etmesi beni çok mahçup etti.. Çay pek içmezlermiş ama bir göçmen Türk arkadaşından demlemeyi öğrenmiş arada içiyor bir de hoşlandıkları konuklarına ikram edermiş.. Kendimi şanslı hissettim bir an.. Allah’ım yarım saatim kaldı sohbeti bitirmem lazım ama öylede küt diye bitiremem ki diye düşünceye dalmışken Arjen Amca’dan daha iyi düzgün anlaşılır Türkçe bilen komşusu çay sohbetimize balıklama daldı diyebilirim..
Meğerse ne üzüntüler bağrında saklıymış Arjen Amca’mın.. More Arjen anlattın mı aşkını bu insana diye sordu.. Sinirli bir şekilde boş çay bardağını titrek eliyle tutup kendi dillerinde küfür ettiğini sandığım Arjen Amca eve doğru gitti oturduğumuz taşlıkta evin önünde geveze komşusu ve ben kaldım on dakika sonra kalkmalıyım diye komşusuna söyleyince adam yemedi içmedi bir çırpıda Arjen Amcanın aşkını anlattı eşine vefasını anlattı.. Arnavutlar’da eşine bağlı olan kadın, kamu hayatında hürdür her konuda fikrini söylemekten çekinmezmiş.. Eşi de bu vasıflara sahip bir hanımmış.. Eşinin anne ve babasına hiç evlenmeyen teyzelerine bakmış. ömrünü eşine adamış adeta ancak erken gelen hastalık onu
Arjen Amca’dan çabuk koparmış.. Arjen Amca’mın eşine olan saygınlığı, aşkı eşinin bu asil meziyetlerinden geliyormuş.. Eşini kaybedince günlerce kimseyle konuşmamış.. Kimseye selam vermemiş.. Hayata küsmüş adeta.. Ancak çocukları babalarının bu tepkisinden nasibini almış olmalılar ki Avrupa’nın diğer şehirlerine göçüp gitmişler.. Babalarını yılda bir kez ziyarete gelirlermiş ama asla evde kalmazlarmış Arjen Amca eşinin vefat ettiği yatağı yıllardır aynı bir şekilde muhafaza ediyormuş.. Odasına kimseyi sokmazmış. Sardunyaları ve çiçek düzenleri eşinin yaptığı gibi aynen devam ettiriyormuş.. Her gün aynı saatte kalkar ve hep aynı saatte yatarmış. Eşinin yasını halen tutan bu Arjen Amca’m içeriye girince ben de kalkmak zorundayım diyerek özür diledim teşekkür ederek veda için elini öpmeye çalışırken yine gelmeyi çok isterim eğer gelirsem istediğin bir şey var mı Arjen Amca diye sordum..
Lokum dedi çok severim.. Başka da yoktur more deyip vedalaştık.. komşusunun anlattıkları ile yolda yürürken dedim ki:
Arjen Amca keşke bizi de seven sadık bir eşimiz olaydı. Bu ne sadakattır yahu. Saygı ile eğilmemek mümkün değil…
Arnavut erkeklerinin karakteristik özelliklerini her yanı ile taşıyan Arjen Amcam saygılar.
Namuslu, dürüst, mert ve adil olduklarını duymuştum ancak bu derecede sadık olanını ilk kez gördüm bir de halen bir İstanbullu görünce Arjen Amca’mın Osmanlı demesi bize Türklere Osmanlı torunlarına verdiği saygının, sevginin ve değerin emaresidir kanımca.. Elveda Rumeli adlı dizi filmin çekim yapıldığı ve Arjen Amca’mın da evinin bulunduğu o daracık ama derinliğinde buram buram tarih kokan, aşk kokan, ecdat kokan sokakta hızlı adımlarla yürürken belki bir gün yine gelecem kimbilir ama arjen amcam yaşıyor olsun ona lokum sözüm var diyerek programdaki saatte otobüsümüzün toplanma yerine ulaştım…
Yetiştim ama ne diğer dar sokakları gördüm ne de balkonun da sardunyaları sıralanmış taş evleri gördüm.. Arjen amcam hepsini temsil ediyordu bence .. Tüm kabalıklarına rağmen yaşadıkları aşkları, evliliklerini zarif bir sadakatla besleyen Arnavut erkekleri Arjen Amca’mdı ..
Kaldırımı, ciğeri ve özellikle ’Arnavut damarı’ deyimiyle dilimizde yer etmiş bir millet olan hali hazırda da ülkemizde 6 milyon kadarı da bulunan Arnavutların ders niteliğindeki sözü ile yazıma son veriyorum.. ‘Sabredebildiğin kadar sabret, sonsuza kadar sevin.’
Tüm güzellikleri biriktirip güzel hayatlar yaşamanız dileğiyle hoşça kalın sevgili okurlarım.. sonraki yazım da görüşmek üzere.. Rumeli’nin Sofya’sında buluşmak üzere hoş çakalın hoşta kalın… sevgilerimle….
Bir solukta okudum, bende anlatıklarınla oralarda gibi hissettim👏👏
mükemmel bir hatıra, çok güzel…