DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Doğum Günü / Nuri Tarkan

B koridordan geçip tuvalete gidiyordu. O an tanıdığını düşündüğü güzel bir kadınla karşılaştı, yüzüne karşı cinste hayranlık uyandıracağını düşündüğü bir tebessüm takınarak başıyla selamladı. Kadın oralı bile olmamıştı. Yan yana geçerken alımlı kadını sıkıştırmamak için iyice duvara yapışıp göbeğini içine çekti. – hoşlandığı kadın mıydı ki, bilemiyorum (hoşlandığı değil de hoş bulduğu belki de) şuan kafası peş peşe içtiği içkilerden çok muğlak, ama olsun yine de o tebessümü hak ediyordu. B normal bir kafada olsaydı güzel kadının ilgisizliğini kafasına takar kendisine, kadınlara ve o koca göbeğine bir yığın küfür ederdi aslında ama bu gece kafasını çok daha entrikalı sahtelikler yoruyordu. Akşam saatlerinden beri içinde tuttuğu kızgınlığı saklamak için hayli çaba harcıyordu, herkesten çok içiyordu. İçtikçe de bu gecenin gerçekten kendisi için düzenlendiğine inanıyor kahkahalar atıyordu. B’nin karısı A, kocasına bir doğum günü gecesi düzenlemişti. Bu gece B’nin sınırlarını zorlayan bir gece.

Tuvalete girdi, kapıyı kapattı, klozetin üst kapağını kaldırdı ve oturdu. Kendi kendine: “içerisi görmekten tiksindiğim adamlarla dolu. A’ya dedim ben böyle bir organizasyon istemiyorum dedim ama yok. Ayrıca ikimizde basit devlet memurlarıyız bizim neyimize böyle kanepeli kokteylli geceler. Neymiş efendim, benim pelüş bebeğim bundan çok daha fazlasını hak ediyormuş. Sanki daha önce neleri tam olarak hak ettiğime kulak vermiş. Sırf şu kur yaptığı emniyet müdürü P ile vakit geçirip güzelliğinin egosunu yaşamak için yapmadıysa ne olayım. Adam da benim karıdan hoşlanıyor ama bu apaçık belli. Benim karı mı? Evet benim karı. Hiçbir zaman benim olarak hissedemedim A’yı. Bazen hissedecek gibi oldum, yakın çevrem, arkadaşlarım ya da A’nın arkadaşları buna müsaade etmedi. Herkes karım A’nın çok güzel olduğunu söyledi hep. Ama ben esas ne söylemek istediklerini anlıyorum elbet; sen ne kadar tipsiz, şişko, pelüş bir insansın. Sana A çok fazla demek istiyorlar. Sanki hayatta herkes hak ettiğini alıyor. K de yanaşıp duruyor çirkinim ayağına benim karıya. Bir de yakın arkadaşım. Yine benim karı dedim benim karıya.”

B çok saygılı bir insandı. Yalnızken, kendi kendine konuşurken dahi hiç kimseye saygısızlık edemezdi, etmek istemezdi. Çünkü saygıyı bir araç olarak değil doğası gereği bir amaç olarak algılar ve ona göre yaşardı, istemsiz olarak. Ama bu gece biraz farklıydı, B gibi sabırlı, sakin, saygılı bir insanın bile sınırlarının test edildiği bir geceydi. “Neyse ya zaten çok sarhoşum, zaten böyle konuşabilmek için içmiyor muyum her gün. Gerçi benim yakın arkadaşım yok galiba kafam güzel olunca herkes yakın arkadaşım, yakın olanlar da can ciğer oluyor. Herkes benden çok karım A için çevremde sanki. ‘Sanki’si fazla evet o yüzden. Sarhoşum zaten şu an herkes benim hem can ciğer dostum hem de düşmanım. Beni benden alıkoyan örgütlenmiş hainler. Örgüt başı da benim karı. Hepsi, herkes varoluşunu tamamlamış bir ben kalmışım sanki. Ne büyüttü sizi böyle. Benim yarı kilomla nasıl sen benden daha öz güvenlisin. Herkes herşeyin en iyisini bildiğine o kadar emin ki, nasıl oluyor bu iş anlamıyorum. Bir ülkeden bahsedilir ‘aaa, asıl orda şuraya gideceksin’ bir yemekten bahsedilir ‘aaa onu asıl şurda şöyle yiyeceksin, aaa hayır onu çömelip, bunu amuda kalkıp yiyeceksin, aaa onu şöyle yapacaksın, aaa oraya giderken şurdan geçeceksin, oraya giderken oradan geçmediysen aslında oraya gitmemişsin demektir, keşke evinden hiç çıkmasaydın boşuna yorulmuşsun.’ Oraya giderken şuraya uğramamamışsam, oraya giderken burada kalmışım. Burada gezerken de aslında orayı gezmişim, Arabistan’a gidip suşi yemiş dönmüşüm, ben ne kadar mal bir insanmışım böyle ya, utanmadan bu dünyaya bu bedenle gelmişim. Aaa eğer doğuyorsan asıl şöyle bir bedenle böyle bir yerde doğacaksın, saçma sapan ukalalıklar. Hepsi her şeyi biliyor ben bir bok bilmiyorum. –ayakkabını giydiysen dışarı çıkacaksın- Kimse karşısındakini dinlemiyor esasen, -masaya oturduysan yemek yiyeceksin, olmadı ders çalışacaksın- herkes kendi bildiğini doğru bulup konuşuyor sadece. -Pijama giydiysen uyuyacaksın- Sanki sırf burada caka satmak için doldurmuşlar heybelerini. –gözlerin dolduysa ağlayacaksın, öyle gözüme toz kaçtı falan bilmem ben yoksa yanlış olur.- Ben de bu yarım akıllılara ayıp olmasın diye mal gibi dinleyip duruyorum. –arabaya bindiysen süreceksin, yok öyle biraz içinde oturayım sonra ineyim. Ama şoför var ben yolcuyum araba zaten gidiyor. Yok olmaz sürmeyeceksen binmeyeceksin. Hem zaten sürmüyorsan araba gitse de sen bir yere gitmiş olmazsın aslında, oraya varamazsın yine burda kalırsın.- Hepinizden daha çok yer gezdim, daha çok şey yaşadım lan ben.” diye tuvaletin kapısına doğru yükseltti sesini. “susup dinliyorum diye iyice kendinizi bir bok sandınız -…- ve ben bu durumdan artık çok sıkıldım.” B tuvalette oturdukça içindeki kızgınlık büyüyordu.

B sarhoş olmadığı zamanlar bunları kafasına pek takan bir insan değildir esasen. Böylesine bilmiş konuşan insanlar her daim çevresinde vardı. Genellikle onları “öyle mi!” diyerek geçiştirirdi. Sarhoş olduğu zamanların bazısında ise insanlığa karşı bir öfke duyardı. Bugün yaşadıkları kahramanımız B’yi bir klozetin üstünde iyiden iyiye çileden çıkarıyordu.

“Hele o çelimsiz emniyet müdürü. Üzerine bir otursam silah milah hak getire ama… Hele o R. Gerçi R’yi severim ya, en kendinde olan adam içerdeki. Onun da karısı cadı. Off başıma ağrı çıkıyor.”

B bunları sadece içkiliyken veya tuvaletteyken söyleyebilecek bir adam. Serzenişlerinde haksız sayılmaz zira B’nin doğum günü, fakat pastayı salona büyük bir coşkuyla getirdiklerinde B salonda değildi ve hiç kimse bunu fark etmedi, karısı A dahil. B eve geldiğinde (evdeki kalabalık için yetmeyen ihtiyaçları almak üzere markete gitmişti.) herkes büyük bir coşkuyla pastayı alkışlıyor, doğum günü şarkısı söylüyordu. Hiç bozmadı sadece uzaktan izledi sıra mumları üflemeye gelince B’nin orda olmadığı anlaşıldı. Kahramanımız B şahit olduğu bu duruma içerdekilerden daha çok utanmıştı. Marketten erken gelip pastaya yetişemediği için bu durumu kendi suçuymuş gibi hissetti. (henüz içkili değildi. İçinde oluşan kızgınlığı yansıtabilecek kadar gücü bulamamıştı kendisinde.) İçerdeki koca kalabalık ta benzer duygularla “nerdesin sen yauuvv (yayvan sırıtan ağızlarla ve alaycı tonla)” gibilerinden şeyler zırvalayıp B’nin suçluluk duygusunun üzerine oynayarak kendilerini rahatlatmışlardı. Çabucak pastayı kesip, B’nin ağzına tıkıştırıp olayı ört pas etmişlerdi.
B, moral bozukluğunu belli etmemeye çalışarak bir kenara mevzilenip peş peşe rakı ve sigara içiyordu. Çok terlediği mazeretini kullanarak balkonda oturmayı yeğlemişti. Alkol vücudunda dolaşmaya başladıkça da kendine gelmiş, kızgınlığını en azından yüz ifadesinde hissettirmeye başlamıştı.

B özünde iyi ve kibar bir adamdır. Karısı A’yı çok sever. Karısı ise B’ye sadece katlanır ve herkes bunu bilir. Bu gece B’nin perdesinin indiği bir gece olacak gibiydi.

“Benim doğum günümde beni unuttu içerideki mahlukatlar. Hiçbirisi benim için burada değil. Hepsinin aklı başka yerde. Kimi ortam olsun, kimi belki bir karşı cinsle yakınlaşırım diye, nasılsa içkili ortam -ki içki de çok pahalı, beleşten kafayı bulmak isteyenler- kimi de benim karının hoş sohbetinden, – herkeste bir cıvıltı uyandırıyor benim karı, karı da ne kaba kelime öyle, olsun sarhoşum şu an, ayrıca burası tuvalet bana ve düşüncelerime ait olan tek mekan, sadece ben ve içimdeki kötülükler var burada ve bu kötülükleri görmek isteyen kimse de yok. Keşke şimdi dışarı çıkıp henüz içimden çıkarmış olduğum şu kötülükleri salondaki herkesin yüzüne fırlatsam… Neyse dur ne diyordum, kimi de kocasını kıskandığından gelmiş, R kıskanılacak adam ama, bütün kadınların ona bakışı farklı. O da bunun farkında ama kendi işinde, belki de sırf bu yüzden en iyi dostum o. Hıh! Dostmuş o da ne demekse. A olmasa acaba ne sıklıkla görüşür benimle Allah bilir. Belki o da her şeyin farkında ama kendi işinde gözükerek daha çok beğeni kazandığını biliyor.”

“ Akşamdan beri şaklabana döndüm. Hele o emniyet müdürünün karısı! Sümsük şişko, sırf ben de şişkoyum diye akşamdır kulağımı kemirdi pis tiz sesiyle. İkimiz yan yana gelsek kara delik oluşacak dünyanın sonu gelecek haberi yok cahil. Madem şişkosun bari biraz oku. Almış eline iki tane mil örüp duruyor. İçki de içmiyor. Garip nasıl katlanıyor. En rahat olan da o. Herkese de laf yetiştiriyor, gülüyor eğleniyor.”

Tuvaletin kapısı tıklandı. B: “dolu” diye bağırdı. tekrar tıklandı “dolu” diye yüksek ve sert bir ses tonuyla karşılık verdi B. “tuvaletteki varlığıma bari saygı duyun… Küçük burjuvaziler… doğum günümde yoktum bari evin en pis yerinde rahatça var olayım. Konuştuklarınız değil belki ama düşündükleriniz beni iğrendiriyor. Hepinizin üstüne kusmak istiyorum.”

Midesi bulanmaya başladı. Bu kadar içki dokunmazdı B’ye fakat kızgınlığı onu garip bir şekilde heyecanlandırmış, kan akışını hızlandırmış ve başını döndürmüştü. Kafasını aşağı doğru sarkıttı bütün tuvalet dönüyordu. Gözlerini kapattı bu sefer tuvalet sabit içinde sanki kendisi fıldır fıldır dönüyordu. İçindeki heyecanın sebebi; yavaş yavaş belirginleşmeye başlayan bir cesaret kırıntısıydı. Kendi kendine konuştuğu şeyleri dışarı çıkıp salonda herkesin suratına bağırarak söyleyebilecek cesareti hissetmeye başlamıştı. Bu cesaret ona hoş bir haz veriyordu. Başı aşağı sarkmış, gözleri kapalı, ağzı biraz açık kaldığı için ağzından salyalar akar bir vaziyette klozetin üzerinde, beyni fırıl fırıl dönerken bunu yapabildiğini hayal ediyordu. Bu hayal B’yi biraz gülümsetti. “Evet yapacağım, çıkıp herkesin yüzüne haykıracağım, bitsin bu gece.” Aniden midesi ve karın kasları gerildi. Gözlerini açayım, kafasını kaldırayım derken ağız dolusu kusmuk boşaldı ayaklarının dibine. Yerler batmıştı, tabi biraz da ayaklarının üzerine kadar inik durumda olan pantolonu. Bu durum B’yi gerçekte olduğu zamana ve mekana hızla geri getirdi: “Vay anasını ya, ne oluyor bugün bana?” yan tarafından bir topak kopardığı tuvalet kağıdıyla pantolonunu ve yerleri temizlemeye çalıştı oturduğu yerden. O sırada kapı tekrar tıklandı. Bu sefer bir suçlu psikolojinin getirdiği ses tonuyla yumuşakça, birazdan çıkıyorum diye seslendi. Yarım saati aşkın bir süredir içerde olduğunun farkında değildi…

Okuyucu bu andan sonra ne yaşandığını çok merak etmektedir. B acaba ne yaptı? (Kendisini toparlayıp gidip kaldığı yerden ortama mı karıştı?), (yoksa tuvaletten çıkıp sessizce ortamı terk ederek yatağına mı yattı?), (Yoksa balkonda ki köşesine geçip öfkeli düşüncelerine devam mı etti?) Okuyucu kendisini B’nin yerine koyduğu için bu ortamdan duygusal öcünü almak itercesine B’den, tuvaletten çıkıp kirlenmiş pantolonuyla, ağzının kenarında kalmış kusmuk kalıntısıyla ve sarhoş adımlarla salonun kapısına ilerleyip tuvalette içinden konuştuğu her şeyi kalabalığa haykırarak söylediğini, hatta emniyet müdürünün şişko, sürekli örgü ören karısının yanına gidip üzerine oturduğunu, doğru düzgün tanımadığı ve ortamda kendisi olmadığı halde coşkuyla doğum günü şarkısı söyleyen bütün herkese orta parmağını göstererek defolun gidin evimden diye haykırdığını bekliyor sanırım. Böyle bir davranış sergilese B’yi geri kalan hayatında nasıl bir yaşama yolu beklerdi acaba? Şunu söylemekte beis görmüyorum B’nin de yapmak istediği tam anlamıyla okuyucunun beklediği şeydi aslında. Ama olay örgüsü böyle devam etmedi…

B’nin arkadaşı R tuvaletin kapısını dışarıdan zorla açarak içeri girdi. B, tuvaletin ortasında kusmukların içinde, pantolonu yarıya kadar çekilmiş bir şekilde yatar vaziyetteydi. Karısı A ve R’nin yardımıyla B yatak odasına taşındı. Sadece donu kalana kadar üzeri çıkarıldı ve yatağına yatırıldı. Saat 23.30 civarı idi. Parti sabaha karşı 5’e kadar sürdü. Hiç kimse B’nin yokluğunu hissetmedi. Gülündü. Eğlenildi. Kahkahalar atıldı. Dostluklar pekiştirildi. B yattıktan sonra karısı A kendisini daha rahat hissetti. İçti. İçti. İçti. Herkesle tek tek ilgilendi ve ortamı eğlendirdi. Müzikler açtı, danslar etti.

B gece boyunca uyanıp içeriden gelen kahkahaları, sesleri yarı çıplak bir şekilde dinledi ve tekrar tekrar uykuya daldı. Kahroluyordu. Tüm doğum gününü tuvalette geçirmişti.

Ertesi sabah B erkenden uyandı. Etrafa göz gezdirdi. Her taraf çöp içindeydi. Etrafı topladı. Kendisine bir kahve yaptı ve dün gece öfkeye battığı balkon köşesine geçti. Bir sigarayla beraber kahvesini içti. Öğle vakti olmuştu. Karısı balkonun kapısında belirdi.
B: “Bebeğim güzel bir kahvaltı yapalım mı?”

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 5 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları