Depremin Farkında Olmak / Aydın Işık
‘Sevgili’ Nurettinciğim,
İnsanlar gücü parada, evlatta, şöhrette ararlar, gönül incitmeyi önemsemezler, çok basit nedenlerden dolayı birbirleriyle ilişki keserler.
Bugün akrabalar arasında, aileler arasında, baba ile oğul arasında bağlar kopmuş durumda.
Kim ne derse desin, birbirimize yaptığımız, bu gereksiz ve anlamsız ilişki biçimi hüzün vericidir ve hiç bir sorunumuz da hallolmuyor. Geçen zaman aleyhimize işliyor ve kimse bir yere gelemiyor, maddi manevi eline bir şey geçmiyor, küskünlükle birlikte bütün ilişkiler kopup gidiyor, hem dünyada hem ahirette elde etiğimiz bir şey yok. Üstelik akrabalarımız, yakınlarımız, dedemiz, babamız, kardeşimiz, amcamız, halamız, teyzemiz, dayımız, ablamız, eniştemiz, tarih oluyor; bizden uzaklaşıyor; ya görsel medyayla ya da dijital medyayla bunun yerini doldurmaya çalışıyoruz.
Evet yüz kızartıcı kayıplarımız oldu. Akrabalarımızın ve bütün bu saydıklarımızın yeniden kalplerini kazanmamız zor olacak; içten gelen, fıtrattan gelen sevgi bağı yaralandığında tedavisinin zaman içinde çok zor olduğunu hep birlikte, görüyoruz ve şahit oluyoruz. Bütün bu olumsuzluklar nefsani duygulardan gururdan kibirden ileri geliyor. Arada kan davası yok, namus meselesi hiç yok, olan biten sebepler para, çıkar, menfaat, öfke çılgınlığından geliyor ihtiyar/ kadın/ çocuk/ arada eziliyor genelde. Kimseyi bu durum mutlu etmiyor, ama herkes üzülüyor. Tedavisi var mı var bu sorunun? Niyetimiz halis olsaydı insanların arasını düzeltmek için sorumluluk teşebbüsünde bulunurduk; herkes halinden memnun, olması gerekeni kimse yapmıyor ve sürüncemeye bırakıyor.
Hukuk, Adalet, ahlak, ibadet barışı emrediyor, ülkeler arasında ileebet savaş devam etmiyor; ne kadar uzarsa uzasın savaşların sonu barışla bitiyor; insanoğlu barışarak birbirini hesaba katarak hakkına hukukuna kişiliğine saygı duyarak karşılıklı fedakarlık yaparak hayatı güzelleştirebilir.
Problemin devam etmesi hiç birimize olumlu bir katkı sağlamayacak aksine herkes için bir üzüntü olacak. Allah sulhü sever, istenilirse yeniden insanlar arasında, bir sıcaklık, bir şefkat, bir merhamet, bir sevgi peydah edebilir. Olumlu veya olumsuz karar vermek kişinin tercihidir, herkes nasıl mutlu oluyorsa kendi kararını vermekte zaten özgürdür; bu özgürlük iyi olanı değil, duygusal olanı var etti. Hoş olmayan manzaralar var toplumun genelinde ve her katmanında. Allah çirkin olanı sevmez, iyi olanı emreder; cehaletle ayıplarımızın üstünü örtmekten kaçınmak hepimiz için kazanımdır ve erdemli bir harekettir. Çevremiz başta olmak üzere aile bireylerimiz, çocuklarımız, yakınlarımız, dostlarımızın’ aldıkları tepki ibadet imar bilgi bilimin var olma, mücadelesi değil, daha çok dünyevi isteklerden, kaynaklanan hedonist talepler olduğu görülecektir. Sorunların temeli ahlaki varlığın yokluğuna dayanıyor, genel bir ahlaki sorun var. Dijital medya kültürün çok ciddi anlamda baskısı var özellikle genç kuşakların üstünde! Hepimizi etkilemiş durumda? İki arada bir derede gidip gelen kirlenmiş ilişki biçimi aman vermiyor toplumda bu baskının getirdiği, depremin farkında olmak gerekiyor…
“Ez beyâbân-ı âdem tâ ser-i bâzâr-ı vücûd /
Be telâş-ı kefenî âmede üryânî çend”
(Yokluk çölünden varlık pazarına bir kefen almak telâşıyla gelmiş birkaç çıplak):
İnsan budur işte!
İranlı şairin veciz bir mısrasıyla bitirmek isterim vesselam…