DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Sis / Nuri Tarkan

Sis. Kar. Soğuk. Karanlık. Adam. Hepsi bir.

Hareket edebilen bütün canlılar donmamak için soğuktan saklanmış, ya da evlerine çekilmişler. Hareket edemeyenler ise aylardır uykuda, ölü taklidi yapıyor. Adam köşedeki sokak lambasının altında bekliyor epeydir. Nereye gideceğini bilmiyor. Aç bir köpek saldıracak gibi oluyor ama çok soğuk olduğundan olsa gerek kuyruğunu kıstırıp seri bir şekilde uzaklaşıyor. Acaba peşinden mi gitseydi, belki köpek nereye gittiğini biliyordur. Ama köpeği ürkütmeye gerek yok, zaten hava çok soğuk bu gece. Elleri montunun cebinde sağına soluna bakınıyor, sisin altında ışığını çabuk kaybeden sokak lambaları görüyor sırasıyla ve bir de hafif hafif yağmakta olan karı. Ellerini montundan çıkarıp birbirine sürtüyor, hohluyor, tekrar birbirine sürtüyor, montunun cebine geri sokuyor. Keşke beresi olsaydı kulakları donmak üzere. Tekrar elini cebinden çıkarıp kulaklarını kapatıyor. Kulakları ısınıyor, elleri soğuyor. Tekrar ellerini montuna koyuyor bu sefer de kulakları üşüyor. Aynı lamba altında yaklaşık bir saattir yaptığı rutin hareketler sadece bunlar, ha bir de sigara yakıyor sık sık. Bütün bu hareketlerine rağmen yaşama belirtisi göstermiyor adam. Gözü sürekli dalıp gidiyor. Nerede olduğunu, bu lambanın altına nasıl ve nereden geldiğini bilmiyor. Zihni heyulaların elinde.

Eli cebindeyken zaten tutuyor olduğu sigara paketini çıkarıp bir tane daha yakıyor. Elleri çok üşüdüğü için sigarayı ağzına koyup bırakıyor, ellerini cebine koyuyor. Sigaranın dumanı burnuna kaçıyor hiç alışık değil bu şekilde sigara içmeye. Biraz dudağının kenarına doğru kaydırıyor sigarayı. Böyle daha iyi artık burnuna kaçmıyor, biraz gözüne kaçıyor sadece. Uzun süredir mümkün olduğunca az şekilde hareket ederek sokak lambasının altında bir sokak lambası gibi dikiliyor ve aklında hep o aynı sahne dönüp duruyor. Sigarasının bittiğini dudağını yakınca anlıyor. Ellerini cebinden çıkarmadan ağzını açıp izmariti yere atmayı deniyor ama sigara dudağına yapışmış. Biraz üflüyor düşürmek için olmuyor. Biraz daha hızlı üflüyor o arada sigara sakallarını yakıyor ve fermuarı bozulmuş sağ göğüs cebinden içeri giriyor. Birden panikliyor. Elini cebinden çıkarıp izmariti almak için diğer cebine sokuyor hışımla ve izmariti çıkarıp atıyor. Bu arada parmağını da yakıyor. Fermuarı bozuk olan cep artık delinmiş te oluyor. Bu hareket adama iyi geldi. Nerede ve ne zamanda olmadığını fark etti. Evde değildi ve bir gündüz saati de değildi.

Yine aynı sahne hücum ediyor beynine. İzmaritin ateşiyle döndüğü dünyadan zihninin baskısıyla hızla uzaklaşıyor. Sis iyice bastırıyor. Kar hafiften tipiye çalıyor. Sokak lambasının ışığına rağmen adamın dalgın yüzü iyice silikleşiyor, kişiliği gibi. Kendisini bildiğinden beri sorguladığı şu hayatın taşmasına sebep olan o sahne hücum ediyor zihnine. Telafisi güç derin yarıklar bırakıyor zihninde işte o sahne:

“Lüks bir arabanın sağ arka kapısı açılıyor, içerisinden giyimi kuşamı da çok lüks olan şişko bir adam iniyor, hemen yanına gelen tekinsiz kılıklı herife gazeteye sarılı bir paket uzatıyor, gazetenin yırtık yerinden namlu görünüyor, bir zarf alıyor ve arabaya yöneliyor, kapıyı kapatırken zarf yere düşüyor, şişko bunu fark etmiyor, lüks araba hızla uzaklaşıyor.

Adamın montunun iç cebinde yere düşen o zarf. Kaç para var içinde bilmiyor ama oldukça kabarık. Maktulü katile vurgun edecek kadar kabarık bir zarf. Sattığı silahla ölecek olan kişi zarfın bu kadar kabarık olduğunu görse kendisini o silahla ölecek kadar değerli hissetmeyebilir. Adam bu parayı taşıyacak kadar da, o silahla ölecek kadar da değerli hissetmiyor kendisini. Kalbinin üzerindeki iç cebinde duran zarf o kadar ağır ki; protez bir kalp takılmış gibi hissediyor kendisini. Yabancı bir nesne var hacminde, taşıması çok zor, ağır, yabancı bir nesne. İnsanların bununla nasıl yaşayabiliyor olduklarını bir türlü anlamlandıramıyor. Zarf çok ağır, adamı çok yoruyor.

Kafasını sola çeviriyor. Sislere rağmen ışığı zoraki sokağa sızan meyhaneyi fark ediyor. İçeriden hafif konuşma sesleri geliyor. Böyle bir hayatta bu adam gibiler hafif konuşsa yeter zaten ki çoğunca o bile çok görülür şişman ve kallavi değilsen. Meyhaneye doğru hareketlenmek istiyor fakat ayaklarını yerden kaldıramıyor. Geldiğinde hafif su birikintisi içerisinde kalan ayakları suyun donmasıyla yere sabitlenmiş. Az bir çabayla buz kırılıyor. Ufak adımlarla yürümeye başlıyor. Bacakları pantolona değdikçe daha fazla üşüyor. Meyhanenin gıcırdayan kapısını kapatıyor ve hemen kapının yanındaki masaya oturuyor. Sıcak çok kötü, içinde dönüp duran bütün pislikleri çözüyor, midesi bulanıyor. “garson” diyor, “ herkese benden ne isterlerse” diyor. Çarpık şehrin yamuk meyhane karakterlerinden bir kısmı alayla, kimisi minnetle, birçoğu da enayi görmüş sırıtmasıyla adama bakıyor. Adam ayağa kalkıyor ve bağırarak “bu içkiler size yakın zamanda öleceğini düşündüğüm birinden, buyurun” diyor ve kadehini kaldırıyor. Herkes içiyor, kendisi içmeden kadehi masaya koyuyor. Biraz oturuyor. Mide bulantısı artıyor. Sıcağa daha fazla tahammül edemeyecek. Cebinden kabarık zarfı çıkarıp kadehin yanına bırakıyor. Dışarı çıkıyor.

Upuzun yolun tam ortasında dikiliyor. Hala sis var ve sarhoşlaşmaya başlamış kar taneleri. Bir sigara yakıyor, dudağının yan tarafına doğru kaydırıyor, ellerini montunun cebine sokuyor ve etrafına bakınıyor. Onu bu karanlık geceden kurtaracak bir yol, bir yön, bir yer arıyor. Bütün yönleri karanlığa çıkıyor şehrin bu gece. Bilemiyor. Sigaranın filtresinden umutsuzluğu çekiyor soğuktan büzüşmüş ciğerlerine. Üç el silah sesi duyuluyor. Kafasını sesin geldiği yöne doğru çeviriyor umutla. Nereye gideceğini bilememe kaygısı üç kurşunla ölüyor. “Değermiş” diyor, “o kabarık zarfa değermiş”. Ölü bir tempoyla yürümeye başlıyor sesin geldiği yöne doğru.

Adam bu gece onu ayakta, hayatta tutan sisin, soğuğun, karanlığın içinde yavaş yavaş kayboluyor. Kar yerlerde tutmaya başlamış yürürken kırt kırt diye ses çıkarıyor. Keşke annesinin hep dediği gibi kış aylarında içlik giymeye alıştırsaydı kendisini. Adım attıkça pantolonun soğuğu bacaklarını titretiyor.

Bu yazıyı paylaş:

2 thoughts on “Sis / Nuri Tarkan

    1. Yazarlık diyerek abartmayalım Bünyamin’cim, bazen kalemin ucundan dökülen karalamalar diyelim. 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 5 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları