DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Çığlık Bakışlı Kadın / Sevdenur Celayir

Kıpkızıl bir akşam tüm allığıyla pulluğuyla Çukurova deltasının üstüne inmekte. Torosların yanık çığlığı kulaklarda. Biz insanlığın göğü bugünlerde zulüm kokar.

Seyhan’ın bir köyünde güzelce bi kadın. Upuzun saçlarının parıltısı birkaç yerinde kurumuş kan lekesi olan yemeni ile kapatılmaya çalışılmış, nafile. Bir kadının güzelliğinin gizlenmesi nerede mümkün olmuş?

Tiz bir bebek ağlaması çalınır Torosların sesine. Birkaç kadın dayanamayıp bağırarak ağlar. Etraf kalabalık. Adamlar ve kadınlar ayrı yerlerde kümelenmiş. Erkeklerin gözlerinden nefretler akar yerlere, kadınların kötü niyetlileri sinsi sinsi gülümser, geriye kalan kadınlar ağlamaklı.

Çarşaflar içinde bir kadın yanındaki genç kıza ağzını yaklaştırarak fısıldar, sesi hüzünlü ve çatallıdır:

-Yazık ediyorlar güzelim kıza.

Genç kız oldukça ifadesiz, bir başkaldırışın sembolü gibi kafası, omuzları dimdik.

-Bizlerin boynundaki lekesidir bu ablam. Bu kahpe dünyanın doğduğu günden beri değişmeyen tek yasadır.

Orta yaşlı kadın başını sallamakla yetinir. Ne dediğini anlamamıştır genç kızın çünkü. Karşısında köylülerin elinde bir mahkûm gibi duran kadının içi boş üzüntüsü vardır sadece aklında, aklı sadece ölümü alır o sıralar.

Akşamı oldurmamaya gayret eder köyün ileri gelen ağaları. Ellerinde hırpaladıkları kadını sürükleye sürükleye köy meydanına getirirler. Bir yandan dolmasını beklerler meydanın. Cümle âleme ders olmalıdır bugün yapılacak infaz.

Köylüler öbek öbek doluşur meydana. İnfaz edilecek kadına çevrilir tüm gözler. Bir direniş gibi yıkılmaz koskoca badem gözleriyle. Kadınlardan birinin kucağında duran kundaktaki bebeğine bakar yalnızca.

Etraftan nidalar yükselir. Kalın ve aksanlı erkek sesleri. Türkçe ve karışık yöre ağzı anlamsız uğultulara yol açar.

Üzerinde kadife bir yelek, kafasında deri şapka hafif şişman ve tıknaz kırk yaşlarında bir adam. Belirgin ve kaba bir türkçeyle bağırır.

– Üstümüzdeki kirler koca bir pisliğe yol açtı ağalar! Bugün yapılacak olan hepimiz için en hayırlısıdır.

Konuşmasını bitiren adam kadınların üzerinde olan bakışlarından hafifçe çekinerek etrafına bakınır. Kadınlar topluluğu üzerine gelecek gibidir tıknaz adamın. Korkakça ve alçakça geriye çekilir.

Köylülerin elindeki kadının kocası görülür. Yirmi iki yaşlarında yakışıklıca bir erkek. Hafif uzun boylu, yapılı bir vücut taşıyor. Gözleri hafifçe çekik, sakalları ve bıyıkları vardır. Dudakları hafifçe dolgundur. Gözleri yaşlı.. Üzerinde eskice deri bir ceket. Kahverengi toz kir içinde bir pantolon. Yaşadığı yerin, Çukurova’nın bulutları omuzlarındadır sanki öyle ağırdır ki oralı olmanın yükü, omuzlarını çökeltmiştir bu.

Bir zamanlar aşık olduğu kadına en mahzun gözlerle o bakar. Kalbindeki merhamet hissedilir o an. Kafasını yere eğer, daha da kaldırmaya cesaret edemez.

Köyün yaşlıca cahil adamları sırtına vurur kurtuluş savaşına giden bir askerin omzuna vurulanlar gibi, oldukça gurur verici, tüm erkeklik duygularını uyandıracak biçimde. Birazdan savaş meydanına gidecektir sanki.

Adamın kendi yaşlarında delikanlılar (oldukça silik, ezik görünüşlü) kınar biçimde arkada bir yerlerde konuşurlar. Onun duymasını hiç aldırmadan.

– Bir de delikanlı derler buna. Erkek bile değil be bu!

-Ah ben olacaktım da!. Davul zurna çaldırırdım şerefsizim.

Ve gülüşmeler. Biraz önce çarşaflı kadına konuşan genç kız şeytanın yeryüzüne indiğini ve bu ikisinin zahirine bulaştığını fısıldar kendi kendine.

Bütün duygular vardır o sıra Fırat ve Dicle’nin doğurgan sularının geçtiği Seyhan’da. Nefret, direniş, mutluluk, hüzün.

Erkeklerden bazısı sevinç içindedir, bazısı ifadesizce yorgunluktan bitse de gitsek havasında. Kadınlar arasında birkaçı nefretle oh oldu deyip sinsi sinsi gülümser. Bazısı hak etti der bilginlik içinde. Büyük çoğunluğu hüzün içindedir, bunu yapan adamları ellerine verseler en küçük bir an bile düşünmeden sonlarını getirecek kadar kinle dolu ve çaresizdirler.. Orta yaşlı bir kadının kucağındaki bebek orada bulunan en kalpsiz kişiye bile dudak büzdürecek kadar mahzunluk doludur. Hüznün resmi odur o an. Bir o bebek görülür, bir köylülerin elindeki anne.

Genç kız içindeki tüm hislerin yoğunluğu ile sesini oldukça yükseltip biraz öne çıkarak, erkeklere de duyurmaya çalışarak sesli sesli konuşmaya başlar. Vücut dilini çok iyi kullanır, elleri havaya kalkar sürekli.

– Bugün burada yapılan ona yapılmış değildir sadece. Bütün kadınlara yapılmıştır bu. Yüzyıllar önce Mezopotamya’daki kadınlara da yapılmıştır, Uzak Doğu’daki bir kadına da. Bireysel değildir bu anlasanıza. ‘Kadın’ a açılmış bir savaştır bu. Kadın mı sadece! İnsan ırkının insanlığına başkaldırıdır bugün burada yapılan!

Erkeklerden hiçbiri cesaret edemez bu kıza yanaşmaya. Oysa dişlerini gıcırdatır onu susturmak isteği. Yine de köylülerin en ileri gelenleri bile öfkeyle la havle demekten gayrisini yapamaz.

Uzun boylu biridir genç kız. Kahkülleri ve dalgalı açık kahverengi saçlarının bir kısmını ince siyah bir başörtüsü ile kapatmıştır. Siyah renkli diz altında bir elbisesi vardır, bacakları çıplaktır ama uzun elbisesinden çok az bir kısmı gözükür. Gözleri Torosların yeşilinden daha yeşildir. Sürmelidir, sürmesi simsiyahtır. Dudakları dolgun ve üzüntüsüyle solmuş. Yüzündeki tek renk siyah sürmeleri ve burnundaki altın renkli hızmadır. Kaşları siliktir. Çok güzel gözükür bakan herkese.

Kimsenin ona müdahale etmemesi akan kanına kan katar, cesaret verir. Sesi daha da yükselir. Bin kat daha güzelleşir o an.

– Hepinize yazıklar olsun. Bu rezalete ses çıkarmayan herkese heyhat! Yüzyıllardır üzerimize nedensiz yere sürdüğünüz bu leke mezarlarınıza kadar bırakmasın sizleri! Gece rüyalarınıza girsin, vicdanlarınızı kıvrandırsın, uyku bile girmesin bugünden sonra çirkin gözlerinize!

Birkaç kadın korkarak yerinde kıpırdanır. Simsiyah kartallar geçer o sıra havadan. Çukurova’nın meşhur kargaları.. Genç kadının devrimini desteklemek ister gibi ses çıkarırlar. Kadın bilir, hisseder bu bereketin kendisine olduğunu, köylülerin elinde dimdik duran arkadaşına olduğunu.. Burun delikleri büyür nefes almalarından, bi tiksinti sezilir dudaklarında ardından çok hafif bir gülümseme.

Hava biraz daha kızıllar, hâlâ aydınlıktır biraz. Orayı ilk kez gören kıyamet sanar havanın güzelliğini.

– Milyarlarca yıldır bu dünyada evrimimizi tamamlar, her geçen gün daha da medenileşir sanarlar bizi. Oysa bugün burada yapılan o ilk güne götürmüştür bizi.

Köyün ağasının yanına yaklaşır. Tek tek bütün erkeklerin önünde bir bayrak gibi şanlı ve gururlu dolaşır.

– Biz ne yaptık sizlere söylesenize?! Sizleri dünyaya getiren bizleriz, kalplerinizi ısıtan, yüzünüze gülümseyen, sevgiyi size ilk öğreten bizleriz! Ne yaptık biz size de bizleri her geçen gün yok etmeye çalışıyorsunuz. Her yerde yok sayıyorsunuz bizleri. Sanki sizlerden daha aşağılıkmışız gibi her zaman gizlemeye, en karanlık yerlere itmeye çalışıyorsunuz bizi. Öyle bir utanç var ki sizlerin kalbinde! Kadınlarınız her zaman en büyük utancınız. Kadınlar hep sizin namusunuz, hep sizin köleniz. Sizleri yaşatmaya mecburuz, yemeklerinizi yapmaya, kahvelerinizi pişirmeye, ağzınızın içine bakmaya, hep sizlere yaranmaya yollanmışız biz bu dünyaya!.. Onurunuzu zedeleyen hep kadınlar! Bir bitmediniz! Kabilesinin onuru için öldürülen de biziz, babasının adını kirlettiği için diri diri gömülen de biziz, kocasının şerefini lekelediği için meydanlara getirilen de bizleriz!

Köylülerin elindeki genç kadının kocasının yanına yanaşır.

– Bu meydanda olmayı hiçbirimiz hak etmiyoruz. Ne sizler ne de bizler! Yeryüzündeki hiçbir insan bu meydanı hak etmiyor. Altmış yetmiş yıllık yaşamımızı başkalarının yaşamlarından akan kan ile kirletecek kadar hanginiz neyinize güveniyor? Söyleyin bana! Kim cesaret ediyor buna? Doğan ve ölen bütün ademzadenin insanlığına elini uzatmaya bugün burada hanginiz cesaret ediyor? Bu gözüm nuru gökyüzünü böylesine zulüm kokutmaya kim yelteniyor?   Bu gece dünyada bu kadın kadar mert var mı? Hanginiz mert onun kadar böylesine dimdik duracak ve birazdan yaşamı sona erdirilecek?

Kafasını sağa sola sallar. Yere bakan tüm erkeklerin üzerlerinde gözünü gezdirir.

Meşhur kartallar tekrar ortaya çıkar, köy halkının kalabalıklaştığı meydanın üstünde durup tiz seslerini koyverirler, ebabil kuşlarını ve fil vakasını akla getirir kargaların o anki hali.

Yeşil gözlü sürmeli kadın son kez tiksintiyle bakar köyün her taşına, her insanına.

– Sizler insanlığın yüz karalarısınız. Üzerinize yüzyıl yağmur yağsa da hiçbir yağmur temizleyemez üzerlerinizdeki kiri..

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 4 eseri bulunmaktadır.