DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Bizde Kadın / Bukrenur Yılmaz

Kadına, kadınlığa dair düş kırıntıları biriktiriyorum avuçlarımda kozalısından çıkamayan kız çocuklarının geleceğine umutlar törpülediğim geçmişin geçmeyenlerinden. Vefa yüklü kadın; en yalnız gecelerinde gözü yaşlı yastığına koyduğunda başını, uğradığı şiddetin ağrı sızısı içinde uyumaya zorlarken kendini, tek sığınağıdır tek tutanağı bir ayetin güvenine, sıcaklığına ruhunu teslim etmek.

” Allah Sabredenlerle Beraberdir..”

Ne büyük ne yüce bir ayettir o ki, “Rabbim her an benimle” sözünü tespih eder gözyaşlarına kadının. Daha ne isterim ki der, Rabbinin anlayışının verdiği huzurla yeniden doğar yeni şafaklara yeni zorluklara karşı kuşatırken varlığını. Ne iksirli bir ayettir acıyı vefaya katık edebilen için…

Çekimser hikayelerini, dillerden kulaklara düşmesin diye paha biçilmez bir mücevher gibi taşırdı göğsünde kadın, hem de acının en kıymıklısıdır taşıdığı. Bazı hikayelerine kırgındır bazılarına barışık azda olsa. Sevdiği hikayesini, hatırlamaktan anımsamaktan hatta göğsünü gere gere anlatmaktan hiç bir zaman geri kalmazdı kimseye, bazen örnek olma niyeti, bazen muhabbet olsun diye ama tohumlarını çatlatamadığı nice köreltilmiş umutları, sırları vardır filizlendiremediği baharlarında…

Kendisi için yaşamanın ne demek olduğunu bilmez bizim buralarda kadın, hiç bir zaman bilme dide…  nereden bilecekti ki, esaretin en çetrefillisini yaşarken savunmasız dünyasında. kendi için yaşamanın en doğal hak olduğunu, düşünme fırsatı bile olamamıştı belki.

Sorsanız ona göre kadın, ancak aciz bir kukladan ibaret olarak betimlenebilirdi kendi iç aleminde. Duyacağından konuşacağına, oturup kalkmasına giyim kuşamına kadar birilerince belirlenmişti geldiği dünyada. Öğrenmek okumak gibi fiiliyatlar itaat iplerini yöneten kişilerce belirlenirdi. Düşünmek, fikir üretmek tavsiyede bulunmak karar almak fikir danışılması gibi eylemlerde rol almamıştı hiç bir zaman… Ona göre değildi belki. Onun için hayatının ilerleyen safhalarında fırsatlar çıksa da önüne, öğrenilmiş çaresiz sendromu set çekerdi önüne..

Öyle görmüştü büyüklerinden öyle öğretilmişti. Vefanın gücünü, dualarıyla sevdiklerinin üzerine bir bir işlerdi, sabır heybesinde biriktirdiği günlerinde. Tek  tesellisiydi duaları, tek huzur kaynağıydı seccadesi… Uzun uzun Rabbiyle dertleştiği zamanlar kelimelerin gözyaşlarını söz yaşlarına bıraktığı nice geceler eşlik ederdi sıkıntılarına. Zira Rabbinden gayrı kimsenin anlamayacağına inandığı kederlerinin olduğuna inanır, kaderi bir teslimiyete bürünerek teselli ederdi içinde bulunduğu durumları..

Dünya Kadınlar Gününe İhtiyacı Yok Bizde Kadının

Bırakalım özel gün kutlamalarını da biraz daha gayret edelim kadınları anlamaya diye düşünüyorum. Ki, bilakis kutlama değil. Tarihe kadın vahşetinin kanıyla yazılmış gündür 8 Mart.

Hem bizde her gün 8 Mart!.

Yani her gün matem, her an yas, ve her saniye ölüm var. Dahi, tüyü bitmemişlere zulümler, ölümler yağıyor bizde. Zamanın ruhunu inciten nice ortak acılar devşiriyorken yeryüzüne. Nefreti, kini, hasedi ne ara bu denli meşrep edindi insanlık? İnanmakta güçlük çektiğimiz vahşetlerin seyrinde bana dokunmayan yılanın bin yaşasın düsturuna adeta abone olduğumuz bir devir yaşıyoruz. Öyle ya, vahşetin yaşı başı, zamanı mekânı olmadı ki, hiç, ahlakı kültürü de olsun. En çok zihinlere kazınan, gazete manşetlerini ve tüm sanal medyayı sarsan savunmasız kadın ve çocuk istismarları, tecavüz ve katliamları meşgul eder oldu gündelik hayatı.

Oysa kadın; Allah’ın insanlığı ana rahminde yarattığı kutsal bir annedir. İnsanlığın ilerlemesini umut ettikçe daha da gerilemesine tanık oluyoruz hep. Merhametin kalbi yara alıyorken gün be gün. Gözümüzü kapatmak, hiç görmemiş, hiç bilmemiş olmak ne çok istiyoruz değil mi?.. Sn. Üstat Nuri Pakdil’in ruhuma nakşedilen bir sözü çınlıyor her an kulaklarımda “Bir kalbi daha olanlar gerekli”, evet dahasını da geçelim bir kalbi bir merhameti, şefkati olanlar gerekli, zira kalp hayati fonksiyonları aşıp anlam dünyasına erişmeseydi dünya nasıl ayakta kalabilirdi?

Tam da akşam yemeği vakti haber dinlerken, bir kadının veya küçük bir kız çocuğunun vahşetine tanık olmak zordur bir kalbi olanlar için. Ve ne zordur zulme çaresiz, eli kolu bağlı kalmak. Acıya iliştirecek teselli sözleri bulamamak. İşte o an kaşığı ağzınıza götürmekle götürmemek arası anda donuklaşıyor tüm zaman. Dalıp dalıp gidersiniz elinizden bir şey gelmeyişliğin mahcubiyetiyle kıvranırken ruhunuz.  Gözyaşlarını nefesine katık eden gam yüklü, kahır nefesli kadınlar ve ardında bıraktıkları öksüz insanlığın, savunmasız evlatlarıdır, bu topraklarda kızlar, Önü alınmaz bulaşıcı bir virüs gibi yayılıyorken zamanın kucağına, vahşete çaresiz kalmanın aczi etliğiyle eziliyoruz içten içe!

Daha ne denir nasıl anlatılır nasıl tarif edilir bilemiyorum.

Değil kadına değil insana her canlıya merhametle muamele edilecek nice gelecekler dileğiyle Selamlıyorum bir kalbi daha olanları…

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Bizde Kadın / Bukrenur Yılmaz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 28 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları