Ömrümü Adadığım Adam / İnci Geçkil
Babam!
Zor günler yaşıyoruz ama, her şeye rağmen biz bir aileyiz. Ne kadar kötü günler yaşasak da bir o kadar güzel günlerimiz oldu. Çok şey öğrendim senden. Çaresizken kime sığınmam ve yanlış bir şey yapmamam gerektiğini senden öğrendim. Özellikle çalıştığın zamanlarda seni beklemek en büyük azaptı bana.
Yatılı okulda memurdun. Beş gün boyunca Diyarbakır’ın Hani ilçesinde çalışıyordun. Her defasında o heyecanla ve sabırsızlıkla cuma gününün gelmesini bekliyordum. Çünkü senin gelişin kavuşmak, özlemin sona ermesi demekti. Babama kavuşacaktım.
Okuldan geldiğim gibi üstümü değiştirip hemen aşağıya iner ve seni beklemeye başlardım. Bazı zamanlar çok geç geldiğin oluyordu. Ben ise o saatin farkında olmadan kapının önünde seni beklerdim. Seni beklerken ‘’İşte geldi gelecek, ona şimdi sımsıkı sarılacağım!’’ diyerek hayal kurar ve beklerdim. Beklenen adam yani sen, tüm heybetinle, gökkuşağının tüm renklerini evimize getirecek olan sen, uzaktan görününce koşarak boynuna atlardım. Seni gördüğüm gibi gözlerim dolardı. Ama sen görüp de üzülme diye hemen gözyaşlarımı dökmez, göz pınarlarımın içinde saklardım. Elinden tutar, evimizin kapısından içeriye adımlarımızı birlikte atardık.
Beş gün boyunca okulda ne yaptıysam sana anlatırdım. Sen de sabırla sıkılmadan dinlerdin. Hafta sonları evde olduğun için derslerime yardımcı olurdun. Seninle ders çalışmak bazen de tartışmak o özlemimi gideriyordu. İki gün yetmiyordu bana, çok özlüyordum. Senin gittiğin gün kendimi odama kapatır, avazım çıktığı kadar susar ve bir o kadar içimde fırtınalar koparırdım. Gözlerim kan çanağına dönerdi; beynim patlamak üzereyken gömleğine sarılır, kokunla uykuya dalardım.
Sabah okula gittiğimde arkadaşlarım seni sorardı.
– Baban geldi mi?
– Evet! Babam geldi. Çalıştık ve sohbet ettik. Bana çarpım tablosunu öğretti. Bir de söz verdi. Haftaya beraber yemek yemeye gideceğiz.
Arkadaşlarımın babaları sürekli yanındaydı. Hep birliktelerdi. Ama hiçbiri senin gibi değildi baba. Hepsi şikâyetçi babalarından… Onlar için çok üzülüyorum. Bazen düşünüyorum da keşke onların babaları gibi sen de benim yanımda olsaydın.
İyi ki benim babamsın. Onların babaları gibi değildin. Bizim aramızda hasretlik vardı, özlem vardı. Ben herkes gibi değil de kendim gibi fazlasıyla sana çok düşkündüm. Bu düşkünlüğüm ebedi olduğunu adın kadar iyi biliyordun. Geceleri yatağıma geçtiğimde hep aklıma gelirdin. ‘’Bir gün babama bir şey olursa ben ne yaparım, ne ederim?’’ diye düşünüp dururdum.
Taa ki sen, kalp krizi geçirene kadar… Geçirdiğin kalp krizinden sonra anladım ki sana birşey olursa ben yaşayamam, nefes alamam. Küçük yaşta bu korkuyla büyümeye başladım. Gün geçtikçe korkularım büyüdü, artık yatamaz oldum. Çevrem ‘’Yaşından daha olgunsun. Bu yaşta kendini bu hale getirmen ve her şeyi böyle bilmen ne kadar güzel.’’ derlerdi. Ben ise küçük bir tebessüm ile cevap verirdim.
Şu an yaşadığım çaresizliğin sebebi yaşadıklarım ve korkularımdı aslında. Küçük yaşta babasız, yani sensiz kalırsam ne yaparım diye düşünmekten gözlerim uyku tutmaz oldu. Sen hayatta iken, başımdayken görmen gereken hayatın tüm gerçeklerini seninle yaşayıp görmek arzusundaydım. Zor değildi isteklerim aslında. Elinden tutup gezmek ve seninle aynı anda nefes almaktı tek amacım. Çünkü sen benim çınar ağacımdın. Senin bana öğrettiğin her harfi beynime kazıdım. Her anımızı gözlerimi kapatarak, fotoğrafını çekerek yüreğimde sakladım. Bir kere sarılman bana dünyaları veriyordu. Yüreğimin sıcaklığını hissettiği anı anlatamam. Saatlerce, hatta günlerce, aylarca öyle kalabilirdim. Dürüstlüğü, merhameti, saflığı, anlayışı, haksızlığa karşı dik durmayı ben senden öğrendim. Senden öğrendiklerimle hayata tutundum. Ömrümün sonuna kadar da senin öğrettiği gerçeklerle yaşayacağım. Çünkü ben babamın kızıyım!