Madam Marta ve Ben / Ulvi Alakbazade
Herkesin dünyaya, hayata farklı bir bakış penceresi vardır. Kimi bu dünyayı siyah ve ya gri görürken kimileri de renklerle süslenmiş bir halde görür. Bu durumun insanın ruhuyla alakalı olduğunu söyleye biliriz. Dünyada özgür ruhlu, özgürlüğün dibini yaşamak isteyen insanlar hep olmuştur. Bunlar çoğunlukta da dünya düzenini sevmeyen, baskı altında yaşamak istemeyen isyankar ruhlu kadınlardır. Gerçekten de bu dünyada özgürlük sesini içine gömmüş, yaralı ruhuna şifa arayan bir sürü insanlar en çok ta kadınlar olmuştur. Bu geçmişte de vardı, günümüzde de var ve bu düzensiz düzen içinde olduğumuz dünya oldukça da devam edecektir . Buna şüphem yoktur.
Böyle isyankar ruhlu özgürlüğü benimsemiş yaşadığı döneme damgasını vurmuş kadınlardan biri de Madam Martadır. M. Marta güzelliği, çekiciliği farklı giyim tarzı ve en önemlisi renkli ve çağdaş düşünceleri, ruhuyla seçilen bir kadın olmuştur. O, 1920 yılında aslen Mısır göçmeni olan bir ailenin çocuğu olarak Mersin’`de dünyaya gelmiştir. Babasının tayinleri yüzünden Türkiye’`nin bir çok şehirlerini ilçelerini gezmiştir. Amma hep içindeki sesi özgürlük çığlıkları atan ruhu onu yalnız bırakmamıştır. O sonraları ömrünün son gününe kadar yaşayacağı İstanbul’a bir saat uzaklıktaki Burgaz adasına taşınmış ve öldüğü güne kadar da burada yaşamıştır.
Renkli ruhu farklı tarzı taktığı takılar ve özgür ruhlu bir kadın olmasından dolayı her zaman yaşadığı yerde dışlanmış kötü gözlerle bakılmıştı. Çünkü Madam Marta yaşadığı zamana sığmayacak bir kadındı. Belki de doğru yerde ve doğru zamanda doğmamıştı.
Adada Yaşamış olduğu ev tam denizin kıyısına kurulmuş küçücük bir ev. Küçük ama acıların çekildiği bir evdir Madam Martanın evi. O yaz kış demeden denize gider, bulunduğu koyda anadan üryan halde yüzermiş. Hatta ilk doğum sancılarını da denizde yüzerken çekmişti Madam Marta.
Madam Marta daha sonra adınım verileceği o kıyıyı çok severmiş, sanki ruhunu, kendisini orada buluyordu. Orayı ruhuna benimser orayla özdeşleşir.
Ama ne yazık ki, bu kadar özgür ruhlu bir kadın bu kadar renkli çağdaş düşünceleri olan Madam Marta yapılan hakaretlere dedikodulara daha fazla dayanamaz ve bir soğuk kış günü her gün yüzmeye gittiği, ruhunu bulduğu o denizin hırçın dalgaları arasına bırakır kendini. O günden sonra da cesedine bile ulaşılamaz Madam Martanın. Her gün yüzmeye gittiği o koya Madam Marta koyu ismi verilmiştir. Benim içinse “Madam Marta’nın Sessiz Çığlıkları Koyu” olarak kalacaktır orası..
İşte bir kadının sessiz çığlıklarıyla baş başa intihara sürüklenmesiydi bu intihar. Daha kim bilir ne kadar kadın hayatına son vermiştir böyle. Daha kaç kadının boğazından düğüm olmuştur sessiz haykırışı, içten içe onu kemiren iç sesi..
Benim en büyük hayalimdi Madam Marta Koyu’`nu görmek onun yaşadığı yerleri canlı canlı benimsemek.. Ve bu bana kısmet oldu. Gittim ve gördüm.
Onun evine yaklaştığım zaman çok garip bir şeyler hissettim. Sanki onun ruhu gelmişti, çok yakınımdaydı. Rüzgar olup da saçlarıma dokunuyordu. Kulaklarımda garip bir ses, bir fısıltı duyar gibi oldum. Bu durumdan çok etkilendim. Ruhum onunla sohbet etmiş gibi oldu. Ruh ikizim gibi gördüm onu o an. Ruhunu ruhuma çok yakın bildim.
Zaten ruhların cinsiyeti olmaz ki…