DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

İstanbul Gülüşlüm / Ayşe Karaca

Yâr, yârim… Sen İstanbul’sun.  İstanbul  ise sen…

Gün geliyor bir gülücüğe teslim oluyor insan. Saf temiz duru bir gülümsemeye… Hele de bu gülümseme İstanbul kokuyorsa, Yeditepe’li bir şehir gibiyse… En onulmaz bir zamanda güllere bezenmişse hayatın en karanlık noktaları.  Tamamlıyorsa eksik yanını, bir gülücüğe teslim eder işte ruhunun tüm açık yaralarını.

Hayatımın en çekilmez yerinde, ömrünün iklimleri beliriyor gözbebeklerimde. Ve o   an geliyor aklıma.  Sen yoksun ya; İstanbul yarım, İstanbul  darmadağın…  Yârim İstanbul diyor ve  süzülüyor birkaç damla yaş. Olaydım ya senin  sokağında ayağına değecek bir küçücük bir taş.  Sığınıyorum ıssız sokaklara yârin kokusu sinmiştir  yarin elleri değmiştir avuntusu ile.

Dönüp dolaşıp bakıyorum,  izleri var mı, kalmış mı diye. Aranıyorum Arnavut kaldırımlı mistik sokakları… Ve yüreğimdeki çocuk hâlâ körpe, hâlâ çocuk ve kollarını açıp hâlâ sana koşacak kadar sevgi dolu.  Yarınlara taşıyorum,  yarınların ne getireceğini bilmeden, bitmeyen umudumu.

Artık gönüllü çekiyorum senden daha da çok sevdiğim yalnızlığı. İçimde ses oluyor hasretin,  dile geliyor, yalvarıp yakarıyor ve beni eritip bitiriyor.   Senin yerine hiç kimseyi koyamadığım gönül   buhranlı saatlerin eşiğinde senden gelecek bir  haber, bir ışık bekliyor.

Bak, yine sensiz geçiyor gündoğumları/günbatımları; senin bana verdiğin söze inat… Yalnız; ama seninle dolu mazide kalan/kalmaya mahkum olan İstanbul günleri…

Sema ne yapsın; o da ağlıyor benim hâlime. Ne olur gel de karış ruhumun sonsuzluğuna.  Yağ  gönlüme  damla  damla, şifa ol  ilahi dermanınla.

Her gün dumanı üstünde tüten sıcak sevgimi sunuyorum her andığımda adını.  En fazla gökyüzüne anlatıyorum derdimi. O da fazla dayanmıyor;  atıyor içinden benden alıp tıkıp tıkıştırdığı fazlalıklarını.

İnan fırsatım olmadı seni unutmaya,  sevmekten seni.  Acaba çok görmek istediğim için mi her gördüğüm başka bir adamı sen zannedip ardından koşmalarım? Ondan mı dinginliğimin sıfır noktasında anı yakalamışlıklarım?

Ey gülüşünü İstanbul’a benzetip parça parça zerresine karıştığım! Her İstanbul ismini duyduğumda

yanıp yakıldığım… Biliyorum, senin için gitmek çok zor değildi. Şimdi de dönmek zor olmasa gerek… Ey benim sevilenim, batmayan güneşim, zemheriden  sonra gelen evvel-baharım, gel! Gülen yüzüm, sevda çölünde serap diye gördüğüm; ama seraptan öte yol aldığım…

Uzandım yine gökyüzüne sere serpe;  İstanbul’u,  seni düşledim.  Yana yakıla ‘İstanbul! İstanbul!’ dedim.  Gülüşü İstanbul kokanım, kaç kez dedim, bilmiyorum.  Kaç kez adını sayıkladım gecenin en koyu yerinde… İndim sessiz, sensiz gönül  kuyuma ağır ağır…  Bir daha diyorum:  İstanbul gülüşlüm  ben seni  çok özledim…

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 11 eseri bulunmaktadır.