DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Yalnızlığın Büyüsü / Semra Üstündağ

‘’Bir resim sergisinde ahşap çerçeveli bir portrede gördüğüm donuk bakan gözler kadar soğuktu benim yalnızlığım…’’ Bir beyaz kâğıda yazmışım. Yıllar öncesinde. Yalnızlığın buğulu güzelliğini henüz keşfetmeden evvelce… Hangi duygularla yazdığımı hatırlamıyorum! Demek ki o zamanlar bir yalnızlık sorunum varmış. Kimin yalnızlık sorunu olmamıştır ki bu dünyada? Benim olmasın… Aradan uzun uzun yıllar geçti. Yalnızlığın ne kadar özel ve vazgeçilmez olduğunu artık öğrendim. Bunu bana hızla akıp geçen zaman öğretti. Meğer yalnızlık hava kadar su kadar önemli ve gerekliymiş!

Şu yaşadığımız evrende kim yalnız değil ki?

Gökte ay yalnız değil midir? Esrarengiz ve mistik görünmesi biz insanoğluna birçok duyguyu bir arada hissettirmesi belki de yalnız oluşunda gizlidir… Yakut gibi ışıldayan yıldızlar da yalnızdır. Sanki birçok yoldaşı varmış gibi görünür ama bir anda kayıverirler birbirlerinin yanından…

Güneş yalnız değil midir? Kendi sıcaklığı ile baş başa… Güneş belki de biz insanoğluna kızgındır. Onun için yalnızlığı seçmiş ve o dayanılmaz yakıcı ışınlarını biz insanların üstüne üstüne salıveriyordur.

Cefakâr tabiatın kederli yalnızlığına ne demeli? Ya kayalıkların tepesinde açan çiçek! Çitil kök salarken mağrur ve bereketli toprağa yalnız değil midir? Övüngeç yapraklar sararıp solup yere düşerken buruk bir yalnızlığı anımsatmaz mı biz insanlara? Her şey ne kadar az, her şey ne kadar çok, her şey ne kadar yalnız… Ansızın bastıran gece örter doğayı, karanlıklar içinde belli-belirsiz evrenin hüzünlü yalnızlığı çıkıverir ortaya… Gecenin ahengi sarmalar canlı cansız varlıkları… O ara deli deli bir rüzgâr eser tepelerden… Uğul uğul uğuldayan… Rüzgârın uğultusu doldurunca kulaklarımızı ürpertir benliğimizi… Uzaklardan kötü bir haber alacakmış gibi bir his uyandırır belleğimizde… Ürpertir! Korkutur! Belki de rüzgârın uğultusu değil, ruh yalnızlığımızdır bizi bu kadar korkutan… Aslına bakarsanız rüzgâr da yalnızdır. Başına buyruk esmesinden belli değil mi?

Tıpkı biz insanlar gibi tabiatta savurgan bir yalnızlık içindedir.

Başarılı insanlar hep yalnız değil midir? Başarıya çıkan yollar yalnızlıktan geçmez mi? Ona ulaşmak çetindir. Kalabalıklarla ulaşılamaz. Tek başına mücadele etmek, tek başına yürümek gerekir o meşakkatli yolu…

Karar merci yalnızdır. Attığı imzanın sorumluluğu omuzlarındadır. Sanatla uğraşan insanlar, ressamlar yazarlar da yalnızdır. Hatta müzisyenler yapayalnızdır. Dinlediğimiz melodilerin ruhumuzu alıp ey zamanlarca uzaklara götürmesi, bizi bir duygudan bir duyguya sürüklemesi, bütünleştirmesi, o muhteşem tını, yalnızlığın eseri değil de nedir? Bir keman sesi bazen bize ömrümüzün en hüzünlü, en derin, en yüce duyguları hissetmeyi sağlamaz mı? O görkemli melodilerin yalnızlığını doğurgan sancılarını acılarını kimsesizliğini yaşamadan notalara dökülebilir miydi acaba insan? * Ludwig van Beethoven 9. senfoniyi ( sinfonie) sağırlığın yalnızlığında bestelememiş midir?

Örsün üstünde o kaba ve güçlü elleriyle demir döven usta bile yalnızdır. Çekiç ritmik olarak demire vurur. Etrafında kimseyi istemez. Çalışırken yalnızlığı seçmiştir.

Aslına bakarsanız bütün insanlar yalnızdır… Doğarken yalnız değil miydik? Ölürken yalnız olmayalım… O zaman bu telaşımız bu sıkıntımız niye? Yalnızlıktan neden korkar ki insan? Neden şikâyet eder? Neden mutlu olmaz? Neden ağlar ki? Yalnızlığın özel olduğunu neden bilmez insan!

Öyleyse korkmamak gerekir yalnızlıktan… Üstüne üstüne gitmek, gözünü çıkartmak gerekir yalnızlığın. Hayatın içine eklemek gerekir yalnızlığı; tıpkı bir katık bir aş gibi! İçine içine dalmak! Dibe vurmak kötü bir şey değildir. Dibe vurunca en üste çıkmaktan başka çare yoktur. Görüyor musunuz yalnızlığın neler yaptırdığını insanlara?

Yalnızlığın beter bir şey olmadığı gördüm. Belki de bu bir kaçıştır. Belki de kafa dinlemeyi isteyişimizdendir. Belki de yalnızlığı müphem tarif ediyor oluşumuzdandır. Yaşadığımız şu yaşlı dünya bile yalnızken, şikâyet etmeye hakkımız var mıdır? Lütfen başımızı göğe kaldıralım. Yağmur yüklü bulutlara, ipek bir atlas gibi gerilmiş sonsuzluk hissi uyandıran uçsuz bucaksız masmavi gökyüzüne bakalım. Bakalım ki görelim…

Gökyüzü de yalnız… Bizim biricik büyülü yalnızlığımız… Sen güzelsin. Sen özel olansın. Çünkü sen sıradan kalplerde yer bulamayansın…

‘’ Yalnızlık!’’ ‘’Yalnızlık!’’  ‘’Yalnızlık!… Kalbimizin taa içinde canımızın ellerini kanatacağını bile bile tırmanmaya cesaret edebileceğimiz tek kutsal dağımız…’’  ‘’Zirvesi yalnızlıktır!..’’ ‘’Paylaşılmaz.’’

 

 

 

 

————————————

*9. Senfoni Ludwig van Beethoven’ ın Avrupa Birliği marşı da olan en çarpıcı senfonisidir. Sağır olduktan sonra bestelemiştir.

 

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 1 eseri bulunmaktadır.