DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Merhameti Yerinde Kullanmak / Güler Demirhan

Yer, Galata köprüsünün üstü Yeni camii istikameti. Vakit alacakaranlık akşamı, akşam ezanı okundu okunacak, imamın eli kulağında.

Bir kadın üç çocuğu ile birlikte koca çöpü devirmiş yiyecek bir şeyler arıyor, birkaç parça bir şeyler bulmuşlar; yarım yenmiş döner, paketin dibinde birkaç tane kalmış çubuk kraker, ağzı kapalı şekilde atılmış içinde iki tane kalmış küçük lokma tatlı…

Lokma tatlıyı ağzı kapalı görünce, “şükür ki o diğerlerine nispeten temiz” diye geçiriyorum içimden…

Kadının yüzüne bakıyorum dikkatlice, çaresizlik ve mecburiyet hakim ve tabii fazlasıyla mahcubiyet de var. Çöpü karıştırmaya, itinayla ayırmaya aramaya devam ediyorlar bir kadın ve üç çocuk…

Çocuklar ise bir şeyler bulma telaşı ve gayretindeler. Belli ki öncelik ve önemli olan karınlarının doyması…

Her buldukları atık gıdaya iştah ve sabırsızlıkla bakıyorlar…

İnsanlar gelip geçiyor, herkes kendi hayatının telaşında manzara kimseye ilginç gelmiyor. Kimse duraklamıyor, bakmadan geçiyorlar ya da bazıları göz ucuyla bakıp hızlıca geçiyor!..

Manzara bana şok etkisi yapmıştı. Durakladım kaldım öylece, ruh halim altüst oldu. Aman Allah’ım ne dehşet bir manzara!..

Hem de günümüzde!

Belli ki herkesçe sıradan bir durum. Ben de bir tuhaflık olmalı(!)
Fotoğraflarını çekemedim, zaten incinmiş olan o insanları daha fazla incitip rencide etmek istemedim.

Fotoğraf çekme isteğim, durumu görmezden gelmeyip kalıcı bir şeyler yapmak veya yapılmasına vesile olması içindi. Gördüğümü görmedim, ne yapalarsa yapsınlar diyemem ki!..

Gördüm…

Yoğun düşünce ve karmaşık duygularla ilerlerken köprüden çok daha ileride bir adam, duvar dibine yatmış önüne bir şey sermiş, acıklı sözlerle dileniyordu. Başı da bir hayli kalabalık, herkes az çok bir şeyler atıyor.

Alman olduğunu tahmin ettiğim, saçları üç numara kesilmiş turist bir kadın o dilenciye para verdi ve yürümeye devam ederken bana döndü, başını iki yana sallayarak kırık Türkçesiyle:

“Beni ilgilendirmiyor onda para var yok, ben gördüğüme şimdiye bakıyor.” dedi…

Hani deriz ya “dilenmeyi meslek haline getirmişler aslında senden benden zenginler, apartmanları arabaları var, sakat olmaları da rol aslında.” diye…
Turist kadın, dervişane bir bakışla “ben ona takılmıyorum.” diyor. Demek ki aynı söylenti dünyanın her yerinde geçerli. Dünyanın her yerinde aynı sahtekar dilenciler mevcut…

Yıllar önce henüz on altı ya da on yedi yaşlarımdayım, Bursa Tophane yokuşunda “yolda kaldık hastaneye gidecek paramız yok.” diyen bir anne ve kızına üzerimde ki son parayı vermiş ve ilerledikten sonra üzülerek dönüp baktığımda, onların beni işaret ederek kahkaha ile güldüklerine şahit olmuştum.

O kadınları hala bazen aynı noktada, bazen Ulucamii önünde aynı tarzda insanları durdurup para istediklerini görüyorum. Demek hala hastane için yol paralarını toplayamadılar(!)

Yine yıllar önce, Bursa-Ulucamii önünde bacağını sakat şekle sokup dilenen bir adam, kalkmış sakat gibi yürüyerek yoluna devam etmiş, Fomara’dan kiremitçiler aralığına girdikten hemen sonra, gözümün önünde düzgün yürümeye başlaması da beni şok etmişti. Belli ki hemen arkasında olduğumu fark etmedi…

Bir an halüsinasyon gördüğümü sanmıştım…

Demek ki işe yarıyor öyle yapması. Yaramasa devam etmez!?

Bir işe girse emek vererek daha az kazanacakken o yolu seçmesi o işte(!) para olduğunu gösteriyor…

Kimisi, benim yıllar önce yaptığım gibi temiz duygularla durumu gerçek zannedip yardım etmek istiyor.

Kimisi daha sonrasında gerçeği fark edip az da olsa verdiği yardımı bırakıyor.

Kimisi fark etse de yine dilencilere pirim vermeye devam ediyor. Alman Turist gibi düşünerek “vebali boynuna” diyor.

Velhasıl insanımızın merhametinden faydalanıyorlar.

Sanırım, merhameti yanlış yere kullanıyor ve israf ediyoruz.
Çöpten çocuklarıyla ekmek arayan kadın da dilenebilirdi halbuki!..
Dilenenlerin başı kalabalık, herkes üç beş bir şeyler veriyor. O ise dilenmek yerine, yüzündeki mahcubiyet ifadesiyle, çabalayarak atık da olsa emeği ile üstelik çocuklarıyla birlikte başkasından kalanları toplamaya çalışıyor.

İşte asıl ihtiyaç sahibi o!..

Ve yine başka bir gerçek ihtiyaç sahibi, yaşı seksene dayanmış yaşlı mı yaşlı bir teyze, Aralık ayı soğuğunda yine aynı mahcup yüz ifadesiyle, yıllanmış kendi çeyizini, beyaz bir bohça içinde kaldırıma koymuş şehrin en işlek caddesinde satmaya çalışıyordu.

Kılık kıyafeti ev içi kıyafeti, temiz ve derli toplu, belli ki o güne kadar hiç satış yapmamış(nasıl satış yapılır bilmiyor) sessizce duruyor, suçlu gibi, mahzun. Çıkarttığı eşyalar ancak babaannemin çeyizinde olabilecek elli beş veya altmış sene öncesine ait hamam beyazı denen örtüler ve işlemeler.
Kimse de almıyor tabii, başı boş bekliyor öyle…

Maalesef dilencilere gösterilen merhamet,(rağbet) gerçek ihtiyaç sahiplerine gösterilmiyor.

Gerçek ihtiyaç sahipleri, el açmadan başlarının çaresine bakmaya çalışırlar.

Onurludurlar!

Başkalarına el açmak onlara ölüm gibi gelir, dilenmek yerine; kah çöpten ekmek toplarlar, kah artık zamanı çoktan geçmiş kendi çeyizlerini sandıktan satışa çıkarırlar ama dilenmeyi düşünmezler bile!

Kuran-ı Kerimde Yüce yaratan bizlere hitaben şöyle diyor:

“Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” (Bakara suresi/273)
Aslında hepimiz kendi çevremize gören gözlerle baksak, o çaresiz ve mahcup insanları sokağa terk etmemiş oluruz.

Ya bir iş yardımı veya onurunu kırmayacak şekilde bir şeyler yapmak. Ya da zaten bizde de yoksa olanlarla buluşturmak gibi mesela…

Onların sokakta boğulurcasına çırpınmalarına izin vermeden, kıyıya çeksek daha güzel olmaz mı!?

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Merhameti Yerinde Kullanmak / Güler Demirhan

  1. Yazınızı beğendim. Tebrik ederim. Eli kalem tutan insanlara çok ihtiyacımız var. Daha sonra bunları kitaplaştırmanız dileğimle başarılarınızın devamını dilerim. Adnan Şenol

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 24 eseri bulunmaktadır.