DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Dünyayı Sarsan Virüs Korona / Erdal Şahin.

 (BİR AYAT-İ HADİSAT-I OKUMA DENEMESİ)

 “insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, kaos ortaya çıktı. Böylece Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırıyor belki tutukları yanlış yoldan dönerler diye.”(Rum 41)

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin ilk çeyreğinde bulunduğumuz bir zaman diliminde, yani iki bin yirminin ilk aylarında olduğumuz bir vasatta yaşlı dünyamız belki de tarihinde hiç bu denli etkin olarak görmediği bir olayla çalkalanıyor, bir salgın hastalıkla boğuşuyor. Dünyayı çepeçevre saran bu salgın adeta bütün bir dünyayı ve insanları sarstı. Oysa insanlar iki bin yirmi yılına ne umutlarla ne heyecanlarla girmişlerdi. Evet, bu yeni yıla dair her birimizin kendimize göre planları projeleri ve hayata yönelik hiç bitmeyen hayalleri vardı. Nerden bilecektik gözle görünmeyen bir nesnenin ortaya çıkacağını ve tüm planlarımızı hesaplarımızı değiştirip altüst edeceğini. Unutmuştuk her kaderin üstünde bir kaderin, her hesabın üstünde bir hesabın olduğunu. Daha önce söylenseydi, herhalde hiçbir akıl inanmazdı, dünyaya sığmayıp gezegenler arasında dolaşmaya çalışan bizlerin aylarca evlerimizde hapis kalacağımızı. Evet, yaşadığımız hayatta birçok şeyi unutmuş ve ihmal etmiştik. En çok da kendimizi yeryüzü yürüyüşümüzü unutmuştuk. İnsanların çoğu varoluş amaçlarından uzak, anlamsız bir hayatın girdabında ömür tüketmenin uğraşı içerisinde sanki birbirileriyle yarış içerisindeydiler. İnsanlar bir an durup hayatı ve kendini düşünecek, sahip olduğu şeylerin değerini bilecek bir düşünceden bir anlayıştan uzaklaşmıştı. Yirmi birinci yüzyılın insanları böyleyleydi, peki ya modern devletleri. Yeryüzünde güç zehirlenmesi yaşayan kimi müstekbir ülkeler devletler de yaptıkları yüzyıllık hesaplarına yeni hesaplar ekliyorlardı. İnsanlığı daha çok ifsat etmenin ve zayıfları daha çok sömürebilmenin, böylelikle güçlerine güç katmanın kirli hesapları içindeydiler. Yani akıtacakları insan kanı insan teri ve insan gözyaşı üzerine kendilerine yeni bir gelecek kurmanın kirli hesaplarıyla, şımarmanın nirvanasını yaşıyorlardı. Ta ki gözle görünmeyen bir mucize ortaya çıkıp planlarını yerle bir edip onların da burunlarını sürtüp aciz bırakana kadar. Zira hesapların üzerinde bir hesap vardı onlar bunu unutmuşlardı.

Evet, tarihte dünyamız şimdiye kadar sayısız büyük savaşlara doğal afetlere salgın hastalıklara maruz kaldı, hatta bu afet ve olaylarda milyarlarca insan da hayatını kaybetti. Örneğin 1918 yılında ortaya çıkan ve iki yıl süren İspanyol gribi denilen salgında o dönem dünya nüfusunun yüzde on beşini ifade eden elli ila yüz milyon insanın öldüğü tahmin ediliyor. Yakın ve uzak tarihlerde de ortaya çıkan farklı salgınlarda binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Ancak bu olaylar kimi zaman bir şehirle bir ülkeyle ve bir bölgeyle sınırlı kaldı. Fakat İlk olarak Çin, in wuhan kentinde görülen, yarasalardan veya başka hayvanlardan insana bulaştığı tespit edilen ve birkaç ay içerisinde de neredeyse tüm dünyayı saran yeni tür korona denilen Covit 19 korona ailesine mensup gözle görünmeyen bir virüs, geçmiştekilerle kıyaslanamayacak bir etkiyle şuan tüm dünyayı esir almış, kaplamış durumda.

Bu virüsün en önemli özelliği insandan insana geçmesi ve çok çabuk bulaşabilmesidir. Şimdiye kadar bir aşısı bir ilacı bulunmayan bu virüs en çok yaşlı ve kronik rahatsızlığı olan insanları etkiliyor ve ölümlerine neden oluyor. Bağışıklık sistemi güçlü ve genç olanların bu hastalığa yakalandıktan sonra on dört günlük bir tedavi neticesinde iyileştikleri gözlemleniyor. Şimdiye kadar bu virüse yakalanan milyonlarca insan iyileşip sağlıklarına kavuşmuştur. Bu virüse karşı uzmanların önerdiği en iyi korunma yolu ise temizliğe çok dikkat etmek, bağışıklık sistemini güçlü kılmak ve bulaşma riskine karşı olabildiğince kendini insanlardan kalabalık ortamlardan tecrit etmektir.

Zaten dünyada şuan bu virüse karşı yapılan mücadele kapsamında uygulanan en önemli yöntem de insan hareketliliğini azaltmak, insanların toplu olarak bir arada bulunduğu ortamları dağıtmak, yerleşim yerlerini şehirleri ülkeleri karantina altına almak ve insanlar arasındaki sosyal mesafeyi ortadan kaldırmaktır. Bu çerçevede en güvenli ortamın ev olduğu ve insanların evlerinde kendilerini karantinaya almaları gerektiği, mecbur kalmadıkça da dışarı çıkılmaması gerektiği özellikle vurgulanmaktadır. Bu keskin tedbirler bu virüsün etkin olduğu her yerde devletlerin aldığı ve insanların zorunlu olarak uyulması gerektiği önemli tedbirlerdir. Bu yüzden pek çok ülkede şehirlerde olağan üstü hal ilan edilmiş ve insanların sokağa çıkmaları yasaklanmıştır.

Bu virüsün şuan neredeyse dünyada ulaşmadığı/ bulaşmadığı ülke yok gibidir. Bu virüsün akıbeti şimdilik bilinmiyor, ne zaman aşısı bulunacak, ne zaman bitecek ve insanlar ne zaman normal yaşamlarına dönecek soruları şuan kestirilemiyor.

Şu bir gerçek ki bu virüsün aşısı bulunsa da dünya artık eski dünya olmayacak gibi. Korona virüs dünya için bir milat oldu. Zira bu virüs hayatı öyle derinden etkiledi ki tüm alışkanlıklarımızı yaşam tarzlarımızı değiştirdi. İlk defa toplu ibadetler terk edildi, İslam tarihinde bu şekilde ilk defa Kâbe ve camiler insanlara ibadete kapatıldı. Başka dinlere mensup ibadet alanları hakeza kapatıldı. Bireyler arası ilişkilerden devletlerarası ilişkilere kadar dünyadaki tüm yaşamı tüm hareketliliği kökünden değiştirdi.

İçerisinde bulunduğumuz yirmi birinci yüzyılın dünyası insanlık adına hiçte iyi bir görüntü vermiyordu. Yeryüzünde fesat kaos zulüm başıboşluk almış başını gidiyordu. insanların doymak bilmez hırsları yüzünden karada ve denizde kaos ortaya çıkmıştı. Dünyanın birçok bölgesinde savaşlar yapılıyor insanlar birbirlerini katlediyor yurtlarından sürülüyor birbirlerine yaşam hakkı tanımıyorlardı. Özellikle kendilerini dünyanın sahibi hâkimi gören kimi güçlü emperyalist devletler, istedikleri gibi at koşturuyor mazlumların kanını emmekten biran geri durmuyor, zulümleriyle kıtalar dolaşıyor ve kim bana karşı durabilir ki düşüncesiyle kimseye hesap vermiyor bütün bir insanlığa meydan okuyordu. Dünyamızı yaşanmaz güvensiz bir yer ve bir ateş topu haline getirmişlerdi. Bu virüs bütün bunları bir anda kesiverdi, zalim cahil ve vahşi insana dur dedi.

Günümüz insanı öyle bir akışa kedini kaptırmıştı ki bir an durup düşünecek zamanı bulamıyordu. Ben nereye gidiyorum bu gidiş nereye ben kimim bu hayat neden var ve ben neden bu hayatı yaşıyorum, sonum ne olacak vb varlık sorularından hep kaçıyordu, durup bunları kendisine soracak, düşünecek zamanı yoktu. Bu vesileyle, bu korona günlerinde bu soruları kendisine sorabilen böyle bir imkânı yakalayan nice kişilere şahit olduk. Umarım yarın öbür gün bu uyarıcı misafir bizi terk ettiği zaman tekrar eski yanlışlarına hatalarına hayatına dönmez insan. Yoksa maazallah yarın bundan daha etkili olanı başımıza gelir, o zaman da iş işten geçmiş olabilir.

Velhasıl insanlar dünyayı çok yormuşlardı, sürekli onu tahrif etmekle gece gündüz hiç durmadan onun doğallığını bozmakla uğraşıyorlardı. Bu virüs dur dedi, yeter artık siz biraz durun, şöyle bir evlerinize girin, kendinize gelin biraz oturup düşünün, ihmal ettiğiniz evinize ailenize kendinize biraz zaman ayırın, evin değerini fark edin, hadi boşaltın caddeleri sokakları şehirleri bırakın dünya biraz nefes alsın doğa biraz kendine gelsin dedi. Evet, bu virüs dolayısıyla sokaklar caddeler eğlence merkezleri devasa alışveriş merkezleri uluslararası uçak ve araç trafiği insan yoğunluğundan gecesi gündüzü belli olmayan metropoller bütün bir insan hareketliliği bir anda durdu, insanlar evlerine kapandılar. Dünya doğa ve doğada yaşayan diğer canlılar biraz nefes aldı, şimdi sakin ve güvenlidirler.

İnsanoğlu özellikle günümüzde haddinden fazla çok şımarmıştı, kapitalist anlayışlar yüzünden insan ve doğa sömürüsü tavan yapmıştı. Kör ideolojilerin ve kapitalist aklın elinde gerçek amacından uzak, asli gayesini icra etmekten beri bir ilim ile hâşâ kendisini Tanrılık makamına çıkarmıştı. Sahip olduğu teknolojik gelişme, bilimde gelinen nokta onun başını döndürmüş kendisinden başka bir güç tanımaz olmuştu. Gözle görünmeyen bir ayet (bir işaret bir delil bir mesaj) olan bir virüs adeta insanoğlunun bu müstağniliğine bu büyüklenmesine bu şımarıklığına ve bu hadsiz had aşmazlığına indirilen bir balyoz gibi oldu. Kendini Tanrılık makamında gören insanlığın burnunu yerlere sürttü, ona teslim bayrağını çektirdi. Onun ne kadar aciz ve zavallı bir varlık olduğunu aslında kendisine gösterdi. Gözle görünmeyen bu muazzam virüs koca koca devletleri süper güçleri ordularını imkânlarını boşa çıkarmadı mı?.

Silahlarıyla ekonomik üstünlükleriyle maddi güçleriyle şımarıp insanlığa meydan okuyan bu ülkeler, güç sarhoşu bu me-deniyet şimdi hastane ve tıbbı malzeme sıkıntısı yaşıyor. Bir tuvalet kâğıdı, bir maske bir tüketim malzemesi yüzünden marketlere saldırıp rafları boşattıklarına şahit olduk. Başka ülkelerden kendilerine gönderilen koruyucu ve tıbbi malzeme dolu gemi ve tırlara kimi devletlerin el koydukları haberleri geliyor, soğuk hava depoları morglara çevirtilmiş durumda ve ölülerini gömmekte zorlanan bu ülkelerde toplu mezarlar kazılıyor. En önemlisi de güçlü ekonomileri sarsılmış durumda. Yani gözle görünmeyen bir virüs gösterdi ki yeryüzünde bozgunculuk çıkaran dünyayı ateşe veren fitne, fesat ve kargaşa üreten, ekini ve nesli ifsat eden bu süper güçler, bu çağdaş firavunlar rezil rüsva oldular

Bu virüsün ortaya çıktığı zamanlarda insanlar haklı olarak birçok komplo teoriyi dillendirdiler. Efendim İşte bu ABD’nin çıkardığı biyolojik bir silahtır. Çin ekonomisini çökertmek için, yâda dünyadaki yaşlı nüfusu azaltmak için veya ilaç firmalarının ürettiği bir virüstür tüm dünyaya aşı satmak için vb birçok teori dillendirildi, dillendiriliyor. Bu teorilerin kısmen belki doğruluk payları da olabilir, yani her şey ihtimal dâhilindedir. Ancak şuan gelinen noktada bu virüsün gösterdiği şey büyük büyük devletlerin süper güçlerin bu virüs karşısında aciz kaldıkları ve bunu önleyebilmek için ellerinden bir şeylerin gelmediğidir.

Şuan itibariyle baktığımızda ortaya çıktığı Çin, den daha çok bir etkiye sahip İtalya, İngiltere Fransa Almanya başta olmak üzere birçok büyük Avrupa ülkesi ve ispanya ve Ortadoğu ülkeleri çok ciddi şekilde etkilenmiş durumda. En çok yayıldığı ve can kaybına uğrattığı ülkelerin başında ise şuan Amerika görünüyor. Amerikan’ın büyük şehirleri hayalet şehir olmuş durumda, şuan itibariyle vaka sayısının iki milyona ulaştığı ifade ediliyor ve ölü sayısı da yüz bini aşmış durumda. Amerikan Başkanı iki yüz bin insanı kaybedebileceklerini söylüyor. Süper güç Amerika’nın sağlık sistemi çökmek üzere. Kıtalar arası akıllı füzeler üreten bu süper güçler. İnsanları öldürmek için akla hayale gelmeyen atom bombaları ve savaş makinesi uçaklar, silahlar üreten bu sözüm ona güçlü kudretli ülkeler, devleler insanı yaşatmak için bir aşıyı üretemiyorlar, bir maske için birbirlerine giriyorlar.

Avrupa’da da artık hasta seçimleri başlamış durumda. Özellikle bakım evlerinde kalan yaşlılar kaderlerine terk ediliyor. Medyaya yansıdı Kanada’da yaşlı bakım evi çalışanları virüs yüzünden işlerini bıraktıkları için buralarda yaşayan yüzlerce yaşlı insan ölüme terk edilmiş durumda. Bu batının insana verdiği değerin bir göstergesi bir toplumun hafızası tecrübesi olan yaşlıları bir nevi ölüme terk edip daha genç olanlarını solunum cihazlarına bağlamaya çalışıyorlar. Yani deniliyor ki bizim artık size ihtiyacımız yok ölebilirsiniz. Oysa bizim için bizim medeniyet tasavvurumuzda inancımızda yaşlıların çok önemli bir yeri ve değeri vardır.

Ülkemizde de bu salgınla ilgili gerek sokağa çıkma yasaklarıyla, gerek insanların evde kal çağrılarına büyük oranda uymalarıyla ve insanların büyük oranda sosyal alanlardan tecrit edilmeleriyle bir başarı sağlanmış görünüyor. Elbette güçlü bir altyapıya sahip sağlık sisteminin olması ve sağlık çalışanlarının özverili çalışmalarıyla bu önlemler birleşince başarı kaçınılmaz olur. Başta alınan tüm bu önlemler ve bu yönde yürütülen yerinde politikalarla uzak doğu Amerika ve Avrupa ülkelerine kıyasla fazla bir yayılım göstermedi.18 Mayıs itibariyle ülkemizde şimdiye kadar bir milyon altı yüz binin üzerinde test yapılmış ve 150 binin üstünde kişi bu virüse yakalanmış durumda. Yapılan testlerde bu virüse yakalananların çoğu iyileşme yayılımı gösteriyor, yani yüz on binden fazla hasta iyileşip taburcu olmuş durumda. Şimdiye kadar ülkemizde bu virüsten dört binin üzerinde kişi de hayatını kaybetmiş durumda. Genel olarak dünya verileriyle kıyasladığımızda durumumuzun iyi olduğu söylenebilir. Dünyada şimdiye kadar bu virüse yakalananların sayısı resmi olarak beş milyona yaklaşmış durumda, iki milyona yaklaşan iyileşen hastalara karşın tüm dünyada şimdiye kadar üç yüz on beş bine yakın insan da hayatını kaybetmiş durumda.

Bu olayı herkes kendi düşünce inanç ve anlayışına göre değerlendirir elbet. Kimisi bunun aslında fazlada büyütülecek bir şey olmadığını bir komplo teorisi biyolojik bir silah olduğunu kimisi doğal bir şey olduğunu, kimisi insanlığa birçok mesaj veren ilahi bir uyarı bir musibet olduğunu dolayısıyla insanın kendisini gözden geçirip kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini düşünür. Korona, kim nasıl bakmak ister ve kim nasıl görmek ve okumak isterse aslında öyle olduğu bir olay. Gönül ister ki her insan bu önemli olayı ve verdiği mesajı esaslı bir okumaya tabi tutması ve ontolojik anlamda dersler çıkarmasıdır. Elbette azınlıkta da olsa bunu anlamlı bir okumaya tabi kılanlar olacaktır. Yani istisnalar hariç ama herhalde genel olarak bu mümkün olmayacak. İnsan nisyan ile maluldür derler, yani unutmakla. Yarın öbür gün bu ibret ve mesaj dolu virüse çare bulunduğu zaman yani ortadan kalktığı zaman sanki hiçbir şey olmamış gibi insanların çoğu bu günleri bu yaşanmışlıkları unutacaklar ve eski anlamsız gayesiz sıradan ve zulüm dolu dünyalarına yaşamlarına yeniden dönecekler. Belki de bunlar daha çok şımarıp haddi aşacaklar ve eskisinden daha da kötü bir duruma gelecekler diye düşünüyorum.

Olaylar hadiseler eşya ve içindekilerle birlikte bütün bir kâinat okuma şekilleri farklı farklı olsalar da okunması gereken birer ayet birer delil, birer levhadırlar. Bütün bunları okumaya tabi kılıp bunların bize verdiği mesajları kavramak dersler çıkarmak bizim için hayati bir önemi vardır. Zira kâinatta olan ve sonradan meydana gelen her şeyde bizim için bir çok mesaj vardır. Bu mesajları iyi kavrayıp yeryüzü yürüyüşümüzü böylece anlamlı hale getirebiliriz. Söz konusu korona virüs de öyle sıradan bir olaymış gibi basite alınacak önemsenmeyecek bir hadise olmasa gerek. İnsanlar ve toplumlar üzerindeki etkisine baktığımızda aslında bunun hafife alınacak bir durum olmadığını görebiliriz.

Ayet-i hadisat olan, yani olaylar ayetinden bir ayet olan bu virüsü esaslı bir okumaya tabi kılmak herkesin yapması gereken çok önemli bir konudur. Zira bu ayet herkesi bir şekilde etkiledi ona düşünebilmesi için birçok mesajlar verdi. Bu ayet bütün insanlar arasındaki farkı ortadan kaldırdı herkesi eşitledi. Zengin fakir güçlü güçsüz genç yaşlı doğulu batılı siyah beyaz Müslüman kâfir dinli dinsiz inanan inanmayan yeryüzündeki herkese aynı mesajla aynı etkiyle geldi. Herkesin alışkanlıklarını yaşam tarzlarını derinden etkiledi. İnsanların daha önce değer vermediği ve sıradan basit olarak gördüğü birçok şeyin aslında ne kadar büyük bir nimetmiş gösterdi.

Daha önceleri çarşıda pazarda sosyal hayat içerisinde koruyucu maske takan bir insana rastladığımızda ona üzülürdük, çünkü ona karşı bakış açımız şöyleydi, bu insan hasta olduğu için maske takmış galiba ve kendimizi o insandan uzak tutmaya çalışır ondan kaçardık. Oysa şimdi korona gösterdi ki herkes, bütün bir dünya maske takıyor, maske eldiven takmayanlara kimi yerlerde ceza bile kesiliyor, maske takmayanlar bazı yerlere ortamlara alınmıyor, sosyal hayat içerisinde artık maske takmayanlardan vebalıdan kaçar gibi kaçılıyor.

Peki, insanların korkusu neyedir? Gözle görünmeyen bir virüse mi yoksa bu virüsün oluşturduğu korku ve etkiye mi? Elbette insanların korkusu, ölümedir insanlar ölümden korkuyor daha doğrusu öldükten sonraki ölümsüzlükten korkuyor. İşte bu virüs asıl korkmamız gereken şeye bir perde olmasın, gerçek korkumuzla yüzleşmemiz ve asıl ona hazırlanmamız, bir hal çaresi üretmemiz gerekmez mi? Aslında korku her insanın içine kodlanmış muazzam bir nimettir. Bu özellik sayesinde insanoğlu kendisini güvene alır tedbirler üretir kendisini güvende his edeceği bir seçim yapar. Elbette bir nimet olan bu korku özelliğimizi yerli yerinde kullanmak akıllıca olandır. Bazı tedbirler alarak kendimizi bu ölümcül virüse karşı koruyabiliriz. Peki, ölüme karşı kendimizi koruyabilir miyiz? er yâda geç, virüsler, hasatlıklar olsun yâ da olmasın bununla mutlaka karşılaşmayacak mıyız?.

Şunu anladık; mahrumiyet insan için büyük bir nimetti, insan sahip olduğu birçok şeyin değerini ancak yokluklarında, onlardan mahrum kaldığında bilebiliyordu. En yakınlarımızdan tuttun bu hayatı birlikte yaşadığımız başka kişilere kadar bütün insanlarla olan insani ilişkilerimiz, basit menfaatler üzerine şekillenmiş, sıradanlaşmış ve yapmacık bir hal almıştı. zira bütün bunların aslında ne kadar önemli birer beşeri ilişki olduğunu unutuvermiştik. Varlığımıza anlam katan ibadetlerimiz bile monotonlaşıp adetleşmişti. Neredeyse sahip olduğumuz maddi manevi her nimeti gerçek ruhundan uzaklaştırıp anlamsız bir hale getirmiştik. İşte bütün bunlarla aramıza giren bu virüs vesilesiyle bunlardan uzak ve mahrum kalışımız neticesinde yeniden bunları düşünüp bu değerleri gözden geçirmemizi sağladı. Korona sanki günümüz insanlarının değer bilmez hallerine, tutumlarına karşı bir uyarıcı görevi görerek kaybettiği değeri bilmezliğini yeniden keşfetmesine bir fırsat, bir vesile oldu.

Yeniden anladık bir dosta sarılmanın sıcaklığını. Büyüklerimizin ellerinden öpmenin, sevdiklerimizle birlikte yaşamanın ne büyük nimet olduğunu fark ettik. Sadeliği doğallığı temizliği ve fıtrata göre yaşamanın ne kadar hayati bir şey olduğunu yeniden keşfettik. Modern dünyada bir pansiyona çevirdiğimiz evlerimizin aslında bizler için kuruyucu bir kale olduğunu gördük. Evet, korona vesilesiyle bütün bunları ve daha fazlasını yokluklarında his ederek görerek yaşayarak anladık. Her şerde bir hayır vardır, bunu bir kez daha anladık. Bardağın boş tarafına değil de dolu kısmına baktığımızda görebilenler için bu virüsün ne büyük bir nimet olduğunu anlayabiliriz. Umarım yarın öbür gün bu uyarıcı misafir aramızdan ayrılıp gittiğinde, bizler bundan dersler çıkarırız, eski yanlışlarımıza hatalarımıza tekrar dönmeyiz. Ve daha önce ihmal ettiğimiz tüm güzelliklere de yeniden sırtımızı dönmeyiz. Velhasıl bu ayat-i hadisatı, yani bu olaylar ayetini esaslı bir okumaya tabi kılıp dersler ibretler çıkaralım, yeryüzü yürüyüşümüzü daha anlamlı hale getirmek için bir çaba içerisinde olalım, bunu unutup ihmal etmeyelim.

Koronasız, savaşsız, gözyaşısız, sevgi mutluluk sağlık ve huzur dolu bir dünya dileklerimle.

 

 

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Dünyayı Sarsan Virüs Korona / Erdal Şahin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 1 eseri bulunmaktadır.