DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Şiirler / Yavuz Dinç

I. Şiir

Ölümün soğuk yüzüydü
Çehresinde görünen
İntiharın eşiğinde duraksamış
Gecenin kulağına fısıldamıştı
Peşinden sürüklendiği celladına
Al götür beni…
Ve ademin ısırığı….
Günaha aralanan kapı
Bilmezdi ardında sırtlanların beklediğini….
Bir girdap içinde savrulurken
Ademin tövbesi göründü

Bir pişmanlığın arefesinde
Merhamet ve dua
Sırtlanların önündeki yavruya

Paradoks içindeki dua
Nuh’ un yakarışındaki insaniyet mi?
Kucağında vahiyle gelen
Meryem’in sessizliği mi?
Bilmezdi hayır mı şer mi?

II. Şiir

Sen küflenmiş peynir gibi
Olmuşsun lokmama katık
Yıllanmış şarabın kıvamında
Yudumlarken kana kana
Gel ey dost muhbettinle
Katık edeyim seni lokmama
Gel ey dost muhabettinle
Yudumlayayım seni

III. Şiir

|.
Başlayalım karganın Adem’e dayanan hikayesinden
“Yazıklar olsun bana olamadım bir karga kadar…” derdi Kabil
Gerekliydi günaha karga
Setr-i uyubu öğretti Kabil’e
Vurdu günahını Kabil’in yüzüne
Karga oldu insanoğluna klavuz
||
Karga ve insan…!
Karga ve şehir…. Otur seyret
Şehrin kenar mahallerinde uçuşan kargaları
Şehrin kadim sakinleri onlar
Sahibülbeytidir kavakların, mihmandır çatılara
Sabahları horozların sesi olur şehrin sakinlerine!
“Karga öterse sabah, bir haberin var…!!” derdi nenem
Bir bakarsın başlatmışlar konsey toplantısını
Kavaklıklarda, çatılarda, semada…
Gaak gaak gak…. diye seslerinin senfonisini sunar
Aksam olur şehrin üzerinde kargalar koreografisi
Gökyüzünün maviliklerinde kargaların cünbüşü
|||.
Vardır içimizde Âdem’in iki oğlu
Habil’e kabul, Kabil’e karga paradoksu
İçimizde süregelen bir savaş
Biraz egzotik hatta delice duygular
Rengarenk fırıldak ışıklar
Dumanlı hava
Kafası bulanık hayalet gibi insancıkların varlığı
Yüzlerinde sahte bir gülümseme
Yarı çıplak bir hanımefendinin sarhoşluğu
Yüzünde can çekişir ifade
Karsısında kendinden bir ayna
Hayretle bakıp “ Bu ben miyim?”
“Yazıklar olsun bana, olamadım bir karga kadar…”
Der miydi içindeki “Kabil”?

IV. Şiir

Bir yatsı vakti seyre dalmışım şehrin derinliklerine doğru
Arkada fon Arkadaş Zekai Özger’in “Pencere” si
Ardından Füruğ Ferruhzad’ın
Alıp götürmüştü beni pencerelere mihman olmaya
Bir dokunsan her birinde bin bir hikâye
Kimi mutluluğun hikâyesini yaşamış, yaşar ve yaşamak üzereyken
Kimi hüznün, acının ve matemin hikâyesine yakar ağıt
Pervazlarında zamanın dokunuşları halen korurken tazeliğini
Ardında saklanmış sır küplerine detektör olmak

Ey eşi ve benzeri olmayan ay!
Sen gönül göğüne doğ da çevir geceyi gündüze
Çevir de şavk girmeyen revâzin aydınlansın

Yine gece yarısı bir bir kapanır ışıklar
Çökerken şehrin üzerine karanlık
Bir sokak lambaları açık
Bir de umudu bekleyen pencerelerin şavkları

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 5 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları