Dışarıdan Bir Göz! / Mir Murat Demir
İnsan çok tuhaftır farkına varamasak da, farkında olma, analiz etme, değişiklikleri görebilme, kıyas yapabilme faydalı, pozitif kazanımıdır. İnsanoğlunun en büyük zaafı ise çevresine, insanlığa karşı gösterdiği farkındalık çabası geniş bir yelpaze halinde seyrederken, çoklukla farkında olamadığımız kendi hal ve hareketlerimizdir. Doğru ve yanlışları ayırt edebilmek, faydalı ve faydasızları kümelendirmek için, doğru ve doğru süreçte eylemsel hareketlere başlamak için, mutlak farkındalık şart. Günlük rutine bağlanmışsa hayatımız, daha da zor daha da ilginç bir yaşamımız var artık, kendimize kör, kendimize sağır oluruz. Yurt dışında yıllarını yaşamış bir insanın ülkemize gelip sonraki hayatını bizimle yaşaması sırasında dikkatinden kaçmayan saptamaları yazıya dökmesi, hepimizin okuyup faydalanabileceği nitelikte.
..
Ben Türkiye’ye geldi, evlendi.
Türk erkek Türk kadınlar çok yemek seviyor.
Hep çeşit istiyor.
Biraz oturuyor hemen yemek soruyor.
Sonra hasta olmak anlatmayı çok seviyor.
Şikâyet çok.
Kadınlar kendine zaman ayırmak bilmiyor.
Hasta olmak bekliyor, doktora gitmek sonra doktor diyecek; dinlen çok yoruldun bunu bahane ederek hep hastalık konuşarak geçiriyor.
Çocuklar hep televizyon başında.
Eşimin oğlu evlendi Torun televizyon başında.
Geline dedim ki; çocuk seni az görüyor onları çok görüyor.
Zihninde Sen az onlar çok.
Reklamları ezberlemiş.
Öyle ezberlemiş istiyor anne reddedince ağlıyor.
İşte böyle ağlıyor sonra yine istiyor yine ağlıyor üç gün dört gün sonra anneyle arada çatışma oluyor
Şimdi saygı nasıl olsun.
Çocuğun zihninde anne az televizyondakiler çok.
Kapat onu çocuk seni seyretsin seni anlasın senin güzelliğin onun beyninde yer etsin dedim.
Kimse anlamıyor çocukların beyni kimlerle doluyor.
Sen çocuğu doğurdun
Sen hatırlıyorsun onu kundakladı büyüttün
Sen hatırlıyorsun
O bunları bilmiyor.
Karnını bile televizyon başında doyuruyorsun senin yüzüne bakmıyor o çizgi filme bakıyor.
Sonra diyor ki çocuk yüzümüze bakmıyor hiperaktif.
Çünkü çocuğun beynini televizyon artık yeniden tasarladı.
Sonra çocuk o çizgi kahramanların Vitrinde kostümünü görüyor istiyor ağlıyor çünkü çocuk aslında artık onlara ait oldu.
Kardeşi ile oynarken bile oradaki karakterler gibi davranıyor ve o karakterler gibi konuşuyor diyorum ki;
bak çocuk babası gibi değil senin gibi değil konuşması televizyon gibi.
Kadınlar çok konuşuyor hiç susmuyor.
Düşünmeden konuşmak Türkiye’de çok var.
Hep hastalıklar çok konuşmaktan diyorum bana ters bakıyorlar.
Tiroit hasta diyor çok yiyorsun ve çok konuşuyorsun diyorum bana kızıyor.
Bana çok konuştukları zaman hemen elimle reddediyorum Diyorum ki çok konuştun ben yoruldum.
Çünkü dinlerken beyin doluyor ve ısınıyor
Susuyorlar o zaman.
Çünkü kalp te yoruluyor.
Türk kadını güzel şeyler konuşmayı bilmiyor hep şikâyet.
Kocasından şikâyet ediyor, ailesinden şikâyet ediyor, çocuğundan şikâyet ediyor Kendinden şikâyet ediyor.
Bir saat çay içiyor
çay içerken gönül demlenir fakat öyle olmuyor herkesin sinirleri kabarıyor sonra herkes evine gidiyor bu sefer ne oluyor hastalık oluyor.
..
Hazırda bu türden yorumlara ulaşabilir miyiz, ne kadar faydalanır, fayda ediniriz, bilmiyorum. Samimiyetine ve dürüstlüğüne inandığımız, sevdiklerimiz ve bizi tanıyanlardan bu yorumları dobra dobra, eksiksiz dinlememizde fayda var. Dedikodu, çekiştirme, övme iltifatlara boğma da değil, yerme, aşağılama da değil. “Lütfen beni gözlemlediğin kadarıyla, yorumsuz, tüm çıplaklığıyla bana anlatır mısın” demek, diyebileceğimiz samimi, seviyeli arkadaşlar sahibi olmak, harika üstü, muazzam.
Dışarıdan Bir Göz! / Mir Murat Demir
İnsan çok tuhaftır farkına varamasak da, farkında olma, analiz etme, değişiklikleri görebilme, kıyas yapabilme faydalı, pozitif kazanımıdır. İnsanoğlunun en büyük zaafı ise çevresine, insanlığa karşı gösterdiği farkındalık çabası geniş bir yelpaze halinde seyrederken, çoklukla farkında olamadığımız kendi hal ve hareketlerimizdir. Doğru ve yanlışları ayırt edebilmek, faydalı ve faydasızları kümelendirmek için, doğru ve doğru süreçte eylemsel hareketlere başlamak için, mutlak farkındalık şart. Günlük rutine bağlanmışsa hayatımız, daha da zor daha da ilginç bir yaşamımız var artık, kendimize kör, kendimize sağır oluruz. Yurt dışında yıllarını yaşamış bir insanın ülkemize gelip sonraki hayatını bizimle yaşaması sırasında dikkatinden kaçmayan saptamaları yazıya dökmesi, hepimizin okuyup faydalanabileceği nitelikte.
..
Ben Türkiye’ye geldi, evlendi.
Türk erkek Türk kadınlar çok yemek seviyor.
Hep çeşit istiyor.
Biraz oturuyor hemen yemek soruyor.
Sonra hasta olmak anlatmayı çok seviyor.
Şikâyet çok.
Kadınlar kendine zaman ayırmak bilmiyor.
Hasta olmak bekliyor, doktora gitmek sonra doktor diyecek; dinlen çok yoruldun bunu bahane ederek hep hastalık konuşarak geçiriyor.
Çocuklar hep televizyon başında.
Eşimin oğlu evlendi Torun televizyon başında.
Geline dedim ki; çocuk seni az görüyor onları çok görüyor.
Zihninde Sen az onlar çok.
Reklamları ezberlemiş.
Öyle ezberlemiş istiyor anne reddedince ağlıyor.
İşte böyle ağlıyor sonra yine istiyor yine ağlıyor üç gün dört gün sonra anneyle arada çatışma oluyor
Şimdi saygı nasıl olsun.
Çocuğun zihninde anne az televizyondakiler çok.
Kapat onu çocuk seni seyretsin seni anlasın senin güzelliğin onun beyninde yer etsin dedim.
Kimse anlamıyor çocukların beyni kimlerle doluyor.
Sen çocuğu doğurdun
Sen hatırlıyorsun onu kundakladı büyüttün
Sen hatırlıyorsun
O bunları bilmiyor.
Karnını bile televizyon başında doyuruyorsun senin yüzüne bakmıyor o çizgi filme bakıyor.
Sonra diyor ki çocuk yüzümüze bakmıyor hiperaktif.
Çünkü çocuğun beynini televizyon artık yeniden tasarladı.
Sonra çocuk o çizgi kahramanların Vitrinde kostümünü görüyor istiyor ağlıyor çünkü çocuk aslında artık onlara ait oldu.
Kardeşi ile oynarken bile oradaki karakterler gibi davranıyor ve o karakterler gibi konuşuyor diyorum ki;
bak çocuk babası gibi değil senin gibi değil konuşması televizyon gibi.
Kadınlar çok konuşuyor hiç susmuyor.
Düşünmeden konuşmak Türkiye’de çok var.
Hep hastalıklar çok konuşmaktan diyorum bana ters bakıyorlar.
Tiroit hasta diyor çok yiyorsun ve çok konuşuyorsun diyorum bana kızıyor.
Bana çok konuştukları zaman hemen elimle reddediyorum Diyorum ki çok konuştun ben yoruldum.
Çünkü dinlerken beyin doluyor ve ısınıyor
Susuyorlar o zaman.
Çünkü kalp te yoruluyor.
Türk kadını güzel şeyler konuşmayı bilmiyor hep şikâyet.
Kocasından şikâyet ediyor, ailesinden şikâyet ediyor, çocuğundan şikâyet ediyor Kendinden şikâyet ediyor.
Bir saat çay içiyor
çay içerken gönül demlenir fakat öyle olmuyor herkesin sinirleri kabarıyor sonra herkes evine gidiyor bu sefer ne oluyor hastalık oluyor.
..
Hazırda bu türden yorumlara ulaşabilir miyiz, ne kadar faydalanır, fayda ediniriz, bilmiyorum. Samimiyetine ve dürüstlüğüne inandığımız, sevdiklerimiz ve bizi tanıyanlardan bu yorumları dobra dobra, eksiksiz dinlememizde fayda var. Dedikodu, çekiştirme, övme iltifatlara boğma da değil, yerme, aşağılama da değil. “Lütfen beni gözlemlediğin kadarıyla, yorumsuz, tüm çıplaklığıyla bana anlatır mısın” demek, diyebileceğimiz samimi, seviyeli arkadaşlar sahibi olmak, harika üstü, muazzam.