Aşkta Sınıfta Kaldım! / Derya Titiz
Zeki arkadaşım, bol cevizli bayram kekimi yaparken yakalıyor beni..
‘Bırak kek-mek yapmayı da, hadi gel sen şu soruma bir yanıt ver bakalım ‘aşk affeder mi? ‘ diyor ve ardından “ama dürüst ol !” diye tembihlemeyi de ihmal etmiyor ..
Hoppala! Ama şimdi ne aşkı sadakati osu busu sırası mı, hem aşk nedir, dert mi yok ki zaten filan diye bir süre kendi kendime konuştum durdum..
Çünkü, benim kek yapım aşaması uzun zaman alıyor. Özene bezene tek taraflı aşk ne de olsa benim ki.. Ben keki severek yapıyorsam kekte benim için kabaracak kıvamında olacak diye bişey de yok hani! Bir süre kaç bardak süt ve bardağın şekli şemali nasıl olacak, kaç bardak un, un esmer mi beyaz mı kırık beyaz mı olacak, yumurta 4 tane irisi mi ortası mı hatta gezgin tavuk mu olacaktı diye bir mücadele, sanırsın uzay fethi!
Beynin bir kutucuğuna yerleştirilen bu masum ve bir o kadar da kelebekler uçuşturan bu sorucuk , kek yapımı bırakıp pc karşısına çöktürüyor beni..
Şimdi çok da düşünmeye, kafa paralamaya, beyin yemeğe gerek yok ..
Açtım Manuş babanın ‘eteği belinde’ şarkısını avaz avaz verdim kendimi dinlemeye..
Baktım böyle olmayacak sarıldım telefona ve Kanki’ye ‘aşk af eder mi?’ dedim.. Demez olaydım..
‘coooook üzgüüünüüüm isteemedeen
dün gece seni aldattım
inan bana bütün sabaha kadaaaar ağlaaadım
aşk her şeyi af edermiii
dersin zamanla geceeeermiiiii
güzelgünlerin hatrına
aşk her şeyi af edermiiiii” …. diye bağır çağır şarkıyı sonuna kadar söyleye dursun, içimdeki kontes tısladı, ‘hı tabi tabi sen kır, parçala, parala, acıt, üz, yıprat! yetmedi bir de çık üzerine tepin, o joker hakkını kullansın. Yemezler ‘
Yine sarıldım telefona bu sefer sevgili editörüme soruyu yönelttim ..
-Aşk her şeyi affeder mi?
-Eder, dedi, netti.
-Bir parça konuyu açsak diye üsteledim.
-Gerçek aşka ulaşmış isen, afeder.. Aşık maşuku af eder.. diye üstünü çizdi bıraktı..
İçimdeki gene fısıldadı ‘inanma, nerde o eski harbi aşklar, aşıklar maşuklar var mı kaldı mı ki o devir çoktan devretti zaten ‘
Hızımı alamayan ben, kamuyu yoklamaya devam ettim.. Genç bir adama yazdım ‘Aşk af eder mi?’
‘hastalıktır bu yüzden kesinlikle af eder. Aşk işte marazi!’ dedi ve yazmayı bıraktı.
Elo’ya sordum, ‘aşk af eder mi?‘ o kocaman labirent beyni çökerten aşk affetmeyecek de, kalp mi affedecek’ dedi. ‘sen aşık oldun mu peki’ dedim. ‘aşık olmayan ottur, ben ot değilim’ dedi ve ardından o muhteşem kocaman gülüşünle konuyu kapattı..
Oldu olacak bir de Sevi’yi yoklayım istedim..
‘Seviiii aşk afeder mi?’
‘aşkta iki bilemedin üç acık çekin olacak, aşk kızım bu afeder tabi’
Kendime yandaş bulamadım ama yine de son söz benim 🙂
Hiç kusura bakmayın vallahi, biz kendimizi kandırırız belki ama aşk af etmez. Af etmemeli de zaten.. Sihirli büyülüdür bu meret.. O büyü bozulduğunda nasıl bir daha parlar hem istediğin kadar pöh pöh parlatmaya çalış olmaz.. Efsunu kaybetmiş oluyorsun ve bunun geri dönüşü de olmuyor!.. Aşk bu aşk patates kızartma tavası değil.. İlkinde yaralıyorsa , ikincisinde neden öldürmesin ki salak mı!..
Süklüm büklüm mutfak tezgahına geri döndüm.. Yeşil plastik kabın içinde öylece bıraktığım yumurtaları kaldığım yerden çırpmaya başladım.. Cevizli kekimi fırınladım. Başladım başında beklemeye. Ha kabardı, ha kabaracak. Evet az bir şey şişti kabardı, sonra sindi küstü kademsiz..
Tadı nefis oldu tamam da gereken önemi vermediğim için uzun bir süre inat etti, pembe kalp temalı kalıptan ayrılmadı mübarek, dibine yapıştı kaldı. Sen misin tezgah üzerinde onu terk eden, al sana görsel berbat !
Sonuç mu; Aşk ile yapmamız gerekeni önemi vermez, çaba sarf etmez, ilgilenmez isen, olacağı buydu zaten, çoktan haketmiştim!..
Geçmiş olsun ..
Harika bir yazı olmuş kalemine yüreğine sağlık, bir solukta okudum 🙂