DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Dünyanin En Güzeliydi / Rahman Ayhan



İlk Yurt dışı gezim 2010 yılında, Kuzey Avrupa ülkelerinden Finlandiya idi…ERASMUS’ la gittiğim burası ilk yurt dışı maceram ve yolculuğum olduğundan, çok sevinçli ve bahtiyardım…

 İlk defa pasaportum olmuş, T.C. görev pasaportu olan gri pasaport almıştım… Gözlemlerimi sürekli kaydediyor, bütün olaylara günlük tutuyordum…

Daha sonra Fen-Edebiyat Fakültesi, Maçka MYO, TEDAK Dağcılık Kulübü, KTÜ Çevre Kulübü ve Giresun Üniversitesin’de olmak üzere, beş yerde vermiş olduğum konferanslarda, bu günlüklerden yararlanmıştım…

Öyle heyecanlıydım ki anlatamam.. Kitap ve dergilerde okuduğum ve televizyonlarda izlediğim finlandiya’yı, canlı olarak görecektim…

Burasını araştırdığımda dünya cenneti olduğunu anlamış, “Belki de ilerde buraya yerleşirim” diye, düşünmeye başlamıştım…

İlk yurt dışına çıktığım o yıl 2010 yılı yaz mevsimi içinde Türkiye’de aynen bu yıl olduğu gibi, son otuz yılın en sıcak yazıydı… Dört mevsim yağışlı olan  Karadeniz Bölgesine bile üç aydan beri

Yağmur yağmamış, her taraf kurumaya yüz tutmuştu… Nemli bölge olan Karadeniz’de, deyim yerindeyse “yanıyorduk”…

 İşte heyecanlı gittiğim Finlandiya’ya uçakla indiğimde yağmurla karşılaşmıştım…

Öyle hoşuma gitmişti ki, “Öyle güzel memleket ki” diye düşünmeye başlamışım…

O gün yağmurdan epeyce ıslanmış aynı zamanda hava soğuk olduğundan, biraz da üşütmüştüm…

Otele yerleşip yağmur altında biraz gezmiş, sarışın, uzun boylu, süt gibi beyaz, güzel mi güzel kızlarını görünce “Yaaaa bu kadar güzel memleket olabilir mi?” diye aklımdan geçmeye başlamıştım…

 Otele geldiğimde biraz öksürüp, aksırmaya, akan burnumu silmeye başlamıştım…

 İkinci Gün

 Güneşli bir günde gezmeye çıkmış, Helsinki sokaklarını arşınlamaya başlamıştım…

Tarihi, turistik yerleri gezerken, temiz sokakları ve güzel insanları görünce sevinip, “Çok güzel bir memleket” diye notumu vermiştim…

Tabi dönüşte, yine yağmura tutulmuştuk.

“Ne güzel şimdi Trabzon’dakiler yanıyordur” diye düşünmüştüm…

Üçüncü Gün

Lahti kentini de, yağmur eşliğinde gezdim…

Dördüncü gün

Görev yerim olan Turku şehrindeki Turku Üniversitesi’ne gitmiştim…

İnsanların bana olan ilgilerini görünce,

“Medeniyet böyle bir şey” diye düşünüp, memleketimde insana verilmeyen değeri, ayıplamıştım…

Fakat otelden üniversiteye şemsiyem olduğu ve taksiyle gittiğim halde, o kadar şiddetli yağmur yağıyordu ki, kendimi denize atlamış gibi bulmuştum…

Beş, Altı, Yedi, Sekiz ve Dokuzuncu Günler

Durmadan yağmur yağmıştı.

Onuncu Gün

Görev süremin son gününe girmiştim… Otobüsle Helsinki’ye dönmüş, kalacağım oteli arıyordum…

Bir elimde bavulum, omuzumda bilgisayar çantam ve boynuma astığım Canon marka fotoğraf makinemle tam bir turist gibiydim…

Yağan yağmurda ve bunları taşımanın zorluğu ile atletime kadar ıslanmış, takım elbisem ve kravatım renk değiştirmişti…

O kadar ıslanmıştım ki fark etmez diye sıkıştığımda tutmuyor, koyuveriyordum… üzerimdeki elbiseler ve taşıdığım eşyalar kendi ağırlığından çok fazla olmuş bana tonlarca ağırlık gibi geliyor, taşımakta zorlanıyordum…

Zaten otelin yerini arıyor ama sokakta soracak kimse bulamıyordum…

Özellikle hafta sonları buralarda bütün kentler ölü kentlere dönüyor, insana rastlayamıyorsunuz…

Tam iki saatten fazla oteli aramış fakat bulamamıştım… O kadar kızdım ki şu an anlatmam, imkânsız…

“Bedava bile olsa buraya bir daha gelirsem, şart olsun!.. Zaten ilk gördüğümde de buraları sevememiştim” demişim…

Uzaktan bir bayan görünce ona doğru koşmuştum…

“Öksüz mü, öksüz mü?” diye bağırıyor, bana doğru dönen bayan gözüme, dünyanın en güzel kızı gelmişti…

“Ne var yu, pardon havar yu?” diye,

Yarım yamalak soruyordum…

Gözlerime bakan kız bir şey anlamamak için direniyordu…

Otelin ismini söylediğimde, garip garip gözlerime bakınca tekrar tekrar otelin ismini soruyorum, o aynı şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu…

Artık zıvanadan çıkmıştım…

“Ulan sizin Finlandiya’nızın da sizin de” diyerek, kızda içinde olmak üzere hepsine kalaylıyordum…”

Fakat benim kızmam, beni anlamayan Finlandiyalı kızı gülümsetiyordu…

O öyle yapınca da beni anlamıyor diye,

“Tabi hoşuna gitti” diyerek, söylenmeye devam ediyordum…

Elini elimin üzerine koyup tutarak,

“Gel seni getireyim” dedi…

“Bırak ya, sana da, getireceğin adama da” diye,

Söyleniyordum…

Elimi tekrar sıkınca o soğuk ve yağışlı günde, kalbime doğru bir sıcaklık gitmişti…

Ama naz yapmaya devam ediyordum “Bırak ya, ben bulurum” derken, bir anda benimle Türkçe konuştuğunu fark ettim…

“Aaaaaaaaaa!!! Sen, seeeen yoksa Türk müsün?”

“Evet” deyince, bir anda bu kara kuru kız, gözüme dünyanın en güzel kızı gelmişti. O anda dünyanın en güzel mankenleri bile, onun güzelliği karşısında sönük kalmıştı…

İşte bir hafta daha gezeceğim Finlandiya’yı, cezasını ödeyerek aldığım biletimi iptal edip, hemen ertesi gününe, Türkiye biletimi almıştım…

Otel odasındaki aynaya söylüyordum,

“Ulan ne Finlandiya’sı… Ayna ayna! Söyle bana bizim ülkemizden daha güzeli var mı?”

15.01.2021

Bu yazıyı paylaş:

2 thoughts on “Dünyanin En Güzeliydi / Rahman Ayhan

  1. İnsana değer verilen medenileşmiş ülkelerde yaşamak,alışmak ve anlaşmak zor oluyor. Söyle bana bizim ülkemizden daha güzeli var mı ?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 45 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları