Çok Sevmek Lazım Çok ! / Derya Titiz
Çok sevmek lazım çok !
Hiç kusura bakmayın çok mutsuzum .. Kazık elektrik faturamı ödemek üzere geldiğim bankoda, yetkili arkadaş ile ayak üstü sohbete koyuldum.. Konu birim fiyatları, insan egoları, sinsilikleri, bencillikleri, turizm patlamaları, esnafın kazanıp ta, “valla billa ne kazanması” deyip mallaşmaları filan, muhabbet koyulaştı ve laflar dönüp durup sonuçta ülke başkanına gelince çileden çıktım….
O abalak suratıma astığım, o bet gülümseme ile “dostum demin sen – bu hainlikler imiz komple alışkanlıklarımız bacım kardaşım” dedin ya, bu da bir alışkanlık mı turlayıp klişe yanaşıyoruz, oysa günde iki bilemedin dört kelime ile atıp tutabiliyoruz” dedim .
Anladı cin. Sırıttı. Gözleri fal taşı, sağa yönelen adidas ayakkabılar kendini ele verdi; kaçmak için geri dönülmez fırsattı, bendeniz de lafı gediğine koydum eh rahatladım ya, hadi artık cüüüz baaay deyip kaçışalım ..
Hırs yaptım. Kendi kendime başladım sayıp dökmeye (içimden tabi).. Ulan, insan edepsizlikler inin, hırslarının, psikoz hastalıkların ülke ve başkanı ile ne lakası var.
Gel işte konuşalım.. Sezonda esnafın tıksırıncaya kadar doyduğundan, o koca göbeklilerin, doymaz arsız nefislerini fırsat bilip, stok fiyat yükseltmelerinden, varsılın komplike havalarından bahis açalım. Ne olur sanki ,sen genel müdür ben genel trilicemi olacağım, ne yani?!
Spor düşüncesi ile oradan bastım bir avm yapayım dedim..Adanın yokuşunu kontrolsüz bir şekilde vurdum kendimi rampa aşağı..
Ticaret Odası’nın bulunduğu yol üzerinde kanalizasyon patlamış, yeşil yosun tutmuş irili ufaklı derecikler oluşmuş, bu sızıntı kendine bir yolda cizmiş ve peşinden malum koku..
Bu berbat görüntü odanın o görkemli binasının bulunduğu caddeye yakışmıyor düşüncesiyle kapı önüne geldim.. Görevli olan pos bıyıka “bakar mısınız lütfen” dedim.” Ooo buyuuuurun buyurun” dedi. Sağ olsun.
Buyurucam da bakalım nasıl!? Yüzünde zoraki güller acmış, bıyıklar taranmış bir de şirinlik abidesi olan bu derin dondurucuyu umursamadım ve zırvaladım “odanın bulunduğu caddenin ortasında hela patlamış akıyor, günlerdir bu böyle koku rahatsız etmiyor mu?” dedim ..
“Aaa hala akıyor mu orası?” dedi ve “ben bildiricem” diye de arkada notalar estirerek içeri kaçtı bıyıklı. Aaa deme sırası bana geçti tabi, acaba geri gelir mi? hem ne dedim ki, kırdım mı döktüm mü? hem bu kocaman binaya ayıp günahtı ..
Hayır bıyıklı geri gelmedi.. 🙂
Bende yine yokuş aşağı yürüyerek aveme ye attım kendimi. Rafları gezdim. Türkiye’ye de çıkan bir marka aradım size yeminle bulamadım. Aha bir adet “T” ile başlayan gördüm. O da diplere sıkışmış sessiz sakin suç işlemiş oğlan çocuğu gibi durmakta. Bir iki adet kaptım ve rafın önlerine doğru çektim ürünü.. Sanırsın başım göğe erdi, ermedi tabi ki de 🙂
Ayrıldım aveme’den.
Kulağımda em pi üç’üm rahatça indiğim rampayı çıkıyorum kan ter içerinde.. Hoppala bir motosikletli yanaştı ve bana odayı soruyor.. Kulak içi fişi çıkarıp tarif ettim. Motosikletli sanki askerlik arkadaşıymışım gibi yanaşıyor kademsiz.. “sen çok terlemişsin, bu yokuş tırmanmak zordur, atla arkaya bende o tarafa gidiyorum” deyince, lafı yedirdim “alışığım başarırım” dedim..
Aklıma ayak üstü sohbet ettiğim adidas marka ayakkabılı geldi. Peki şimdi bügün bu yaşananlardan sorumlu kim tutulurdu acaba?!
Kapımı acarken düşünüyorum. Bu güzel memleketimin sorunu ne? Ne eğitimsizlik, ne bıyık, ne adidas ayakkabı, ne motosiklet, ne aveme’ler ne de saklanan yerli malları? ne ekonomi, ne iç dış bölücüler, ne o ne bu tabi!
Şaşırtıcı ama aksi gibi gülümsetici de..
Ha sorun mu?! Tabi samimiyetsizlik samimi değiliz samimi!..
Vesselam.