Üç Şiir / Ahmet Çiçek
Hayrım Yok Kendime Bile
bilir misin,
yakup’un ıslak mendiliyle silerim gözyaşlarımı her akşam,
yunus’u susturan rüzgar bana da uğruyor arada bir,
eyyup’u yoklayan yara içerimde bir yerlerde kanıyor,
ne kadar kavuşamamış varsa ağlıyor yüreğimde,
bir varmışım bir yokmuşum gül bahçesi gözlerinde,
sensizim ya ondandır işte.
bilir misin,
bedrin gül kokulu okları canıma saplanır her kaybettiğimde seni,
her köşe başında sen çıkacakmışsın gibi gözlüyorum dünyayı,
tarih sayfalarında mı bulacaktım ürkek bakışlarını,
biter mi dersin acılarım hani ibrahim’i sevdiren ateşim olsan,
ah beni bu akşamlar mahvediyor seni ne zaman düşürsen aklıma,
sensizim ya ondandır işte,
sensizim ya,
hayrım yok kendime bile.
Yalan da Olsa
sonra bir gün
yalan da olsa
kapımı çal
ellerin pervazlarım okşasın
sabahlarım olsun gözlerin
çakıl taşlarına bıraktığın izler
pişmanlığım olsun
yalan da olsa
iki vakit arası
yattığım uykum ol
sıkıntılı gökyüzüme ellerini aç
ki..
içtiğim çayların demi olsun
yalan da olsa
birkaç fidan
biraz gökyüzü getir bana
götürdüklerine sayarım
yağmurlarıma mavi ol
göğsüme nefes
avuçlarıma serinlik
ol ki..
ateşim yakmasın seni
yalan da olsa
kapımı çalmadan gel…
Bir Gidişe Son Bakış
sen gittin,
farkı kalmadı içimde olanlarla içimde ölenlerin
bir düşe yatmışlığın uyuşukluğu kadar sabahlarım
kavisli güneş sisteminde yaşanıyor oysa her şey
bir ayrılığın ölümü mesela
sözcükleri ayıran birkaç virgül örneğin
sen gittin,
gökyüzünün aydınlığına olta atar yalnızlığım
bizden kaçırılmış bir mutluluğun edilgen haliyim artık
dünden gelen yüklü kavgalarım var
kalabalık içinde üryan bırakılmış baş harflerimiz
adına kodlanmış, tevil edilmiş
sırlanmış…
adın asılı kalmış yaz yağmurlarında
sen gittin,
yapraksız bir ağaç gibi çırılçıplak
okyanusa gömülen gemi kadar çaresizim
aşka yazılmış sarhoş şarkılara meze
bir bıçağın izi kadar değersizim
sen gittin,
vakitli vakitsiz
artık kar yağmıyor Erzurum’a
İstanbul bana küs
ardına düşen bakışlarım sırtıma yük
hükmüm kalmamış
ne bir oğula
ya da bir kıza
idama mahkum,
doğmamış kadınlar gibi çaresiz
her bir hücrem
her bir değişim
ipte asılı duran gövdeme dokunuşun
bilirsin ya
sen benim gökyüzüme düşen Samanyolu’msun
bilirsin ya
sen benim yeryüzüme vuran ay ışığımsın
bir ad
bir adak
bir adanmışlık kadar sadık her şey
bilirsin ya
sen benim en büyük çaresizliğimsin…