DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

İnsana Verilen Değer Düşerse!.. / Güler Demirhan



• Öğretmenlik geleceğe dokunmaktır.
• Hocanın vurduğu yerde gül biter.,
• Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.

Kültürümüzde ve diğer kadim kültürlerde öğretmene değer veren, yücelten saymakla bitmez pek çok güzel sözler mevcuttur…
Bu sözler şüphesiz o kültürlerin öğretmene verdiği değeri yansıtır.
Öğretmene verilen değer esasında, insana verilen değerin yansımasıdır.
Nasıl ki küçük bir ekmek parçası yerde görülse hemen alınır, öpüp başa konur, gereken ehemmiyet gösterilirse öyle… Çünkü ekmek insana nimettir, kan olur, can olur, yaşamasını, hayat bulmasını sağlar.
Dolayısıyla ekmeğin insana katkısı büyüktür.
İnsana verilen değerden dolayı ekmeğe de hürmet edilir…
İnsana değer katan, bilgi dağarcığını günbegün besleyen, davranışlarına şekil veren, geleceğine yön vermekte önemli katkılar sağlayan öğretmen de önemli bir nimettir ve insana verilen değerden dolayı Öğretmene/Hocaya değer verilir…


Nimetin değersizleşmesi, insana verilen değerin, kıymetin düşmesi anlamına gelir…


Geçmişte öğrenci hocasının yanında saygı ile durur, gördüğünde ayağa kalkar, yanında dikkatli davranır, yıllar sonra da olsa öğretmenini gören öğrenci saygı ifadeleri ile hocasına yaklaşır ve ancak öyle konuşurdu…
Okul dışında da olsa talebe davranışlarına dikkat eder, Hocasını gördüğünde ceketini ilikler ve saygılı davranırdı…


Çok değil sadece yirmi yıl önce öğretmenine ders esnasında soru sormak isteyen bir öğrenci kelimeleri seçerek kullanır, davranışlarında özenli olurdu…


Hele teneffüste ise yanına bir arkadaşını alır, onun varlığından aldığı cesaretle gider, öğretmenler odasının kapısını nazikçe çalar ve usturuplu ifadeler kullanarak söze giriş yapardı.


Ya şimdi!?


Teneffüste Öğretmenler odası, kapısı defalarca açılıp kapanan fakat kapı çalmak bir yana itiş kakışla, adeta tekmelercesine, yaka paça dağınık, zaman zaman ağızda sakızla ve bazen lakayt davranışlarla -öyle davranmasının normal olduğu konusunda ısrar eden- öğrencilerin uğrak yeri haline geldi. (İstisnalar hariç)


Yeni nesil ekseriyetle, özgüven ile ukalalığı birbirine karıştırmış durumda!..


Ne gariptir çekinen, görmezden gelen taraf öğretmen olmak zorunda kalıyor…


Bazı öğrenciler rahatlıkla öğretmenlerine dahi küfürlü ifadeler, kaba sözler kullanabiliyorlar.


Müşahade ettiğim başka bir durum ise çocuk aileyi yansıtıyor. Sınıf içinde arkadaşlarına olan davranışları, öğretmenine olan davranışları gözlendiğinde, nasıl aile ortamından geldiğini ayna gibi yansıtıyor. Bir nevi küçük temsilci. Anne baba nezaketli ise çocukta aynı güzelliği aktarıyor, anne baba çevreye veya birbirlerine karşı kaba davranışlara sahip, küfürlü ve nezaketsiz bir dil kullanıyorsa çocuk aynı şekilde arkadaşlarına da aynı dili yansıtıyor.

Fatih Sultan Mehmet Han’ın: “Talebenin ayak altında (sınıf/medrese ortamında) biriken toz ve toprağı toplayın, vefatımda kabrime koyun” dediği, hürmet ettiği talebe/öğrenci gerçekten ilme talip öğrencilerdi ve bu öğrenciler günümüzde de az da olsa mevcudiyetini koruyorlar.

Talebe: “İlme talip, talip olan, isteyen, ilme aç, dersi dinlemeye ve anlamaya hazır, ilim isteyen.” Anlamlarında iken talebe de hakikaten ilme talip iken, günümüzde ekseri manzara şu şekilde:

Öğrenci sınıfa sanki zorla getirilmiş, sanki işkence uygulanıyormuş gibi sürekli dersi kaynatma çabası içerisinde, sürekli okulun ve derslerin gereksizliğinden dem vuran, sadece iş için okuması gerektiğini düşünen, amiyane tabirle “ okumada bir numara olmadığını savunan” okumayı küçümseyen. Diğer taraftan samimi bir şekilde dersi dinleyen arkadaşlarını da düşünmeden, ders düzenini çekinmeden bozabilen rahat öğrenciler çoğunlukta malesef…

“Bu esnada peki öğretmen ne yapıyor?” Diyeniniz vardır.

Öğretmen de elinden gelen gayretin fazlasını gösteriyor fakat hiçbir şey bizim çocukluğumuzdaki gibi değil.

Ne öğrenci o zamanın öğrencisi, ne veli, ne de öğretmene olan toplumsal aldı…

Bu esnada o naif, kadim kültürümüzün etkisi ile yetişen, aile terbiyesi almış saygılı, temiz öğrencilerimiz de mevcut fakat sayıları o kadar az kalıyor ki mevcut ortamda ister istemez hırpalanıyorlar…

Belki üç de birlik bir kısma aklı başında öğrenciler diyebiliriz. Belki de bu durum, muhitten muhite, okuldan okula da değişiyor olabilir!..

Hoca, her hali ile talebesine yol ve yön gösteren, her hali ile ona model olan, önemli bir konumda iken, şimdi; sadece alfabeyi, okur-yazarlığı, öğreten sadece kimya, biyoloji, matematik yani teknik bilgileri yükleyen…

Dikkat!

Eğiten değil, öğreten bir konuma yerleştirilmiştir…
Bu kültür değişimi geçiş sürecinde de belli bir kavram karmaşası belki de kafa karışıklığı yaşanmış olmalı ki büyüklerimin konuşmasından hatırlıyorum 60’larda, 70 ‘lerde Öğretmene “Eğitmen” dendiğini duymuştum. “Yusuf Eğitmen, Zeynep Eğitmen” gibi…
Demek o günlerde “Eğiten-eğitme” rolü daha baskınmış.
Günümüz anlayışı, felsefesi sadece hoca ve talebeyi, öğretmen ve öğrenci yapmamış, rolünü de değiştirmiştir. Değişen sadece isimler olmamış, beraberinde kavramları ve anlayışı da değiştirmiş…
Tabii bu durumu sadece kelimelere yüklemek de hata olur. Ciddi bir kültür değişiminin yansımasıdır esasında.
Belki de bu durum sonucun yansımasıdır!
İnsana verilen değer düşmüşse, doğal olarak insana değer katanın da değeri düşer!..

Mevcut durum ne öğretmenin suçu ne de öğrencinin…
Mevcut sistemin ve genel atmosferin getirisi!
TV dizileri, internet ortamı, medyanın ve velilerin öğretmene bakışı, çocuğun yanında öğretmenin eleştirilmesi ve en önemlisi de yüzyıllardır süre gelen kültürümüzden kopuş vs. vs.

Ayrıca son yıllarda yapılan öğretmen merkezli yöntemden, öğrenci merkezli yönteme geçişin de bu durumun oluşmasında büyük etkisi var.
Malesef ki bu sıkıntılı durum, toplumumuza fazlaca zarar vermekte.
Denklemin en masumları, şüphesiz çocuklar yani öğrencilerimiz…
Mevcut durumdan, görünürde öğretmenler sıkıntı yaşıyor gibi gözükse de genel anlamda, öğrenciler yani gelecek nesiller yanlışa yönleniyor ve değersiz yetişiyorlar.

Nasıl biz yıllar önce dünyayı tanımazken kurulu düzene ayak uydurarak büyümüş bu günlere gelmişsek, şimdiki öğrenciler de kurulu düzene göre yani “mevcut kaba göre” şekil alıyorlar.

Böyle iyi miyiz!?
Yoksa bir şeyler düşünmeli, bir şeyler yapılmalı mı!?
Durumu toparlamak için ne gerekiyor!?
Kimin üzerine ne kadar sorumluluk düşer!?
Okullar bu kadar kalabalık olmak zorunda mı!? (Öğrenci de, öğretmen de bunalmasın ki daha dikkatli davranabilsin.)
Öğretmenler arasında, kadrolu-sözleşmeli-ücretli uygulaması (ayırımı) eğitimde kaliteyi olumsuz yönde ne kadar etkiliyor!?
Aileler mi biraz daha özenli ve dikkatli davranmalı, eğitimciler mi!? Yoksa Hz. Mevlana’nın dediği gibi;
“Sen sensiz gel, ben bensiz”

Suçu kimseye atmadan “ama öğretmenler de şöyle” “ama veliler de böyle” demeden, gurursuz kibirsiz yapıcı bir el birliği, iş birliği mi yapılmalı!?

Gelecek hepimizin geleceği, nesil hepimizin nesli, sorumluluk hepimize ait!..

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 24 eseri bulunmaktadır.