Nostaljik Hatıralar / Öznur Olan

Bir kâğıt parçası ve kalem duygularına en güzel, en samimi arkadaş olur. Dile getiremediğin, kalbinden geçirdiklerin, bir nakış misali ilmek ilmek, satır aralarına dökülür. Yazdıklarında, yaşanmışlıklarını ya da yaşayacaklarını bulursun. Hayatın, bir film şeridi gibi gözünden geçer. Yazdıkça kendine en iyi gelenin, sen olduğunu fark edersin. Samimiyeti kendinde bulursun.
Dalıp gidersin uzaklara. Çocukluğuna, gençliğine, içinde hatıraları olan, günleri buram buram hasret kokan zamanlara… İçini bir özlem sarar. Hatırına geldikçe, yüzünde tebessümler belirir. Asıl mutluluk o zamanlardaymış dersin. Herkes kendi halinde, kendi derdinde mutluydu. Kimse halinden şikâyetçi değildi. Küçük şeylerle mutlu olup, şükrünü eda eden insanlar vardı. Çoğu evin çatısı topraktandı. Bir yağmur yağdı mı evin ortasına su damlamaya başlardı. Hemen dama çıkılır, tuz atılır, damlamasın diye üzerine ayakla basılırdı. Küçücük odalarda anne, baba, çocuklar ve ailenin diğer büyükleri bir arada yaşamlarını sürdürürlerdi. Ayağını uzattığın yerde, ayaklarına başka bir ayak değerdi. Aynı sofraya oturup, aynı şeyin derdiyle dertlenilirdi. Kimse kimseden bir şey saklamazdı. Üzüntü ve sevinçler ortak yaşanırdı. Ortaya konulan bir tas çorba ve yemekten herkes nasibine düşeni yerdi. Aç bile kalsa, doydum der ve mutlu bir şekilde kalkardı sofradan. Yanan sobanın sıcaklığı, herkesi etrafına toplamaya yeterdi. Hele ki üzerinde pişen yemeğin, fırınına atılan patatesin tadı bir başkaydı. Demini almış fokurdayan çayın sesi, al beni iç de dinlen der gibi bakardı. Kurusun diye serdiğin çamaşırların kokusu evin dört bir tarafını sarardı. Odanın sıcaklığıyla, herkes mayışırdı. Kimi olduğu yerde sızardı, kimi elinde bir örgüyle uğraşırdı, kimi de kitap okur, ders çalışırdı. Çat kapı gelen misafirler, hanelerden eksik olmazdı. Evde hazır olan, ne varsa ikram edilirdi. Sunuma, yemek çeşidine bakılmazdı. Ev sahibinin samimiyetine, misafirperverliğine bakılırdı. Evin bahçesi, binaların girişi halılarla örtülmüştü. Anında muhabbet sofraları kurulur, kimin evinde ne varsa getirirdi. Çocukların sesi, etrafa ayrı bir neşe saçardı. Eski yamalı halılardan kendilerine ev düzeni kurar, çamurdan oyuncaklar, çimlerden ve yapraklardan oluşan yemekler yaparlardı. Saklambaç, körebe, çizgi oyunları, ip atlama gibi birçok oyun çocuğun vazgeçilmezi olurdu. Hele ki dört gözle beklenen Ramazan ayının ve bayramların tadı bir başkaydı. Hazırlıklar, günler öncesinden başlardı. Temizliği, tatlısı, kıyafet alışverişi, misafiri derken tatlı bir telaş sarardı herkesin içini. İmece usulüyle komşu yardımı başlardı. Çocukların kıyafeti, başlarının altında yastık görevi görürdü adeta. Yetişkinler, yamalı elbiseleri ile mutlu görünmeye çalışırlardı. Hakeza mutlu olmayı da başarıyorlardı. Esnafta, alışverişi yapan da halinden memnundu. Çıkarsız ilişkiler mevcuttu. Kimse kimseyi kandırmazdı, helal-haram çizgisini aşmamaya dikkat eder, bir başkasının namusuna göz dikilmezdi. Birinin mutluluğu kadar, acısı da ortak yaşanırdı. Görmeyince hemen kapısı çalınır, bir sıkıntısı varsa çözüm aranır, hastaysa şifa yollarına bakılırdı. Lüks yaşantılar yoktu, fakat mutluluk çoktu. Ayağındaki tırnaklar, çorabından çıkmışta olsa kendine bakıp gülen insanlar vardı. Ramazan ayında yapılan iftar ve sahurların tadı bir başka olurdu. Hele bir de bu teravih namazıyla birleşince insanlarda bambaşka duygular hâkim olurdu. Sahur vaktinde, davulcunun manilerle dolaşması, yetişkinler kadar çocukların da ayrı sevinç kaynağı olurdu. Çocuklar, davulcuyu göremeyeceğim diye uyumak istemez, nöbet tutar gibi beklerlerdi. İftar ve sahur sofraları misafirlerle bereketlenirdi. Yapılan bağışlar, hem alanı hem de vereni mutlu eder, paha biçilemez bir hal alırdı.
Ah! Keşke geri gidebilseydim, o eski zamanlara diye içten içe haykırır dururuz. Çünkü samimiyet, sevgi, saygı, mutluluk, adalet gibi sayamayacağımız bütün güzellikler bir kümenin tamamlayıcı elemanları gibiydi. İnsanlar gönül almayı da, gönüllerde kalmayı da en saf haliyle başarabiliyordu. Şimdi ise neyin ne renk olduğunu bilmediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenledir ki, eski zamanlara ve insanlara hasretiz şimdilerde…
Özlem duyduğumuz günleri anımsadıkça yüzümüzde tebessüm, kalbimizde güzel hisler oluşur.
Kalemine sağlık değerli yazarımızın..Yazdıkları beni de çocukluk yıllarıma götürdü.. Yazılarının devamını bekliyoruz.
Siz değerli okuyucularımızın , yüreğine bir nebze de olsa dokunabiliyorsak ne mutlu . Çok teşekkür ederim.
Nasılda birden geriye gittim, çok çok iyi geldi.. Ozamanların tadı damağımda hissedildi, çocukluk yıllarımı gercekten çok özlediğimi farkettim. Yüreğine, duygularına sağlık Öznur hanım. Böyle güzel eserler, esintiler hep var olsun diyelim. Yazılarınızı heyecanla okuyor ve devamını bekliyor olacağım.
Güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederim Zeynep Hanım. Sizler okudukça ve keyif aldıkça bizdeki yazma isteği daha da çoğalıyor. Sizler adına ve kendi adıma her zaman emek verme çabası içerisinde olacağım.